Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

30 Mart Akşamı Ne Yaptığını Biliyorum!

Haftalardır bunu bekliyorduk; bayraklar, broşürler, anons arabaları ömürlerini dolduracak ve biz Ankara’da bir bahar temizliği yapacaktık.

30 Mart Akşamı Ne Yaptığını Biliyorum!

Bir taraftan acayip bir gerilim ve “bir an önce olsun bitsin” hissi hakimdi, ama “güzel günler göreceğiz, güneşli günler” diye mırıldanarak geçti son birkaç gün. 30 Mart günü, gün bitmedi. “Ankara’nın Oyları”na gönüllü olmamamın pişmanlığıyla, en azından oy sayma sisteminin işlediğini göreyim diyerek oy verdiğim sandığa gittim. Benim gibi gelen birkaç meraklının dışında, sınıfta bu işlerden anladığı belli olan bir avukat da vardı. Ancak en çok dikkatimi çeken, oy oranı çok da yüksek olmayan sağ partilerden birinin her salona yerleştirmiş olduğu ve her okunan oyu ellerindeki cetvellere işleyen bir grup izleyici/müşahit oldu.

Önce kullanılmamış zarflar ve pusulalar mühürlendi, sonra sandıklar açıldı. Her sınıfta iki sandık; zarflar dizildi, sayıldı ve açılmaya başlandı. Fakat küçücük sınıfta açılan oyları düzgünce istifleyebilecekleri bir düzen kuramadılar. Yan yana iki sandıkta bile oy sayımı farklı şekilde yapıldı. Bir saat sonunda ilk yüz zarf açılmış ve sadece büyükşehir belediyesi sonuçları işaretlenebilmişti ki sandık görevlilerinin rakamlarının birbirini tutmadığını fark ettiler. Oyların baştan sayılmaya başlandığı sırada küçük bir hesap yapıp sandık başına ortalama 300 oy kullanıldığını, dolayısıyla 900 damgalı pusula artı muhtar zarflarını sayacak ve fakat oturacak yer bile bulamayan sandık görevlilerinin zaman içinde artan bel ağrılarını düşünmemeye çalışarak iyice havasızlaşan sınıftan ayrıldım. Önceden planlamış olduğumuz üzere arkadaşlarla buluşup bir maç havasında önümüzde televizyon elimizde bilgisayarlar sonuçları takip etmeye başladık.

Ankara önce %7’lik bir farkla başladı, odadaki moral bozukluğu homurtularını itina ile susturdum ve arkadaşları güzel düşüncelere sevk ettim. Son birkaç ayda ayyuka çıkan bu kadar olay sonuçlara etki etmemiş olamazdı. Gece yarısına doğru fark yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı ki evlerimize dağıldık. Fakat sonucu görmeden uyku haram diyerek evde de 4 farklı internet sitesini sürekli güncelleyerek bir taraftan da televizyonu takip etmeye devam ettim. Saat 2’yi geçiyordu sanırım, fark 3000’e kadar düşmüştü ve ben evde sessiz çığlıklar atarak dolanıyordum. Üstünden 5 dakika geçti, 10 dakika geçti, yarım saat, bir saat derken ajanslardan gelen veri kesildi. O sırada Mansur Yavaş bir kaç haber kanalına bağlanıp 27 bin oy öne geçtiklerini bildirdi, ama biz bunu yazılı olarak hiç göremedik. Muhtemel bir Alo AA hadisesi yaşanmıştı, “Mansur Yavaş’ın öne geçtiğini göstermeyeceksiniz kanallarda!”. Sisteme yeni veriler düşmeye başladığında sabah ezanları çoktan okunmuş ve Gökçek fark atmıştı. Saat 6 gibi “nalet olsun” diyerek yatıp 8’de berbat bir güne uyandım. Zorla işe gittim, yürüdüğüm kaldırımdaki her bir bozuk taş asabımı bozdu. Gülümseyen arkadaşlarıma pis bakışlar attım, anlamsız çıkışlar yaptım. Sosyal medyaya düşen “seçim takip sistemine veri girişi yapacak gönüllüler” çağrısını gördüğüm an daha fazla ofiste kalamazdım. Acil bir işi olmayan kim varsa ofiste, apar topar kalktık gittik. Saat 11.15’ti, genel merkezin danışması bizim gibi gelen bir avuç insan karşısında biraz şaşkındı. İlk yarım saati “acaba böyle bir çağrı yok muydu, oyuna mı geldik” düşünceleriyle genel merkezin lobisini keşfederek geçirdikten sonra bizi alt kattaki salona aldılar.

Seçim Takip Sistemi’ni* anlatıp öncelikle gece boyu vatandaşlardan gelen şikayetleri kontrol etmemizi istediler. Geçerli, geçersiz ve toplam oy sayılarında bir takım tutmazlıklar vardı ama en dikkat çekici olanı elektronik sisteme giriş sırasında yapılan maddi hatalar, yani misal CHP’nin oylarının bir üst satıra HDP’ye yazılmasıydı. İlçelerden gelecek tutanakların henüz genel merkeze ulaşmadığı saatlerdi, vatandaşların şikayetlerini incelemiş bitirmiştik. Salon dolup taşıyor, biz tutanakların gelmesini bekliyorduk. Burada hemen bir açıklama yapayım: Sisteme girilen ilk veriler YSK’nın veri tabanından çekilenlerdi, bizim görevimiz ise ıslak imzalı tutanakları inceleyerek bir hata var ise düzeltmek idi. Bir hata ortaya çıktığında o satır kırmızı ile işaretlenmiş oluyor ve “tutarsız veriler” havuzunda toplanıyordu.

 Böyle epeyce bekledik, o sırada dışarıdaki salon da doldu taştı. Yeni gelenleri büyük konferans salonuna aldılar. Öyle bir kalabalık vardı ki binanın internet altyapısı da civardaki baz istasyonları da yetersiz kaldı, “konser yoğunluğu” yaşanıyordu. İçeride çoğunluğu civardaki üniversitelerden gelen kalabalık için “yanlış verileri tespit edip seçimin seyrini değiştirmek” öyle bir mesele olmuştu ki, balya balya gelen tutanaklar kapanın elinde kalıyordu. Yeni veri girişleri hızla tamamlandı. Birbirini o güne kadar tanımayan insanlar yıllardır arkadaşlarmışcasına ve büyük bir dikkatle çalıştı. O gün ve gece orada olan insanlar, partili oldukları için, CHP’yi ya da Mansur Yavaş’ı savundukları için orda değillerdi. İçinde bulunduğumuz iletişim ve internet çağında yok sayılamayacaklarını ispatlamak için oradalardı.

Ankara’dan vazgeçemedikleri için, onu bu hale getiren adama karşı bu sefer ellerinde bir güçlü bir koz olduğu için oradalardı. Ama Mansur Yavaş’ı sadece bir koz olarak tanımlamak ayıp olacağından bunu söylemek zorundayım, en başından beri şüpheyle yaklaşmış olsam da bütün bu sürecin sonunda kendisinin samimiyetine ve hakkaniyetine inandım. Belediye Başkanlığı görevini gerçekten ideolojiler üstü bir tavırla yürüteceğine inandım ve hala umudum var. Lütfen siz de umudunuzu ve direncinizi kaybetmeyin. Kafası çalışan bu kadar adamız, bu olmazsa değişime başka yerden devam ederiz.

( Mesela şuraya bir göz atın: #OccupyCHP ) *Her şey bir yana, Emrehan Halıcı ve ekibine bir teşekkür borcumuz var; en iyi bildikleri şeyi, bilişimin gücünü kullanıp bize bu altyapıyı sağladıkları için.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış