Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Alman Büyükelçisi Von Papen’e Suikast

Ankara’da 24 Şubat 1942 günü sabahı, Büyükelçi Von Papen ve eşi konut olarak kullandıkları (sonradan Renda Köşkü adıyla anılacak olan) köşkten çıkıp her zamanki gibi yürüyerek Alman elçilik binasına gidiyordu. Renda Köşkü, o dönemde Çekoslovakya Elçiliği olarak kullanılıyordu. Ancak Almanya savaşta Çekoslovakya’yı işgal ettiği için Ankara’daki Çekoslovakya elçilik binasına da Almanlar el koymuştu. Almanlar kendi elçiliklerinin hemen yakınında olan bu binayı suikastın yapıldığı dönemde Von Papen’e konut olarak vermişlerdi.

Alman Büyükelçisi Von Papen’e Suikast

Suikastçı Atatürk Bulvarı üzerinde karşı kaldırımda taksiden inmiş ve Von Papen’i bekliyordu. Suikast bomba ile yapılacaktı. Nedendir bilinmez saldırgan son anda bomba atmak yerine tabanca kullanmaya karar verdi. Bu bocalama sırasında pimini çektiği bombayı atmaya fırsat bulamadı. Bomba suikastçının üzerinde patladı. Suikastçı paramparça oldu. Yaşanan büyük patlama sonrası Von Papen ve eşi yere yığıldılar ancak ufak sıyrıklarla patlamadan sağ olarak kurtuldular.

Von Papen neden hedef olarak seçildi ve suikastı kim düzenledi? Bu konular uzun süre tartışıldı. Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’nda taraf olmamak için epey çaba sarf ettiği bu dönemde, Almanya Türkiye’yi kendi yanında savaşa dahil etmeye uğraşıyordu. Alman Büyükelçisi’nin öldürülmesi Türkiye’nin elini zayıflatacak ve zaten Bulgaristan’ı işgal etmiş olan Almanya’nın Türkiye’ye girmesi için bir neden oluşturacaktı. Bu durum Türkiye’yi Almanlara taviz vermeye zorlayacaktı. Bu şartlarda suikast şüphelisi olarak Gestapo’nun adının geçmesi normaldi. Ancak olağan şüpheliler listesinde en başta Sovyetler Birliği yer alıyordu. Sonuçta Hitler’in 1939 yılında Von Papen’i Türkiye’ye gönderme nedeni, Sovyetlere karşı kamuoyu oluşturmak ve Türkiye’yi Almanların yanında savaşa dahil etmekti. Bu nedenle Sovyet ajanları Von Papen’in attığı her adımı izliyorlar ve kontrol altında tutmaya çalışıyorlardı. Biz konunun detayını tarihçilere bırakalım ve bombacıya dönelim;

Alman Büyükelçisi Von Papen’e Suikast

“Canlı bomba” kavramının henüz hayatımıza girmediği yıllarda gerçekleşen bu olayda, bombacı suikast sırasında parçalandığından kimliğini belirlemek ilk aşamada kolay olmadı. Yakındaki bir ağaç üzerinde yapışan penis parçasından suikastçının Müslüman olabileceği üzerinde duruldu. Polis, penisin sahibini aramaya başladı. Polisin elinde, penisten başka ipuçları da vardı. Bombacının ayakkabısını Hatay Kundura Evi’nden alındığı belirlendi. Polis bu mağazadan hareketle iz sürmeye başladı. Ben de bu mağazanın adresini dönemin telefon rehberi üzerinden sürdüm. Hasan Hayri Erkut ve Sait Erkut’un sahibi olduğu mağazanın Anafartalar Caddesi, Susam Sokak, No: 26 adresinde yer aldığını gördüm. Polis ayakkabı mağazasından sonra bombacının kaldığı otelin Toros Otel olduğunu tespit etti. İbrahim Ataç’ın sahibi olduğu Toros Otel, o yıllarda Anafartalar Caddesi, Uçanlar Sokak No: 2 adresinde bulunuyordu. Otel odasında yapılan aramada bombacının öğrenci kimliği bulundu. Otel çalışanlarından Halid Ünsal ve Ali Çelik bombacıyı en ince fiziki detaylarına kadar tarif etti. Arkasından olay çorap söküğü gibi çözülmeye başladı. 

Suikastı gerçekleştiren kişinin Ömer Tokat adında 25 yaşında “komünist” bir Yugoslav göçmeni olduğu, Türk vatandaşlığına yeni geçtiği ve İstanbul hukuk fakültesi öğrencisi olduğu belirlendi. Ömer Tokat’a yardım eden, Yugoslav göçmeni iki arkadaşı ve onları azmettiren iki Sovyet vatandaşı ajan olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Suikastın akabinde günümüzde yabancısı olmadığımız “yayın yasağı” uygulamasına gidildi. Bu nedenle konu ile ilgili haberlere dönem gazetelerinde pek rastlanmıyor. Yargılamalar sırasında sanık avukatları tutuklamaların haksız olduğunu, elde yeterince somut veri bulunmadığını öne sürdü. Oysa polis, elindeki bilgilerin yanı sıra iki gizli tanığın ifadesine başvurmuştu. Bunlardan biri Türkiye’ye sığınma talebinde bulunan eski bir Sovyet ajanıydı. Diğeri ise Çekoslovakya’nın Ankara Büyükelçisiydi. Her ikisinin verdiği bilgiler, Sovyetlerde 1934 yılından beri gizli polis örgütü olarak görev yapan NKVD biriminin suikastı planlandığını gösteriyordu. Savaşın sona ermesi Alman tehdidinin ortadan kalması gibi gelişmeler davanın seyrini de etkiledi. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tutuklanan Sovyet ajanları Pavlov ve Kornilov’u 1944 yılında affetti. Serbest bırakılan ajanlar Moskova’ya döndü.

***

*Yavuz İşçen'in "Ankara Kent Yazıları"nı Solfasol TV'den ve https://yavuziscen.blogspot.com/'dan takip edebilirsiniz. 

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış

İlginizi Çekebilir