Listeye bakınca, Ankara’da, başlangıçta düşünülmedik bir çeşitlilik, zenginlik ve kent içi hareketlilik olduğu görülüyor. Gerçekten de, türler, zamanlar, yöneldiği gruplar, hepsinden önemlisi kente (ya da yöreye) getirdiği farklı nitelikler bakımından, gerçekten bir arayış var Ankara’da. Gerçi bu, bütün büyük kentler için söz konusu olabilecek bir durum. Gerçekten büyük bir kent olan İstanbul’la karşılaştırılınca ne kadar mütevazı kaldığı da teslim edilmeli, ama yine de, büyük bir gayret, büyük bir gönüllü çaba ve irade var, bu tablonun arkasında. Tablonun ne söylediğine biraz daha yakından bakılırsa, önce yöre festivallerinin ne kadar çok ve ne kadar çok önemsenen bir konum kazandığı görülüyor. Bu yöre festivallerinin bazıları, uluslararası bir festival olmaya bile yönelmiş durumda. Bunların çoğu, bir sebze, bir meyve ya da bir ürün adıyla anılsa bile, Ankara kentinin ilgisini çekmeye, zaten büyük bir kısmı Ankara’da yaşayan hemşerilerini ya da Ankaralıları, bir süreliğine de olsa, kendisine çekmeye çalışan bir özelliği var. Bunlar Ankara kentinin kendi etkinlikleri değil belki, ama Ankara için yapılan ve Ankara’nın yakın çevresindeki yerleşimlerle ilişkisi hakkında fikir veren festivaller. Yine, belki bir anlamda gerçek bir festival gibi düşünülmesi zor olan, Ankara kenti ilçe belediyelerinin ve anakent belediyesinin düzenlediği festivaller var. Bunların çoğu, siyasi propaganda çalışmalarının devamı gibi görünen, biraz esnafın satış ve bazen de hemşerilerin eğlenme beklentilerine göre programlanmış/ düzenlenmiş popülist gösteriler niteliğinde. Çankaya ve Yenimahalle Belediyesi’nin bazı etkinlikleri dışında, çoğunlukla, “oy avcılığının” uzantısı gibi görünen, kurnaz ve basmakalıp etkinlikler bunlar.
Yine, belki “festival” kategorisine girmesi gerekmeyen bazı “günler ve anmalar” da yer alıyor listede. Bunlar, bir grup kentli hemşerinin düzenli olarak dikkate aldığı, kültürünü yaşatmayı anlamlı bulduğu olaylar, durumlar veya kişilerle ilgili. Genellikle bir çeşit protesto, ya da her şeye rağmen, hala bu kentte var olduğunu söylemek için önemli sayılan günler. Kendini festival olarak adlandıran ve protestoyu, farklılığı, ayrıksılığı ve kendi gibi durmanın gerekliliğini göstermeyi amaçlayan tek etkinlik ise, “Pembe Hayat Kuir Fest”. Bunun dışında iki büyük ve önemsenmesi gereken kategori daha var ki, biri “öğrenci etkinlikleri” ve diğeri de, “sanat etkinlikleri” başlıklı büyük gruplar. Bunların her ikisi de, belki nüfusun küçük bir bölümünü etkileseler de, Ankara’nın kimliğiyle, onun yaşaması ve kendini geliştirmesi/ beslenmesiyle ilgili ve gerçekten önemsenmesi gereken kategoriler.
Öğrenci festivalleri, bahar şenlikleri karakteri ağır basmakla birlikte, ciddiye alınması gereken müzik tiyatro ya da sinema etkinlikleri niteliğinde.
sinema etkinlikleri niteliğinde. Öğrenci festivalleri, bahar şenlikleri karakteri ağır basmakla birlikte, ciddiye alınması gereken müzik tiyatro ya da sinema etkinlikleri niteliğinde. Bunun dışında, elbette, bir müzik şölenleri var. Bu müzikler genellikle, o genç grubu bakımından en popüler olan grup ya da kişilerin konserlerinden oluşuyor. Bazılarına (eğer üniversite yönetiminden destek alınmışsa) başka bazı standart etkinliklerin de eklenmesi mümkün. Ancak en fazla önemsenmesi gereken festival grubu, Ankara’nın aynı zamanda, ortalamadan uzak ve sıra dışı hemşerilerinin varlığını gözeten ve dünyanın diğer kentleriyle yarışmak isteyen bir yer olduğunu anlatan, popülist olanın dışında ve evrensel ölçüleri/ standartları dikkate alan, kentin bu niteliklerle tanışmasını ve kendini bu kulvarda yetkinleştirmesine katkıda bulunmak isteyen bir çabayı yansıtıyor. Bu festivallerin tekrarlanma sayısı da, bu çabanın oldukça sürdürülebilir, uzun soluklu olduğunu ve bu iddialı bir arayışın, Ankara tarafından önemsendiğini ve benimsendiğini gösteriyor.
Ankara’da yaşayanların, dış dünya ile etkileşmesi, dünyada neler olup bittiğini birinci elden görmesi/ dinlemesi ve kendisinin ne yaptığını dünyaya göstermesi için açılan bir pencere gibi bu festivaller. Önemlice bir kısmı “uluslararası” nitelikte olan bu festivaller, özellikle müzik, tiyatro, dans ve sinema açısından dikkat çekici
Ankara’da yaşayanların, dış dünya ile etkileşmesi, dünyada neler olup bittiğini birinci elden görmesi/ dinlemesi ve kendisinin ne yaptığını dünyaya göstermesi için açılan bir pencere gibi bu festivaller. Önemlice bir kısmı “uluslararası” nitelikte olan bu festivaller, özellikle müzik, tiyatro, dans ve sinema açısından dikkat çekici. Bunların dışında, ulusal ölçekte kalmakla birlikte edebiyat etkinlikleri, bu tabloda yer almamakla birlikte resim ve heykel sanatları bakımından önemli olan ulusal ve uluslararası sergiler ve sunuşlar da dikkate alındığında, Ankara’nın kimliğindeki o derinden giden kültürel damarın, nasıl beslenmekte ve gelişmekte olduğuna dair pek çok ipucu çıkıyor ortaya. Bütün bunlara rağmen, bu tablo ve her bir festivalin arkasındaki programlar, aynı zamanda Ankara’nın dünyaya ne kadar zayıf bağlandığını, diğer metropollerle, diğer ülkelerin başkentleriyle karşılaştırıldığında, bir metropol, bir dünya kenti olmaktan ne kadar uzak olduğunu, dünyanın hala ücra bir taşrası olmaktan kurtulamadığını da gösteriyor. Sadece İstanbul karşılaştırması bile, bu durumu açıkça ortaya koyuyor. İzmir’le karşılaştırıldığında ise, İzmir’in (20 Yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna kadar muhteşem bir Ege-Akdeniz limanı olması nedeniyle sahip olduğu geleneğin de etkisiyle) dış dünyaya açıklık ve yenilenebilme yeteneğinin oldukça uzağında kalıyor. İzmir de bir taşra kent olmakla birlikte, başka dünyalarla etkileşim ona, Ankara kadar uzak değil.
Ankara, nüfus olarak obez bir büyüme/ şişmanlaşma ve ağırlaşma gösterirken, içindeki bir avuç insanın ümitsizce olsa bile çırpınması, onu taşralılıktan kurtarmaya yetmiyor.
Ankara, nüfus olarak obez bir büyüme/ şişmanlaşma ve ağırlaşma gösterirken, içindeki bir avuç insanın ümitsizce olsa bile çırpınması, onu taşralılıktan kurtarmaya yetmiyor. Ankara, hep modernin başkenti olmayı istedi, ama bugüne baktığımızda, moderninin bürokrasisinin giderek taşralaşmasının ve çürümesinin düş kırıklığından başka bir yere erişemedi. Hacıbayram’ı altın yaldızlarla ve İtalyan avizeleriyle süslemeyi ancak beceren bir kurnazlık düzeyine kadar gelebildi. Yapaylıktan ve kapalı bir kasaba irisi olmaktan kurtulamadı. Festivallerdeki bu yöre ağırlığı ve uluslararası festivallerin de azlığı ve niteliksel zayı' ığı, bunu açıkça gösteriyor. Belki kent halkının talep etmiyor olmasıdır, bunun nedenlerinden biri. Evet, bunları düşündürüyor tablo. Yine de, Ankara’yı bu festivaller yaşatıyor. Bir de şöyle bakın bu tabloya: Olmasalardı, ne kadar yoksullaşırdık; öyle değil mi?
Yorumlar (0)