Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Ankara’nın Çarşıları ve AVM’ler Nereden Nereye?

Ankara alışıktır bu tür çarşılara on yıllardan beri. En azından yarım yüzyıldan fazla zamandan beri pasajları vardı onun. Bu çarşı kültürü ile aynı şey değil ama AVM çarşı kültürü de oluştu bir-kaç on yıldan beri.

Ankara’nın Çarşıları ve AVM’ler Nereden Nereye?

Ankara alışıktır bu tür çarşılara on yıllardan beri. En azından yarım yüzyıldan fazla zamandan beri pasajları vardı onun. Bu çarşı kültürü ile aynı şey değil ama AVM çarşı kültürü de oluştu bir-kaç on yıldan beri.

Ankara’da hanlar yüzyıllardır vardı: “Eskiyüz” hanları, “yeniyüz” hanları. Sonra han geleneğinin unutulmaya yüz tutmuştu ama hal binası, bir çeşit “çarşı avlusu” gibi kullanılıyordu. 1980’li yıllarda Suluhan’ın onarılması ve tarihi hanın yine Ankara çarşılarından biri olarak kullanılması ve kentin gündelik yaşamına girmesi ve kullanılması, Ankara’daki çarşı çeşitlenmesini hala zenginleştiriyor. Ama çarşı geleneği, Çıkrıkçılar Yokuşu’nda olduğu gibi, bir sokağın iki tarafına sıralanmış dükkanlardan oluşur. Ulus çarşısı da, bu sokak üzerindeki dükkanların artmasıyla genişledi.

Kızılay da, refüjlü bulvarın iki tarafındaki geniş yaya kaldırımlarının arkasında, biraz daha gelişmiş ve düzgün, biraz daha lüks bir çarşı olmaya adaydı. Giderek ikinci ve daha “modern” bir merkez oluştu, Kızılay da. Ulus iş hanı inşaatı sırasında, “şehir çarşısı” buradaki avlulu ve birbirine geçilen mekanlardan oluşan tek katlı yapılar, sokaklar üzerine kurulu çarşının toplulaştırılmış hali gibi oldu. Daha sonra tek sıra olarak dükkanların bir kısmı Ankara Radyosu ve DTCF karşısında dere boyuna dizildi. Önceleri kentin merkezindeki çarşılara alışmıştık. Ankara için bunlar, eğer Ulus’daki çarşı gibi tek katlı dükkanlardan oluşan ve avlulu bir değilse, Kızılay’da ilk örneklerini 1950’li yıllarda görmeye başladığımız pasajlar biçimindeki çarşılardı. Yapay ışıkta elektrik aydınlatmasıyla çalışan, ama pek de abartılmamış çarşılardı bunlar.

1950’li yıllarda, Kızılay’da pasajlar oluşmaya başladı. Yani iki sokak arasında veya iki farklı çıkış arasında, binaların alt katlarının bir geçişe ve çevresindeki dükkanlara ayrılması fikri gelişti. Kocabeyoğlu Pasajı (Bulvar ve İzmir Caddesi arasındaki geçişi sağlayan pasaj)Ankara için bir ilkti. Ama ve oranın çabucak kalabalıklaşması, ikinci sınıflaşması, ucuzlaması, yeni ve daha düzgün olan pasajların belirmesine neden oldu. Bulvar Pasajı, Ali Nazmi Pasajı daha makul ve daha az ikinci sınıflaşmış mekanlardı başlangıçta. Sonra Ulus İş hanları bitti 1960’lı yılların başlarında. Bunlar çok büyük çarşılardı. O yıllarda Posta caddesinde yapılan “Modern Çarşı” içinde yürüyen merdiven olan ilk çarsıydı. Ancak bu dönem artık Ulusun kaybetmeye başladığı ve Yenişehir müşterisinin Ulus’u giderek daha seyrek kullanmaya başladığı bir dönemdi. Ulus’taki büyük ve modern ve avlulu iş hanları, o kadar da prestijli olamadılar. Kent artık bütünüyle Yenişehir’e hatta daha da güneye Kavaklıdere’ye doğru kaymaktaydı. En prestijli yerler, daha lüks olan dükkanlar, artık sadece buralardaydı. Tunalı 1970’lerde bir sokak çarşısı olarak gelişmesinin önemli bir bölümünü oluşturmuştu. 1980’ler ve Tunalı Pasajı’nın açılması ve kalabalıklığı, yeniliği, hafta sonu gezme yeri olması, (özellikle kışları), en ilginç dükkanların en ilginç malların ve alışılmadık ve nadir objelerin satıldığı yer olması, Ankara’da sokak üzerindeki dükkanların şansını azaltan gelişmenin başlangıcı gibiydi. İstanbul’daki ilk AVM’ler (Bakırköy’deki Galleria) bu büyük fikrin Ankara tarafından imrenilmeye başlanması, Kavaklıdere bağlarının olduğu yerde, Karum’un Ankara’nın ilk AVM’si olarak sahneye çıkmasının önünü açtı. Karum, ilk defa Ankara için fark yaratan, hayretler yaratan bambaşka bir alış veriş kavramı oluşturdu. Dükkanlar ve işyerlerinden ve çok daha fazla kattan oluşan büyük ve pahalı bir merkez. Adı üstünde işte AVM…

Sonra Çankaya’da bir kuleyle bütünleşerek simgeleşmiş ve botanik bahçesinin bahçesine ve bütün kente egemen olan çarşı-AVM geldi Ankara’nın renklerle dolu düş dünyasına. Atakule’nin, Karum’un hemen arkasından onun rolünü çalması ve Tunalı Hilmi’nin yavaşça eskimeye yüz tutması, terk edilmesi ve bakımsızlaşması, kapalı ve kontrollü alanda çarşı geliştirme fikrine (nedense bu terim yerine artık “konsept” terimi benimsendi) güç kazandırdı. Sonra bunlar da giderek eskimeye başladı ve Ankara’da kentin çeperleri, önce Eskişehir yolu üzerinden başlayarak birçok, her yıl neredeyse onlarcası eklenerek ve katlanarak büyüyen bir AVM’ler cennetine/ ya da cehennemine dönüştü. Yapılan AVM’ler, giderek bir kalıp/ format oluşturdu: Hepsi geleneksel çarşı merkezlerinin, hatta kentin, uzağında bir yerdeydi ve kendi çekimlerini (daha çok “marka” avcılığıyla) kendileri yaratıyordu. (Çok şükür Türkiye’de henüz tema AVM’leri başlamadı; ama sanırım rekabet kızıştıkça, bu da olur.) Kent merkezinin dağılması, orta sınıflarda otomobillileşmenin yaygınlaşması, tüketim ekonomisinin benimsenmesi, kamu taşımacılığının ikinci, hatta üçüncü sınıflaşması, çeperlerde gelişen AVM fikrinin destekleyicisi ve besleyicisi oldu. Kızılay AVM, (KAVM) işte tam da böyle başkalaşmış ve evrim geçirmiş çarşı geleneğinin içine, bütün eğilimlere ve formatlar ters bir biçimde ortaya çıktı. Bu belki, bilinçli bir tercih olmaktan çok, 30 yıl gecikmiş olmanın bir sonucuydu. Yine de, KAVM’nin geleceği ile ilgili kaygılar duymamak zor. Ne de olsa kent merkezi, herkesin ulaşabileceği, kentin ortalamalarına göre kendisini ayarlamak durumunda olan bir konumdur, dükkanlar için. Çok lüks ve erişilmesi en imkansız olanlara belki de sadece özel otomobillerle gitmek gerekir. Metro ile bağlantı, bir AVM’nin prestijini düşüren, önlerine çıkacak ilk serüvene kendilerini atmak için hazır bekleyen ama beş parasıza yeni yetmelerin en zor ulaşabileceği yerde olan AVM’lerdir belki? Belki her AVM’nin de kendine özgü bir karakteri vardır ve orta sınıflara, onların beğenilerine ve satın alma gücüne yönelik AVM’ler, pek de muteber sayılmıyordur?

Kızılay zaten ikinci sınıflaşmış, kent nüfusunun bir bölümünün tümüyle by-pass ettikleri bir merkez/ merkezi kent bölgesi olması gerçeği dikkate alınarak, Kızılay’a bütünüyle prestij kazandıracak yeni gelişmeler olmadan, KAVM geleceğini kurtarılabilir mi? Kocabeyoğlu Pasajı’nın akıbeti gibi, çabucak işportacı pazarına/ ucuz alış-veriş yeri görüntüsüne dönüşmesi gibi bir gelecek bekliyor olabilir mi KAVM’yi? Bu tür bir gelişme, hem müşterilerin tutumuna bağlı olacaktır, hem de işyerini burada tutmak istemeye kararlı olan markaların/ iş yeri sahiplerinin kararlarına; kısaca pazardaki arz-talep kurallarına. Sanırım, burada etkili / aktif olan faktör “talep”tir. Yani Ankaralılardır. Ankaralılar, bu yapının ikinci sınıflaşmasını, ucuzcu, biraz döküntü görünüşlü, bir yere doğru dönüşmesine izin verecekler mi? SSK İş Hanı’nın içindeki gıda işyerleri ve eğlence yerleri bu çarşıda yer almadığına göre, burası onun işlevlerini üstlenecek değildir. Ancak oranın “normal” kent halkına biraz kapanan, (eğlence yerleri nedeniyleyle) çok uzmanlaşmış, bu nedenle biraz ürkütücü hale gelmiş bir yer olmasına benzer bir gelişme olabilir mi?

Bütün bunlar, KAVM’nin işletme stratejisine bağlı olacaktır. Bu stratejisiler güncel gelişmeleri nasıl gözlemliyor ve değerlendiriyor acaba? Bir yolları/ yöntemleri var mıdır? KAVM, umarım, Kızılay’ın yeniden kazanmasına, merkezin güçlenmesine yardımcı olur ve yayaların, kamu ulaşımını kullanan normal insanların bir lüksü olarak, parlak yaşamını sürdürebilir.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış