Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya
Ankara Nostaljisi



Havasına karışan nice iç çekişlerinden, bulutuna yağmurlar yükleyen nice gözyaşından ve her bir köşesine atılan çentiklerden sorumludur. Şimdi derin kesikler haline gelmiş hüzünlü anıların suç ortağıdır.

Geçmişte yaşanmış pek çok darbeli aşkın ve sevginin barınağıdır Ankara.

Her şehirde olduğu gibi o da nice ayak izlerini ve dokunuşları bağrında saklamıştır. Çok sayıda sevgiliye kucak açmış tahtası kırık bir bank, böğründe kalplerden mühürleri olan bir ağaç, gelme ihtimali olanın 'acaba'larla beklendiği dilsiz bir durak, kimin uydurduğu bilinmeyen 'adyömersi' falının bakıldığı yirmi beş kuruşluk otobüs biletleri ve üzerindeki bu sayılardan medet umulan hayaller gibi yaşamdan fotoğraflardır bunlar...

Havasına karışan nice iç çekişlerinden, bulutuna yağmurlar yükleyen nice gözyaşından ve her bir köşesine atılan çentiklerden sorumludur. Şimdi derin kesikler haline gelmiş hüzünlü anıların suç ortağıdır.

Herkesin, orada bir yerlerde yolu gözlenen postacıları, sevgiliye bir merhaba demek için saatlerce kuyrukta beklenilen postaneleri, aşkına sırdaş olan ağaçlıklı sokakları olmuştur kesinlikle... Garda, bir trenin ardından dalgın üzgün bakmışlığı, başka bir treni sevinçli bir sabırsızlık içinde beklemişliği, bir pastanenin uzak bir köşesinde el ele tutuşmuşluğu vardır. Şayet yoksa, hayat mevsimler olmadan yaşanmıştır.

Ankara'nın sonbaharı ayrı güzeldir. Ağaçlar soyundukça yerler alabildiğine coşar. Bir Anadolu kilimi renklerine bürümek için toprağı, yaprakların o güzelim dansı başlar. Saniyeler arasındaki bir sessizlikte, solan yaprağın dalından kopuş sesini duyar, ağırbaşlı ve telaşsız nazlarda düşüşünü seyredersin. Eşi benzeri vardır belki. Gittiği her yere bir başka güzellikte bir tuval olur sonbahar.

Yine de hüznü en iyi sen bilirsin.

Kışı, gücünü kanıtlarcasına yüzünde soğuk kesikler oluşturur. Yanakların hissizleşir, pembeden nar kırmızısına çalar zaman zaman. Sevdiğine daha bir sokulursun, bahanen olur hani... Elin, başka koyacak yer bulamamış gibi sevgilinin cebinde ısı alışverişlerinde... Beyaza boyandığında her yer, yürürken her adımda karın o hışırtılı sesi... 'Düşmemek içindir' bahanen, sıkıca sarılırken yanındakine.

Soğuğu en iyi sen bilirsin.

‟Yazlığınız nerede?" diye densiz bir soru sorulduğunda ‟Bizim ev dört mevsimliktir" diyen arkadaşımın gülüşünü hatırlarım hep. O gülüşün ifade ettiği boyutsuz anlamı severim.

İlkbahar çiçekleri taze kızların taze kokulu saçlarında açar ilk önce. Serdiği renklerinde, saldığı kokularında, efil efil esen ılık rüzgarında cömerttir Ankara... Başını döndürecek, gönül kafesini açacak, nice suçlar işletecektir sana. Yüreğindeki kelebekler bir türlü rahat vermez; kırları yeşilleri çağırır durur. İçin, bayram giysisi başucunda uyuyan çocuk heyecanlarında. Ya bir salıncağın git-gel keyiflerine dalıp bulutlara yükselir ya da bir yeşilin davetine kanıp, uzanıp gökyüzüne bakarsın öylesine gamsız. 'Dünyada güneş sende eş' kadar basittir hayatın denklemi. Okul kırmanın çağrısına en karşı koyamadığın deli zamanlardır ilkbaharlar.

Çimenin kokusunu en iyi sen bilirsin.

Yazlarını bomboş geçirmez Ankara. Denizi yoktur ki diğer kentlerde olduğu gibi yakın çevredeki yazlıklara koşsun insanlar. Dört bir köşesinin kültür çıtası hep yukarılarda çıkar da, orta kıvamda memur ailelerdir çoğunluğu. O nedenle akın akın gidilen hafta sonu evlerini de bilmez Ankaralı. Demem o ki, aileler ve sevgililer istese de bölünemez birbirinden, kopamaz yaz geldiğinde. 'Baba uzakta işte, anne yazlıkta keyifte, çocuklar şurada denizde...' kültürü hiç olmamıştır. Hep birlikte gidilecekse gidilir ve paylaşılır tatiller. Şayet babaların senelik izinleri olursa o da... Denizi olmayan deryadır Ankara.

Mavinin tonunu en iyi sen bilirsin.

"Yazlığınız nerede?" diye densiz bir soru sorulduğunda "Bizim ev dört mevsimliktir" diyen arkadaşımın gülüşünü hatırlarım hep. O gülüşün ifade ettiği boyutsuz anlamı severim.

"Ankaralı olmayı severim."

Yazar Remide Arsan

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış