Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya
Atakule Kime Emanet?

Atakule; ilk AVM

Atakule 1989’da açıldığında Ankara’nın ilk, Türkiye’nin İstanbul-Galleria’dan sonra ikinci AVM’siydi. Seyir terası önemli bir cazibe noktasıydı. Ankara dışından gelenleri oraya çıkarıp “İşte burası da Ankara” demek adettendi. Kuledeki döner restoranın dönüp dönmediği uzun süre tartışıldı. Basit bir hesap hatası yüzünden dönmediği şeklinde bir şehir efsanesi doğdu. İlk Dreamland, ilk Pizza Hut, ilk kumpirci Atakule’deydi. Özal dönemi politikalarının tipik bir yansıması gibiydi.

O sıralarda Ankara henüz AVM mefhumuna aşina değildi. Sonradan onlarcası inşa edildi ve Ankara bir “AVMler kenti” olmakla övünür hale geldi.

Atakule; bir kentsel sembol

 Ankara fotoğraflarının çoğunda ya Anıtkabir vardır ya da Atakule. Ankara’nın ikonik anlatımında Atakule ilk akla gelen sembollerdendir. Atakule’siz bir Ankara silueti düşünülemez. Ankara’ya dayatılan logoda bile camiyle melezlenmiş bir Atakule vardır. Kentlerin sembollere ihtiyacı varsa eğer; Atakule Ankara için bu işlevi yerine getirmiş bir yapıdır.

Atakule; bir eril imge

“Her yüksek bina, iktidardır ve erkektir“ der Metin Yeğin. Yüksek bina-iktidar-erillik tartışması bir yana, Atakule‘nin sadece şekil itibarıyla bile fallik çağrışımlara sahip olduğu söylenebilir. Sanal alemde kısa bir gezinti o çağrışımların eril tanımlamalardan küfüre varan geniş yelpazesini gözler önüne serecektir.

Atakule; bir ölü

AVM 2000‘lere gelindiğinde Ankara artık bir AVMler şehriydi. Her yeni yapılan AVM daha büyük, daha iddialı, daha „konsept“ olmaya başladı. Ve eskilerin miadı hızla doldu. Atakule, müşteri ve prestij kaybetmeye başladığında otoparkının ücretli ve küçük olması nedeniyle eleştirildi. Kat yüksekliği yetersiz, dükkanlar küçük dendi. „Çıpa“ mağazaların ve markaların ilgisini çekmiyordu. Cazibeyi korumak için çabalar oldu. Üst kata sinema açıldı mesela. Kısa vadede işe yaradı, belli bir hareketlilik yarattı. Ama kaçınılmaz sonu önlemedi, sadece geciktirdi. Sonra dükkanlar teker teker kapanmaya başladı. Esnaf zaten yüksek kiralardan şikayetçiydi, bir basın açıklamasıyla kiraları ve belirsizliği protesto etmişlerdi. Hala açık olan bir dükkanda „Ne olacak bu Atakule‘nin hali?“ diye sorduğumda, „Bilmiyoruz“ yanıtını almıştım, „Kimse bir şey söylemiyor.“ Sonra o dükkan da kapandı. Atakule‘nin tamamen boşaltılacağını alt kattaki marketin kasiyerinden öğrendim. Marketin sözleşmesi Mart 2012‘de bitti ve böylece Atakule kapandı.

Atakule; bir nikah salonu

Atakule‘de muhtemelen çok amaçlı salon olarak planlanmış bir salon vardı. Rivayete göre evlenmek için nezih bir yer arayan bir Ankaralının önerisi, işletmeci tarafından uygun görülmüş ve nikah salonuna dönüştürülmüştü. Nikah salonu hemen kendi mikro iklimini yarattı. Davetiyeci, nikah şekercisi, kuyumcu, gümüş hediyelik eşya dükkanları salon çevresinde konuşlandı. Dükkanlar teker teker kapanıp alt katta sadece market kaldığında bile nikah salonu işlemeye devam etti. Nikah olduğu günler Atakule atmosferi değişirdi. Nikaha gelen abiye giysili makyajlı fönlü teyzelerle, market poşetinde domates peynir taşıyan eşofmanlı teyzeler aynı koridorlarda yürürdü.

Atakule; bir neon-klasik

2010‘da Ankara‘yla ilgili bir kısa film çekerken Atakule‘de indirekt mütevazi bir aydınlatma vardı. Sonra binaların yerli yersiz aydınlatılması furyasından Atakule‘de nasibini aldı ve yeniden ışıklandırıldı. Bu yanar-döner ışıklandırmanın açılışı 2011‘de Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapıldı. Ama pek uzun ömürlü olmadı. Binanın yıkım kararıyla birlikte Atakule tamamen karanlığa gömüldü.

Atakule; bir gri alan

Ölü AVMler kentin orta yerinde bir boşluk, adeta bir kara delik oluşturuyor. Çoğu öldüğüyle kalıyor. Metruk mekan meraklısı fotoğrafçılara malzeme, grafiticilere duvar oluyor. Bazıları Blues Brothers gibi filmler çekilirken set işlevi görüyor. Az da olsa farklı işlevlerle hayatına devam edenler de var. Mesela kültür merkezine, okula, müzeye, kütüphaneye, spor merkezine, go-kart pistine, kolektif sanat mekanına dönüştürülenler var. Atakule‘nin dönüşümü ise mülk sahibine yeniden gelir getirecek, rant sağlayacak bir dönüşümden ibaret. Bunun da ne olacağı uzun süre belirsiz kaldı. „Otel olacak“, „şuna satıldı“, „buna kiralandı“ gibi muhtelif rivayetlerin ardından yıkılıp yerine yeni bir AVM yapılacağı açıklandı.

Atakule; bir soru işareti

Atakule‘de yıkım başladı. Çevresi paravanlarla sarıldı, o geniş kaldırımın neredeyse hepsi şantiyeye dahil edildi. Paravan dışında bir kişinin yürüyebileceği kadar dar bir alan bırakıldı. Sonra paravanlar üzerinde www.kulesizeemanet.com yazısı belirdi. Yazıyı ilk gördüğümde büyük bir saflıkla „Ankaralıların fikrini mi soracaklar?“ diye düşünmüştüm. Birkaç gün sonra „Kule size emanet. Yakında döneceğim. İmza: AVM“ kısmı eklendi. Böylece asıl söz sahibinin kim olduğu hatırlatılmış oldu. Atakule‘nin adı bir yarışmayla Ankaralılara sorulmuştu. Anlaşılan bu, Ankaralıların ilk ve tek fikir beyanıydı.

Yıkım sürerken proje belirsizliğini koruyor. Yeni yapının ne büyüklükte, kaç katlı olacağı, Botanik Parkı ve kule ile nasıl bir ilişki kuracağı merak konusu. Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan ve Atakule’nin mimarı Ragıp Buluç yeni binaya ilişkin kaygılarını dile getirdiler. İdare kaygıların yersiz olduğunu açıkladı. Ama belirsizlik sürdükçe soru işaretleri yenilerini üretmeye devam edecek gibi görünüyor.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış