Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Ay Işığında Agora-Anadolu Yurdum, Ben Evliya, Gönlüm Darda

Sayın okuyucu, Ankara’daki haber merkezinden öncelikle Sümer ülkesinden gazeteci Enmerkar’a (M.Ö. 3000’ler), sonra Anadolu’dan Halikarnasoslu (Bodrumlu) Heredot’a (M.Ö. 468), Roma’dan Vitruvius’a (M.Ö. 25) ve son olarak da yine Anadolu’dan İstanbullu Evliya Çelebi’ye (1641) bağlanacağız. Konularımız hayatın geneli.

Ay Işığında Agora-Anadolu Yurdum, Ben Evliya, Gönlüm Darda

Enmerkar sendeyiz (TV’lerdeki muhabirin kafa sallamalarla geçen anlamsız yüz ifadesine sesleniş fonuyla), şimdi diyorlar ki okulda bir rüşvet olayı gerçekleşmiş nedir ayrıntılar? “Akın (samimi habercilik ya) şimdi olayın geçtiği okuldayım (arkada okul fonu, muhabir de çok önemli bir iş yapmışcasına nefes nefese sunum havası vererek hızlı konuşuyor, yıllar sonra Bağdat yandığında da öyleydi) öğretmen sorgulanıyor, bir öğrencinin evine gidip yemek yemiş, içki içmiş, elbise hediye edilmiş parmağına da yüzük takılmış. Öğrencinin velisi yapılan sorguda oğlum okula geç kalıyordu, öğretmenden sürekli azar işitiyordu çağırdım eve, memnun kaldı demiş. Hatta öğretmen için yemek ve hediyelerden sonra bonkörlüğe cevaben “Ey delikanlı benim sözlerimi tuttuğun, onlara karşı gelmediğin için yazı sanatının en yüksek noktasına erişesin, senin buluşların tam olsun, erkek kardeşlerinin arasında önder olasın, arkadaşlarının başı olasın, öğrenciliğin en üst düzeyine yükselesin. Sen okul uğraşılarını tam olarak yapabildin ve öğrenmiş bir adam oldun” diyen bir gizli kamera kaydı var (fonda çekimin karanlık görüntüleri ve eli kelepçeli öğretmenin götürülüşü). Söz sende Akın” (Tarih Sümerde Başlardan, “Sümer’de ilk rüşvet”i aktaran ulvi insan Muazzez İlmiye Çığ, Sy. 7, TTK).

Heredot sendeyiz Mısır’da Memfis’de Hefaistos rahiplerinden edindiğin önemli bilgiyi anlatır mısın (elde papirüs, fonda da piramitler)? “Akın rahipler çok önemli bir olaydan bahsettiler, dünyanın en eski halkı Friglermiş, çok eminler, kral Psammetikos bile kabul etmiş diyorlar. Evet, olay şöyle gerçekleşmiş kralın aklına bir gün dünyanın en eski halkı kim olabilir sorusu düşmüş, çevresine sormuş ne yapmalı, nasıl öğrenmeli diye, cevap aslında ‘biziz’i bulmak ama yok demişler biz bir bakalım. Sonra şöyle bir yol bulmuşlar, dünyanın en eski halkının dilini bilen-konuşan olsa olsa yeni doğmuş bir bebek olmalı ki hiç kimse onunla konuşmaz ise ilk söyleyeceği söz bu tanrısal halkın dili olmalıdır. Hatta yeni doğmuş ikiz bebekler annelerinden alınıp bir çobana emanet edilmiş ve tecrit hayatı başlamış, aradan 7-8 ay geçince çoban duyduğu ilk sözü kral ve çevresine iletmiş, inanmayıp gidip kendi kulakları ile de duymuşlar. Söz “bekos” kaynak da Friglerin ekmeği olunca kral ne yapsın kabul etmiş artık biz Frigyalıların (Ankaralıların da denebilir) dünyanın en eski halkı olduğunu, söz sende” (Heredot’un güzel sanatların dokuz müzesine adadığı tarihin bilinen en eski tarih kitabının Euterpe bölümünden, Sy. 85, Remzi Kitabevi).

Vitruvius, evlerimiz her depremde, her selde yıkılıyor, şehirlerimizi doğru düzgün tasarlayacak mimarlar için ne diyorsun sizin zamanınızda nasıl durum? “Akın, ben oturdum kitaplar yazdım bugünden, mimar dediğimiz insan değişik bilim dalları ve çeşitli öğretilerin bilgisi ile donanmış olmalıdır; iyi bir tarih bilgisi olmalıdır, felsefe bilmeli prensip sahibi, alçakgönüllü, aç gözlü olmadan dürüst nazik ve adil olmalıdır; mimar dediğin matematiğin kuramlarını bilmelidir, iklimleri, havayı izlemelidir, arazilerin yaşamaya uygun olup olmadığından, suların kaynağından, tıbbın şifasından, hukukun ilkelerinden haberdar olmalıdır; gökbilimden anlamalı, simyanın gücünü, gece gündüzün eşitliğini, rüzgarların yönünü, müziğin büyüsünü, güneşin yerini yapacağı aletler ve saatler ile bilmelidir”. Bunları yapmayana mimar denilmez mi diyorsun Vitruvius? Vitruvius bağlantı koptu sonra bağlanırız artık (Vitruvius, Mimarlık Üzerine On Kitap, Sy. 4, Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı).

Evliya Çelebi geçen sene seni çok andık (malum 2011 yılı, UNESCO tarafından Evliya Çelebi’nin doğumunun 400. yılı nedeniyle Evliya Çelebi Yılı ilan edilmişti) seyahatlerine başlamanın üzerinden 11 yıl geçti yıl 1641, şimdi neredesin, nedir gözlemlerin? Karadeniz seyahatimden yeni döndüm İstanbul’dayım Akın, derdim büyük Karadeniz kaç mildir orda aklım, hesap yapıyorum. Evliya konuşman bizimkine çok benziyor, sen Osmanlıca konuşurdun ne oldu? O zeman heman söylesin Evliya “imdi bütün kara ve deniz seyyahlarınca biline kiiii, Karadeniz yolculuğumuz sırasında yaptığımız hesaplara göre, boğazdan itibaren (İstanbul) Anadolu tarafından kuzeye gidip, Trabzon ilinden geçip, ta Faşe Çayı boğazına varıncaya kadar 1500 mildir (bu mil neye denk gelir bilmem ama herhalde Osmanlıda 1 merhale 45680 metredir o mu olaki?). Gene boğazdan ta Abaza memleketi 1700 mildir. Gene boğazdan ta Azak kalesi bucağına varıncaya kadar 2000 mildir. Anadolu ve Rumeli tarafından bu Karadeniz’e büyük, küçük 1800 nehir dökülür. Hepsinin büyüğü Rumeli’ndeki Tuna nehridir ki, Karadeniz’e gelinceye kadar 700 ırmak karışır…Karadeniz’in dört tarafı, Azak Denizi de dahil hesap edilirse, 6060 mildir. Karadan dolaşılırsa, konak hesabınca etrafı 150 konak (her konak 12 saat) yani beş aydır. Bu Karadeniz seyahatinden kurtulup, sağ salim İstanbul’a gelince, hemen Eba Eyyüb Ensari Hazretlerine gittim. Mübarek mezarına yüz sürüp, mübarek ruhları için bir hatm-i şerife başladım. Bir kurban kestikten sonra, gidip anne babamızla görüştük. Hakiri görünce bağırlarına bastılar. Hakir, bir daha gemi ile Karadeniz seyahatine çıkmamaya nasuh tövbesi ettim, Cenab-ı Hak bu denizin şerrinden bütün Muhammed ümmetini korusun, amin…”. Vay Evliya bu Karadeniz seyahati seni oldukça yıldırmış ya neyse teşekkürler, tarihin 'aş haberlerine devam, reklam arasından az sonra…

Tarihte değil, tarihle kalın dostlar.

 

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış