Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Aydan Bulca Erim; Kuraldışı ve Engin Bir Kişilik

Aydan Bulca Erim, deyimin tam anlamıyla kuraldışı bir öğrenci, bir mimar, bir akademisyen, bir çevreci, bir kadındı ve engin bir kişilikti. Birçok çok özelliği, sanki olağan dışı hiçbir şey yokmuş ve olmuyormuş gibi taşıyan çok az insana rastlanabilir. Aydan onlardan biriydi. Ama her şeyden çok, harikulade bir insan, bir dost-arkadaş ama olağanüstü dirençli/ eğilmez ve azimli biriydi. Direnişi, ana-akıma, sıradanlığa, kalıpçı bönlüğe, tek boyutluluğa ve tahakkümcü zorbalığa karşıydı. Okulda, işyerinde meslek odasında, mesleğinin uygulanmasında ve kentin sokaklarında…

Aydan Bulca Erim; Kuraldışı ve Engin Bir Kişilik

Aydan Bulca’nın hem öğrencisi oldum, hem meslektaşı, hem de sokak mücadelesinde omuzdaşı… Aydan hepsinde benzersiz bir kişilik olarak belirdi, bütün bu işleri yaparken hem çok yumuşak-nazik ve esprili, hem de çok kararlı ve dirençliydi. Öyle ki yapılan şey, sanki en olağan, sıra-dışı bir yönü bulunmayan doğal bir şeymiş gibi akıp-giderken, bir yandan da, radikal dönüşümlerin oluşmasının doğal heyecanı, sürekli tazeleyebilirdi.

Sanırım Aydan Bulca Erim’in kim olduğunu en çok belirleyen iki temel eksenden bahsedilebilir: ODTÜ’lülük ve Odadaki/ mimarlık-planlama örgütlerindeki ve en geniş anlamıyla meslek etiğindeki arayışlarla-tartışmalarla genişleyen bir meslek olarak mimarlık... Ayrıca bu iki eksenin de, Aydan tarafından belirlenmiş, en azından etkilenmiş olduğunu düşünüyorum. 

ODTÜ’lülük, onun akıntıya karşı kürek çekerken yılmamasını sağlayan, yenilikçi ve devrimci özelliklerinin toplamıydı diyebiliriz. ODTÜ’nün ilk mezunlarından biriydi ve mezun olduğu Mimarlık Fakültesi’nin başlangıçtaki idealine, yani II. Dünya Savaşı ertesinde hızla gelişmekte olan ülkenin kendi geleceğini, mekansal boyutları da tasarlanmış bir biçimde planlamayı gerçekleşmesi amacına katkıda bulunmaya çalıştı. Bunun için gerekli bilgiye-araçlara sahip olmayı önemsedi. Dolayısıyla mimarlıkla ilgili tasarımcı yordamını, kentsel bölge/ kent/ coğrafi bölge, hatta bazen ülke çapındaki politikaların geliştirilmesi arayışında kullandı.

Ama ODTÜ’lülük onu aynı zamanda, kendi gelecek arayışları/ programları doğrultusunda mücadele edebilen/ direnebilen ve karşı çıkışları örgütleyebilen biri olarak da eğitti ve eylemci yaptı.

Aydan bu eylemci ve örgütçü yönlerini daha çok, yukarıdaki anlamda geniş tanımlı bir mimarlığı uygularken kullandı. Aydan için geniş tanımlı mimarlık, bir yandan mekansal olarak daha üst ölçekleri, kenti-bölgeyi kapsayacak biçimde belirlenmişti ama bu, sadece teknik bir anlam taşımıyordu. Diğer yandan da, gerek bir akademisyen olarak teorik, gerek bir mücadeleci olarak eylemli biçimde ilgi alanlarını genişletmeyi/ yenilenmeyi öngörüyordu.

Dünyası, gelişen ve başkalaşan diğer evrimci süreçle birlikte, giderek olgunlaştı ve zenginleşti. Bazıları sadece Türkiye’de bazıları da evrensel olarak, gelişen çeşitli düşünsel ve pratik olaylarla, sürekli yeni boyutlar kazandı:1968’de öğrenci olaylarıyla, 1970’lerde ve 80’lerdeaskeri darbelerle, belediyecilik ve toplu-konut çalışmalarıyla, yeni oluşmaya başlayan çevre ve ekoloji hareketleriyle, kentsel sosyal hareketlerle, kadın mücadelesiyle, sanatla ve kültürle, her zaman birçok cephede birden meydan okumayla, yaşam boyunca dünyayı/ ülkeyi/ kenti daha güzel yapacak pek çok arayışı ve işi sığdırmayı başardı.

Onu Güvenpark direnişinde/ sivil toplumsal kent hareketlerinde bazı ilkleri yaratmaya çalışırken de, çevre hareketinde ekolojik kaygıları ciddi standartları ve kuralları oluşturmaya çabalarken de, Devlet Tiyatrosunda dramaturgi çalışmaları yaparken de, Ankara’nın yaya kaldırımında bir çocuk arabasını sürmeye çalışırken de, sıra-dışı bir kadın olarak, gördük.

Bütün bunları “türkü söyleyen otlar” gibi, hem direngen hem neşeli ve her zaman güler yüzlü/ kahkaha dolu, her zaman nazik, hem de kamusal yararın, sivil toplumun demokrasisiyle yeşermesini sağlayacak biçimde, etkili-eylemli olarak yapmaya özen gösterdi.

Gerçi bir Aydan Erim Bulca’dan bahsediyoruz ama o, ODTÜ’nün yetiştirildiği en sıra-dışı kadın mimarlardan biri olarak, birden çok fazlaymış gibi yaşadı ve yaşamla adeta şakalaştı…

Biz arkadaşları, meslektaşları ve her bakımdan öğrencileri olarak onu çok sevdik, seviyoruz…

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış

İlginizi Çekebilir