Azınlık kimdir? Çok tartışılır bu soru Türkiye’de. Sadece Türkiye’de mi, dünyada. Cevabı çoğu zaman tarafların önemli bir kısmını tatmin etmeyen bir soru olduğundan, uluslararası hukukta da bir tanım gayretine girilmez. Azınlık hakları vardır ama ‘azınlık kime denir’in cevabı net değildir. Türkiye’de de devlete göre Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi azınlıkları Lozan’da belirlenen gayrimüslimlerdir; ama bu lacivert alanın dışında Kürtler vardır, Çingeneler vardır, Araplar vardır, vardır da vardır. Bu var olanların bir kısmı kendisine azınlık der, bir kısmı demez. Çünkü sadece devlet değil, halklar da “azınlık” kavramına pek hoş bakmazlar. Sanki kulansalar değer kaybedeceklermiş gibi bakarlar bu kavrama.
Oysa utanması gereken kendileri değil, onları azınlıkta bırakanlardır. Azınlık çoğunluğa ve/veya hakim söyleme, iktidara karşı dezavantajlı konumu üzerinden tanımlanırsa eğer, kadınlardan eşcinsellere, çocuklardan muhaliflere pek çok toplumsal kesim de azınlıktır. Azınlık olmak kötü bir şey değildir; kötü olan azınlığın sosyal, kültürel, ekonomik alandaki dezavantajlı durumunu devam ettirmektir; devam ettirendir. Kötü olan “öteki”ni öcüleştirendir.
Bu sayıda Solfasol’un konusu Ankara’daki gayrimüslimler; yani Türkiye’nin resmi azınlıkları. Türkiye imzaladığı pek çok anlaşmaya bir yorum beyanı koyarak, “bu anlaşmada azınlıklarla ilgili bir made varsa, sadece gayrimüslimlere uygularım aman başkaları için istemeyin” der ama Lozan’da tanınan pek çok hakı da kendisi ihlal etmiştir ve eder. Türkiye’de gayrimüslimler “kurucu öteki”dir. Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçerken bir ulusal kimlik ve üst kimlik olarak Türk kimliği inşa edilirken ilk ötekileştirilenlerdir. Bu süreç cumhuriyet tarihi boyunca devam etmiş; Kürtler, Çerkezler gibi Osmanlı döneminde Müslüman olmaları nedeniyle milet-i hakime içinde yer alan halklar Türklük çatısı altında asimilasyona tabi tutulurken, gayrimüslimlerin Türk kimliğinden dışlanmaları devam etmiştir.
Üstelik bu dışlama pratiği Kemalistinden muhafazakarına tüm Türk milliyetçileri için geçerlidir. Bu zihniyetin ördüğü Türkiye tarihinde 1915’ten Trakya Olayları’na, Varlık Vergisi’nden 6/7 Eylül’e, Hrant Dink ve Rahip Santoro cinayetlerinden Zirve Yayınevi katliamına gayrimüslimlere yönelik her zor aynı “ötekileştirici” iklimin ürünüdür.
Yüzyılardır bu topraklarda yaşayan halkları misafir olarak gören, her olayın ardında Ermeni, Yahudi, Rum lobisi arayan zihniyetlerin iyileşmiş hali de gayrimüslimleri bir renk olarak görmek olmamalıdır. Kayuş Hanım’ın röportajında çok güzel dile getirildiği gibi, gayrimüslimlere geçmişten kalan antika bir dekor muamelesi yapmak da ayıbı devam etirmektir. Bu nedenle yazıları okuyunca göreceksiniz ki, utanması gereken sadece azınlık yaratanlar değil, bu inşa projelerini sorgulamadan bir ülkeyi ve bir kenti tarihsel bütünlüğünden kopararak yaşayan herkestir aynı zamanda.
Yorumlar (0)