Aslında Türkiye sanat ortamında gerçekleştirilen ilk bienal 1986 yılında Ankara’da gerçekleştirilen ancak sadece dört kez düzenlenebilen “Uluslararası Asya-Avrupa Sanat Bienali”. Ancak bu bienal devlet eliyle düzenlenmiş; o zaman organizasyon eksikliği ve bir takım sansür uygulamaları ile bianele bürokrasinin koyu gölgesi düşmüş. Herhangi bir teması olmayan bienalin bir çeşit panayıra dönüştüğüne dair ağır eleştiriler olmuş. En nihayetinde Ankara bienal kozunu İstanbul’a devretmiş. Bugün gelinen son noktada Anadolu bienalleri atağa kalkmışken, Ankara’nın bienalle ilgili hiçbir kıpırtı göstermemesi Solfasol olarak biraz canımızı sıktı.
Biz de konu ile ilgili sorularımızı m1886 Sanat Projeleri’nin sanat danışmanı ve Mardin Bienali’nin de küratörlüğünü yapmış olan Döne Otyam’a sorduk:
Solfasol: Ankara sanat olayları bakımından bakıldığında nasıl bir kent olarak görülüyor ve bienal ile ilgilenen/ ilgilenebilecek grubun, diğer kentlerdeki topluluklardan nicelik ve nitelik bakımından bir farkı var mı?
Döne Otyam: Ankara maalesef son yıllarda hızla kan kaybetti sanat anlamında. Oysa artık bir şehrin, kültürel ve turistik yönden dikkat çekiciliği tek başına yeterli olmuyor. Hatta daha ileri giderek söyleyebiliriz ki, turistik açıdan hiçbir çekiciliği olmayan şehirler bile düzenledikleri güncel sanat etkinlikleriyle gerek ulusal gerekse uluslararası alanda dikkatleri üzerine çekebiliyorlar. Bu şehirler birden bire dünya sanat ortamının üzerinde en çok konuşulan şehirleri oluyorlar. Ankara başkent olmasına rağmen bu anlamda hala emekliyor. Bazı önemli galeriler bu açığı kapatmaya çalışıyor. Ankara birçok konuda olduğu gibi daha tutucu olmasına rağmen çok da ilgilidir. Verdiğiniz zaman neden bir bienal olmasın? O kadar değerli insan varken yapılmaması üzücü tabii.
S: Kentlerle- sanat olayları arasında böyle bir bağın oluşabilmesi için, özel nitelikler gerekiyor mu? Diğer bir deyişle, bir kentin bienal düzenleyebilmesi için ne tür zenginliklere/ özelliklere ihtiyacı var? Hangi tür nitelikler, bir kentin bienal düzenleyebilmesi için elverişli koşullar oluşturuyor? Ya da İstanbul’da Venedik’te vb, Ankara’da olmayan hangi özelliklerin olduğu düşünülebilir?
D: Bence her yerde bienal yapılabilir. Periferi olmak belki de daha ilginç olabilir. Mekânlar elbette çok önemli ancak bu da yaratıcılıkla şahane noktalara gelebiliyor. Örneğin Mardin’deki 2.bienalde berberler, kıraathaneler gibi sirkülâsyonu çok fazla olan mekânlar seçildi. Dolayısıyla bir tür ‘ayaklarına’ götürmüş olduk. Halkın içine sızdık. Bu düzenleme steril bir mekanda sergi düzenlemekten çok daha ilginç. Yani gereken zenginliği küratörün hayal dünyası yaratabiliyor.
S: Bir bienal, Ankara’ya ne bakımlardan katkıda bulunabilir? Bu tür bir etkinlik Ankara’da sanatla ilgili üniversitelere okuyan öğrencilerin ötesinde hangi grupları ilgilendirir ve ne tür bir etki yaratabilir?
D: Yukarıda da söz ettiğim gibi sanat olayları kentleri gerçekten başka bir boyuta taşıyabiliyor. 1990’lardan itibaren turizm, ekonomi ve kültürel zenginliklerin yanı sıra bir şehrin prestijnin ve saygınlığının belirlenmesinde, o kentin ev sahipliği yaptığı güncel sanat etkinlikleri giderek artan bir yoğunlukta bir ölçüt oluşturdu. Documenta’nın yapıldığı Almanya’nın Kassel şehri buna çok iyi bir örnek. Nüfusu yaklaşık 30.000 olan kentte beş yılda bir düzenlenen Documenta sırasında yaklaşık üç ayda, bir milyonun üzerinde ziyaretçi geliyor. Dolayısıyla bence özellikle Ankara’nın böyle sanat olaylarına gereksinimi var. Çok çekici bir kent olmadığından önemli sanat etkinliklerine ev sahipliği yaparak cazibe merkezi haline gelebilir.
S: Diğer sanat festivallerinin; müzik festivalinin perişan durumu, sinema festivalinin, tiyatro festivalinin vb. Ankara’da oldukça amatör düzeyde ve zorluklarla götürülüyor olmasının, böyle bir bienal gerçekleştirme fikrine caydırıcı bir etkisi olabilir mi?
D: Elbette zor, en önemlisi de sürdürülebilir olması. Ama bu sadece Ankara meselesi değil. Türkiye’de sanat hala o kadar geri planda ki. Daha çok uzun yolumuzun olduğunu düşünüyorum. Çok başındayız. Tamamen içselleşmesini ben görebilir miyim bilemiyorum ama ancak o zaman gerçek anlamda değerini bulacak. Devlet desteği bu anlamda çok önemli elbette. Ancak özel sektörün de bir o kadar görevi var bence. Finans sorunu gerçek bir sorun ama organize edenlere de önemli görevler düşüyor tabii.
S: Ankara’da böyle bir bienal fikrini oluşturacak ve kotaracak düzeyde bir sanatçı/ küratör/ kurumsallaşma varlığından bahsedilebilir mi? Yoksa böyle bir bienal, sadece dışarıdan gelecek bir organizasyonla mı kotarılabilir?
D: Bence var. Çok önemli bulduğum genç sanatçılar var Ankara’da. Çok iyi sanat inisiyatifleri var. Kurumsal olmasa da bu işi kotarabilecek çok iyi bir ekip toplanabilir Ankara’da..
Yorumlar (0)