İlk gününden beri gittiğim Seğmenler Forumu’nda en göze çarpan, insanların “başka türlü” bir örgütlenme arayışıydı. Forumun ilk birkaç toplantısında “örgütlenelim”, ”bir lider çıkaralım”, “bir parti kurmaya çalışalım” gibi özlemler dile getirilse de, bu önerilerin pek rağbet görmediğini, hali hazırda var olan örgütlere ve örgütlülük tarzlarına dair temkinliliğin hâkim olduğunu gördük. Bu tavır yalnızca var olan örgüt ve örgütlülük şekillerinin katılımcılara cazip gelmemesiyle açıklanamaz sanıyorum. Katılımcıların farklılıkları ve henüz birbirleriyle tanışıyor olmaları herhangi bir örgütlü mücadelenin önkoşulu olan güven ilişkilerinin tesis edilmesinde de henüz yolun başında olduğumuzun göstergesiydi. Bu yazıda Seğmenler Forumu’ndan yola çıkarak katılımcılar arasındaki farklılıklar ve bu farklılıklara rağmen yavaş yavaş kendini gösteren “bir arada kalma mücadelesi” üstüne gözlemlediklerimi aktarmak istiyorum. Önce Seğmenler Forumu’nun özgünlüklerinden bahsetmekte fayda var. Seğmenler Forumu yeri itibariyle Ankara’nın geliri ve eğitimi yüksek mahallerine en yakın forumlardan biri ve katılımcıların büyük kısmının bu semtlerden geldiğini söyleyebiliriz.
Katılımcıların önemli kısmı diplomalı, beyaz yakalı çalışanlar ya da yüksek lisans öğrencileri. Forumlar sırasında “sosyalizm” , “devrim” ve benzeri kavramların sık kullanıldığını duymuyor, parti ya da örgütler adına çağrı yapıldığına pek rastlamıyoruz. Bu en azından görünürdeki ”ideoloji yoksunluğu” hali bir yandan bazı fikirlerin öne çıkarılıp onlar etrafında birleşme ihtimalini, bir yandan da aynı şekilde öne çıkan fikirler ekseninde ayrışmalar ortaya çıkması olasılığını azaltıyor. Belki de bu yüzden, zaman zaman hayı)ansak da neden kimi forumlarda olduğu gibi elle tutulur, gözle görülür bir çalışma biçimi oluşturamadık diye, yavaştan alıyoruz ortaklıklarımızı ve farklılıklarımızı keşfetmeyi.
Buna rağmen Ankara’nın başka forumları ve Parklar Bizim ile ilişki içinde “yaratıcı eylem”, “yerel yönetim” çalışma grupları gibi çalışma grupları oluşturmayı başardık; forumlarımıza kentsel dönüşüm ve gözaltı-tutukluluk esnasında haklarımız hakkında konuşmacılar davet ettik; alternatif katılımcı, demokratik yönetim şekilleri hakkında okuduklarımızı, bildiklerimizi paylaştık. Geldiğimiz noktada yavaş yavaş aramızdaki siyasi görüş ayrılıklarını konuşmanın yollarını ve tabii farklılıklara rağmen bizi bir arada tutacak ilkenin ne olduğunu arıyoruz. Forumlarda yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamış olan “birbirimizle mücadele ederek bir arada kalma” eğiliminin hem forumların devamlılığı, hem de daha kalıcı alternatif demokrasi modelleri düşünmek için önemli olduğunu düşünüyorum. Birbirimizle mücadele ederek bir arada kalmak nedir ve nasıl olur? Karl Jaspers “sevgi dolu mücadele” olarak adlandırdığı ilişki biçiminişiddetsiz, kazanmayı değilama kendini ortaya koymayı amaçlayan bir mücadele olarak tanımlar (1932: 206). Tara)arın birbirini karşılıklı ve daimi olarak sınadığı, fakat mücadele içinde var olma hakkını koşulsuz olarak kabul ettiği bir ilişki biçimidir bu ve her iki tarafın kendisiyle mücadele etmesini de içerir aynı zamanda. Forumlarda bunun yansıması duymaya tahammül edemediğimiz fikirleri duyma ve şiddete başvurmadan karşı çıkabilme cüretidir.
Şiddete başvurmamak,- fikri karşıtlığı şahsın karakterine yönelik karşıtlığa dönüştürmemek, aşağılamamak, alay etmemek, dışlamamak, buyurmamak-hiç kolay değildir aslında gündelik ve siyasi hayatın alışageldiğimiz dili düşünüldüğünde. Bu tür bir siyasi etkileşime açıklık ancak karşılıklı olarak tüm tara)arın var olma haklarının koşulsuz kabul edildiğinin güveniyle mümkündür. Aksi takdirde ya önemli addettiğimiz ama ayrışma yaratacağından korktuğumuz meseleleri dillendirmeme kaygısına düşer forumları sessizleştiririz ya da kendimize benzeyenlerden müteşekkil içinde mücadele etmeyeceğimizi umduğumuz topluluklara çekiliriz.
Seğmenler Forumu’nda heyecanla deneyimlediğimiz bu ağır aksak ama samimi tanışma faslıdır. Sürdürülebilir bir mücadelenin, katılımcı bir demokrasinin filiz vereceği yer de tam burasıdır. Hatırlamamız gereken farklılıklarımıza rağmen bir arada kalmak, varlığımızı yok sayan baskıcı devlet siyasetinin karşısında mücadele edebilmek için her konuda anlaşmamız gerekmediğidir.
Gücün tüm ilişkilerde ve mücadele içinde dahi varlığını yadsımadan baskıya dönüşmesini engelleme kararlılığı ile hareket edebilir, çalışma biçimlerimizin ve karar alma mekanizmalarımızın nasıl olması gerektiğini bu doğrultuda belirleyebiliriz. Alışmadığımız, bilmediğimiz yollara girebilir, deneyip yanılır, tekrar deneyebiliriz. Yeni olan cüret kadar sabır da ister, o yüzden demiyor muyuz “bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” * Seğmenler Forumu’ndan notlar ve düşünceler.
Yorumlar (0)