Bir Kenti Bilerek, İsteyerek ve Acı Çektirerek Öldürmek

Bir Kenti Bilerek, İsteyerek ve Acı Çektirerek Öldürmek

Binaların çatıları çoktan sökülmüş, çatılardan çürümüş yapı malzemeleri sallanıyor. Binalar eziyet çekiyor… Görüyorsunuz. Burada vaktiyle bir yaşam olduğunu, kentin bu bölgesindeki yapıların, sokakların, otların ve ağaçların, insanların ve çocukların, okulun ve kütüphanenin nasıl yaşadığını ve o sakin/olması gerektiği ölçüde ve orandaki canlılıkla nasıl bir Ankara yaşamı olduğunu anımsıyorsanız, hatta içinizde duyumsayabiliyorsanız, bir hemşeri olarak, siz de aynı eziyeti çekiyorsunuz. Çınarların altında, Ankara’nın o en güzel yarım kilometresini yürürken Kumrular Caddesinde, içinize işleyen o mutluluk ve sakinliğin, boğulmakta olduğunu, öldürüldüğünü görüyorsunuz.

Devlet, kenti bilerek-isteyerek öldürmek istiyor. Eziyet ederek ve zalim bir tiranlıkla öldürüyorlar kenti…

Daha iki-üç gün önce, öğrencilerin anne-babaları ve öğrenciler, okul kapısında direnmeye çalışırken, Namık Kemal Ortaokulunu yıkmaya çalıştılar. Bir avuç insan-çocuk, cesaretle direndi.

Saraçoğlu Mahallesi için neredeyse, söylenebilecek her şey söylendi.

Söz bitti.

Yine de, bazı söylenmemiş sözler eksik kaldı. Bunların başında, “neden yapıyorsunuz bunu?”, “bu mahalleyi çökertmekle ve yıkıma uğratmakla, ne elde etmek istiyorsunuz?” sorularının yanıtları geliyor. Bu söz söylenmedi, yanıt verilmedi.

Pek çok insan, kurum/örgüt Ankaralı, bu sorunun yanıtının ne olduğunu biliyor, kendi açılarından bir yanıt verdi bu soruya. Ancak, mahalleyi yıkmak/çökertmek isteyenler, yani “canlandırma projesinin” sahipleri, hiçbir yanıt vermedi. Sahici veya sahte, doğru veya yanlış bir yanıt vermediler bu soruya. İnternette bulunabilecek her türlü kaynağı taradığınızda, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, Emlak Konut Gayrimenkulün ve yüklenici firma olan Güryapı Şirketinin” Ankara ‘ya nasıl bir katkıda bulunmak için bu projeyi yaptıklarına dair, açıklama bulamazsınız. Ankaralılara hiçbir açıklama yapılmadı ve amacının ne olduğu, bundan Ankaralıların ve bütün tarafların ne gibi kazanımları olacağına dair bir bilgi vermedi.

Biliyoruz ki, kenti il ve eğer kent büyükse ilçe belediyeleri yönetir. Hükümet/devlet de ülkeyi yönetir. Eğer kentte “ekonomiye kazandırılacak” bir şey varsa, bunu belediyeler yapabilir. Yani kentsel sorunların ölçeği, devleti ilgilendirmeye başlarsa, o zaman kent yönetimine bir gerek kalmayacak ve devletin, güneşin altındaki her şeyi yönetmesi gerekecektir.

Elimizde sadece 2014 yılında Resmi Gazete’de yayınlanan bakanlar kurulu kararı var. En sonunda diyor ki: “ekonomiye kazandırmak”. Ama kimin ekonomisine kazandırılacak? Kazanılacak olan nedir? İşte söylenmeyen bu. Bunu kimse söylemiyor. Bunu söylemeden yıkmak ve “projelerini” gerçekleştirerek, ekonomik olarak kazanmak istiyorlar. Ancak, bakanlar kurulu, yani devlet, bunu neden istiyor ve bunu niçin açıklamıyor?

Dünyanın/kentlerin her an değişmekte olduğunu biliyoruz. Değişimi/eskimeyi/yenilenmeyi kabul edebiliriz. Ama hangi değişim? Nereye doğru bir değişim? Kim yararlanacak bu değişimden/kim kaybedecek?

Margaret Thatcher ve Ronald Reagan, 1980’lerde, dünyanın en güçlü ve en geniş kitleleri etkileyen ekonomilerin (kukla) karar vericileri olarak, “neo-liberal” düzenin ve “de-regülasyonun” başladığını duyurduklarında, bunun kentleri elimizden almaya aday bir düşünde olduğundan haberimiz yoktu. Özal, bu yeni dünya düzenine uymak için Türkiye’nin çok çevik olması gerektiğini söylediğinde de bunun ucunun, Saraçoğlu Mahallesi’ne, Kumrular Sokağa ve hatta Güvenpark’a kadar uzanacağını hayal bile etmemiştik.

None

Artık, proje sahipleri söylemese de anlıyoruz ki, neoliberal kentinin nasıl olması gerektiğine karar veren, sadece yeni dünya kuralları. Bu nedenle, kimsenin Ankaralılara bir açıklama yapması gerekmiyor. Bu nedenle, eğer “nifak tohumları” saçarak bir şeyler sormak isteyenler olacaksa, bu “vatan hainlerine” verilecek yanıt, cop/tekme/plastik mermi ve sonunda, giderek sayıları artan/artacak hapishaneler biçiminde verilebilir.

Neoliberal bir devlet, eğer para getirmiyorsa ya da daha çok para getireceği düşünülen bir proje varsa, mevcut kent dokularını/kentleri, bilerek ve isteyerek, öldürebilir, zaten öldürdü ve öldürüyor. Kendisi söylemeye tenezzül etmese de, Saraçoğlu’nu öldürmeyi de, bu nedenle “projelendirdi”. Bunun gerekçelerini, kentlilere açıklamasına gerek bile yok. İktidara sahip oldukça, dilediği her şeyi dayatarak ve zorla, bütün karşı çıkışlara rağmen, yapma gücü var. Saraçoğlu için, böyle yapacak.

Anladık ki, Saraçoğlu Mahallesi’nin bu haliyle ekonomik bir değeri yok; yapıldığı dönem geçti ve o döneme ait olan değerlerin de, artık bir anlamı yok. Orasının “ekonomiye kazanılması” gerekiyor.

Ekonomiye kazanılacak, ama Ankaralı hemşerilerin, ne kazanımları olacak bu “projeden”? Ne olabilir ki…
Hem Ankara’nın merkezinde, elde kalmış en sakin ve yeşil bölgelerinden birini kaybedecek, hem de kimliğinden/geçmişinden ve tarihinden bir parçayı…

Kim kazanacak?

Mağrur devlet ve müteahhit firma mı, üzerimize sağanak gibi boşalan binlerce haksızlık ve adaletsizlikle boğuşmakta olan kentliler mi?

Her şeye rağmen, yanıtı henüz belirlenmedi…

Yazar Akın Atauz