Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Büyük Bir Aşkın ve Engel Tanımaz Bir Tutkunun Caz Hali Ankara’da Uçan ‘Caz Arısı’ Tuna Ötenel

Hayat, güzel sürprizler ve rastlantılarla dolu... Yıllardır müziğine hayran olduğum Tuna Ötenel’le tanışmak işte o anlardan biri. Tabi ki bunu İsben Önen’e borçluyum; İsben, daha önce Ötenel’den saksafon dersi alma şansına sahip olmuş arkadaşım. Ankara›ya geldiklerinde, Berin ve Tuna Ötenel çiftine konuk olacak olan Özlem ve İsben›in peşine takılıyorum böylece. Elimde Solfasol’un eski sayıları, aklımda sorularım...

Büyük Bir Aşkın ve Engel Tanımaz Bir Tutkunun Caz Hali Ankara’da Uçan ‘Caz Arısı’ Tuna Ötenel

Bizi Gölbaşı’ndaki evlerinin kapısında, çok sevdikleri çalışanları Peri Hanım, köpekleri Oğlum’la birlikte karşılıyor. Ardından tüm enerjisiyle eşi, tiyatro ve seslendirme sanatçısı Berin Ötenel ve her zamanki şıklığı ile Tuna Ötenel’le tanışıyorum. Zevkle döşenmiş, mutluluk kokan, müzik aletleri ile dolu, güzel bir evleri var. Belli ki hep müzik düşünüyor, müzikle yaşıyor usta sanatçı. İçindeyse hala muzip bir delikanlı var. Orada olduğumuz süre boyunca; yanı başındaki hediye şarap şişesine ara ara elini başına götürerek selam veriyor; yüzünde hınzır bir gülümseme!

Kulüp Feyman’da Başlayan Kırk Yıllık Aşk

 Berin Ötenel›i ise tarif etmek gerçekten zor. Ne söylesem az kalacak gibi. O yüzden şimdi söyleyeceklerimin de az olduğunu düşünerek okumaya devam edin siz. Hayatımda tanıdığım en güçlü, en kibar ve en güzel kadınlardan biri Berin Ötenel. Tuna Ötenel’le Kulüp Feyman›da tanışmışlar. Yine yüzünde o hınzır gülümsemeyle, “Berin’i ben tavladım.” diyor. Evlilikleri bu yıl kırkıncı yılını dolduruyor; dile kolay... Elbette gitmeden önce Tuna Ötenel hakkında bildiklerime bir şeyler daha eklemek istiyorum. Keman sanatçısı olan babası Ahmetoğlu Cevdet Bey’e “Ötenel” soyadı, keman çalarken çıkardığı kuş sesleri nedeniyle verilmiş. Bir müzisyene verilebilecek en güzel soyadı bu olsa gerek! Oğul Ötenel, ilk piyano derslerini babasından almış ve çok küçük yaşta babasının kurduğu Eskişehir Şeker Fabrikası Orkestrası’na davul ile eşlik etmiş. O olayın hikayesini sorduğumda başlıyor anlatmaya:

“İlk davulum evdeki kuzineydi”

“Ben tumba, marakas ve bazı ritim aletleri çalıyordum orkestrada. Biraz da oyun gibi geliyordu tabi bunlar. Bir süre sonra da uykum geliyordu. Babam beni bir köşeye yatırıyordu, müzik eşliğinde uyuyordum. Davula başlamam ise babamın evdeki kuzineye davul pedalı adapte etmesiyle oldu. Getirdiği bagetleri kuzineye vurarak, nasıl baget kullanılacağını öğrenmiş oldum. Bir akşamüstü davul derisi (hayvan derisi) getirdi eve. Kasnağın üzerine gerip trampet yapacaktık. İlk önce büyük çamaşır leğeninin içine su koyduk. Derileri ıslattıktan sonra kasnağa gerdik. Gergin durabilmesi için içerden lamba ile ısıttık. Tellerle akordunu yaptık. Ben de böylece kendi yaptığım trampetle çalışmaya devam ettim .

Sekiz Yaşında İlk Konser

 Haydar Ağabey vardı orkestrada; hem şarkı söyler, hem davul çalardı. Ama çok içki içer ve kumar oynardı. Bir akşam düğünde çalacaktı orkestra, ama Haydar Ağabey gelmedi. Babam “Tuna, hadi geç davula!” dedi. Daha sekiz yaşındayım. Geçtim davula. Ama ben oturamıyorum tabi çalarken. Sahne yüksekte, ben ayaktayım. O akşam idare ettim başarıyla. Ama kimse davulu kimin çaldığını göremiyordu!”

 ‘Şeytan Kulak’ın Caz Aşkı

Şeytan Kulak... Ankara Devlet Konservatuarı›na birincilikle giren Ötenel›e, duyduğu melodileri anında ezberlemesi sayesinde takılmış bu lakap. Ancak konservatuara girdikten sonra kanına giren ‹caz aşkı› yüzünden, notları iyi olduğu halde, okuldan uzaklaştırılmış. Bu aşk “Cazı ondan öğrendim.” dediği Metin Gürel sayesinde başlamış. 1964’te onun orkestrasında profesyonel hayatına başlamış. 1968 yılında ise yine Metin Gürel’in armağan ettiği alto-saksafon hayatına girmiş. Çaldığı tüm enstrümanlar arasında onun için en ön sıraya geçen de o olmuş belli ki... Müzisyenlerin Ankara’da yetiştikten sonra, İstanbul›a yerleşmesi alışılmış bir durum elbette. Ama Tuna Ötenel bunu tercih etmeyen müzisyenlerden. Nedenini merak ediyorum. İtiraf edeyim, sebebin Ankara sevgisinden olmasını umarak soruyorum bu soruyu, ama... “Ailem Ankara’da yaşıyordu ve yaşlıydılar. Onları bir başka şehre giderek yalnız bırakamadım. Evlenince de yaşamımız bu şehirde devam etti.” diyor Ötenel.

Ankara’da caz müziği çalınan her mekânda çalıştım.”

Her ne nedenle olursa olsun, Ankara’da kalmış olması, bu kent için bir şans olmuş elbette. Şehrin sosyal ve kültürel yaşamına büyük katkıları olmuş Ötenel’in. O zamanın Ankara’sından, mekanlarından ve birlikte çaldığı müzisyenlerden bahsediyor Ötenel. “Hem Radyo Çocuk Kulübü’nde, hem de Orhan Sezener Orkestrası’nda çalışıyordum. Bir kültür şehriydi Ankara... İzleyiciler; bilinçli, aydın ve sanatsever insanlardı. Mutlu ediyordu bu durum biz sanatçıları... Ankara›da caz müziği çalınan her mekânda çalıştım. Örneğin; Mimarlar Derneği, Gece Bar, Replik, Swiss Otel, Ankara Oteli, Kulüp Feyman, Amerikan Subay Kulübü vs. Erol Pekcan, Kudret Öztoprak, Fatih Erkoç, ilhan Feyman, Benny Carter, Joe Henderson, Metin Gürel, Harry Edison ve Ankara’da çalmaya gelen birçok yerli, yabancı müzisyenle birlikte çalıştım.”

“Bir şeyler öğretmek mutlu ediyor beni.”

Türkiye’de ve yurt dışında birçok festivalde de yer almış Ötenel. Kendi kuşağından ve daha genç kuşaktan isimlerle birlikte çalışmış. Bazıları: Neşet Ruacan, Janusz Szprot, Okay Temiz, Selçuk Sun, Yahya Dai, Murat Ulus, Alper Yılmaz, Zafer Gerdanlı, Melih Çetiner, Canan Aykent, Kürşat And, Ateş Sezer, Kamil Erdem, Cem Aksel, Sibel Köse ve tabi ki oğlu trombon sanatçısı Meriç Ötenel... Bu isimlerin bir kısmı Tuna Ötenel’in eğitimci kişiliği sayesinde müzik dünyasında yer almaya devam ediyorlar. Ötenel onlar için gururla karışık şunları söylüyor: “Benim yetiştirdiğim müzisyenlerin hemen hepsi bugünün değerli müzisyenleri oldular. Demek ki doğru ve verimli bir yol çizmişim onlara. Yeteneklerim, bilgilerim doğrultusunda gençlere bir şeyler öğretmek mutlu ediyor beni.

Caz Eğitimine Gerekli İmkanlar Sağlanmıyor

Eğitim konusu açılmışken, aynı zamanda bir eğitimci olarak, şu an Türkiye’deki caz eğitimi konusundaki fikrini soruyorum. Çok umutlu konuşmuyor doğrusu... “Ankara’da Hacettepe Üniversitesi’nde caz bölümü açıldı. Ama eğitmen konusunda sıkıntı var. Gerekli imkânlar sağlanamadığı için yanaşmıyor müzisyenler hocalık yapmaya mesela... İstanbul›da Bilgi Üniversitesi de caz bölümünü kapattı. Ödeme koşulları, talep azlığı vs. gibi etkenler de duraklama nedeni bence...» Bu arada Tuna Ötenel›in 2003 yılından itibaren üç yıl Bilgi Üniversitesi›nde caz piyano eğitimi verdiğini söylemeden geçmeyelim. Şu an piyasada adından söz ettiren birçok değerli müzisyen, o dönemde Bilgi Üniversitesi›nden mezun oldular.

Müzisyen Yetişiyor, Peki Ya Dinleyici...

 Genç caz müzisyenleri ile ilgili umutlu olsa da, dinleyicilerle ilgili kafasında soru işaretleri var belli ki... “Donanımlı, yetenekli, genç caz müzisyenleri yetişiyor günümüzde. Ama aynı ölçüde müzik bilgisine ve sevgisine sahip dinleyici kitlesi de yetişiyor mu? Kuşkum var! Bizim kuşak şanslıydı bu açıdan. Mekanlar, dinleyiciler, ekonomik koşullar ve ülkemizin kültür politikasındaki olumsuz gelişmeler, doğal olarak herkese hitap etmeyen caz müziğini de etkiliyor...”

 

Söyleşi Zeynep Ö. Yılmaz

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış