Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Büyük Birader Kampüste

Üzücü olan ise “güvenlik” ihtiyacının artık “kaygı” olarak bile görülmemesi ve gündelik hayatımızın her anına enjekte edilmiş bir topluluk halinde yaşayabilme serumuna dönüşmesidir.

Büyük Birader Kampüste

Ankara Üniversitesi’nin Siyasal Bilgiler, Hukuk, İletişim ve Eğitim Bilimleri Fakültelerinin bulunduğu Cebeci Kampüsü’ne 2008 bahar döneminde güvenlik kameraları takılmıştır. Güvenlik kameraları, kampüs içinde bahçe, fakülte binalarının içi, kütüphane gibi muhtelif yerlerde bazıları görünür bazıları ise görülmeyecek şekilde yerleştirilmiştir.

Söz konusu güvenlik kameraları kampüs içerisindeki herkesi ve her şeyi kayıt altına almaya başlamıştır. Kampüs içerisinde nerde ne yapıldığı kayıt altına alınırken tüm gününü burada geçiren öğrenciler, akademisyenler ve diğer çalışanlar bu kayıtların nerelerde yapıldığını, kimler tarafından denetlendiğini ve izlendiğini, kayıtların daha sonra saklanıp saklanmadığını, hangi amaçlarla kullanıldığını bilmemektedir. İdare bu konuda herhangi bir açıklama yapmadığı gibi konuyu düzenleyen herhangi bir düzenleyici işlem de mevcut değildir. Bu durumun temel hak ve özgürlükleri tehdit ettiği ve hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu açıktır.

Bugün yeni gelen öğrenciler kentteki kamaraları yadırgamadığı gibi kampüste günden güne artan (hem sayı hem teknolojik kapasitesi) kameralara da alışkın gündelik hayatlarını devam ettirmektedir. Ancak kameralar tartışması, kampüse kameraların girdiği bu dönemde hem Cebeci’de okuyan öğrencilerin hem de ODTÜ’lü öğrencilerin tepkisine neden olmuştur. O dönemde Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Öğrenci Topluluğu ve Öğrenci Derneği şöyle bir bildiri yayımlamıştır:

Gözetleyemezsiniz!

“İçinde yaşadığımız gözetim toplumunda artık hepimizin gizliliği gözetim altındadır” “Zaman gözetim çağı, her birimiz tüm gizliliğimizi yok eden gözetim toplumunun bir izlence nesnesiyiz”

Özgürlüklerimizi hiçe sayarak kamusal hayatın tüm alanına hakim olan gözetleme pratikleri bir süredir turnikelerle birlikte kampüse de sızmıştır. İktidar, kameraları ile tüm anlarımızı, hareketlerimizi kayıt altına alarak “güvenli-kli toplum” düşünün bir parçası olarak yaratılmak istenen “güvenli-kli üniversiteler”in peşindedir. Gözetleyerek disiplin altına alınan ve sesi çıkmayan bir kuşak/nesil oluşturarak, düşünen, söz söyleyen ve dönüştüren üniversite öğrencilerini kameralar ile kuşatarak onları kontrol altından tutmak amacındadırlar. Sokakları çoktan kuşatan bu zihniyete önce kampüslere sahip çıkarak, sonra sokakları kampüs yaparak karşı durmak gerekmektedir. Burası, sistemin devamlılığı adına kafaların tektipleştirildiği okullardan değildir, kışla hiç değildir. Kameralara karşı oluşumuz; geçmiş kuşaklardan aldığımız “özgür üniversite özgürleşmiş toplum” ruhunu sonraki kuşaklara aktarma geleneğindendir, haklarımıza sahip çıkma bilincindendir, panoptikon zihniyetine karşı oluşumuzdandır, her yerdeki büyük biraderlerin bizi izlemesini istemeyişimizdendir!

Benzer bir durum ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nde de yaşandı. Bölüm, program ve çalışma koşulları itibariyle öğrencilerin evi haline geliyor diye “güvenlik” kaygısı ile dekanlık kamera yerleştiriyor. Yapılan basın açıklamasıyla dekanlığa verilen cevap şöyle, “Sayın Dekan Haluk Pamir, bildirimizde geçen ‘fakültenin gerçek sahipleri olan biz öğrenciler’ tümcesinin yanlış olduğunu, fakültenin gerçek sahiplerinin kendileri olduğunu belirtti. Bu, fakülte yönetiminin fakültenin eğitim sürecinden, fakültenin kuruluş amacından ne kadar habersiz olduğunun göstergesidir. Buradan tekrar söylüyoruz: fakültenin gerçek sahipleri iradesi hiçe sayılan öğrencilerdir.”

Öğrenciler karara tepkilerini okulun her yerine karikatür ve stickerlar yapıştırarak, bir saat boyunca derse girmeyerek, kameranın önünde çekirdek çitleyerek protesto ettiler. Tepkilerden dolayı dekanlık kamera sayısını 22’den 16’ya düşürüyor. Halihazırda kameraların ve çok sayıda büyük biraderin egemenliği üniversitelerde devam etmekte. Üzücü olan ise “güvenlik” ihtiyacının artık “kaygı” olarak bile görülmemesi ve gündelik hayatımızın her anına enjekte edilmiş bir topluluk halinde yaşayabilme serumuna dönüşmesidir.

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış