CHP’nin İmralı’ya temsilci göndermeme tercihini, bu bağlamda yalnızca seçmen ve oy odaklı bir reddiyeden ziyade kişiselleştirilmiş siyasetin dar koridoruna teslim olmama iradesi olarak okumak uygun düşecektir. Tarihsel olarak katı devlet kurucu çizgiden çıkıp halkçı bir yaklaşımı dikkate alan bir demokratik dönüşüm hattı kurmaya çalışan CHP, bugün yeni program belgelerinde ifadesini bulan eşit yurttaşlık, güçlü yerel yönetimler ve özgürlükçü hukuk devleti perspektifiyle çözümü kurumsal-demokratik zeminde aradığını açıkça ortaya koymaktadır.
Bu noktada kritik bir ayrıntı gözden kaçırılmamalıdır: Kürt siyasi hareketi, bütün iç tartışmalarına ve stratejik zikzaklarına rağmen, çözümün asli eksenini her zaman “demokratikleşme” kavramında tarif etti. Siyasal alanın genişlediği dönemlerde gerilimlerin düşmesi, alanın daraldığı dönemlerde çatışmanın tırmanması tesadüfi değildir. Ancak 19 Mart ile başlayan süreçten bu yana Ekrem İmamoğlu şahsında tüm yerel yöneticilere ve CHP’ye yönelik baskıların yoğunlaşması, hukuksuz davalar ve idari tasarrufların artması, demokratikleşme perspektifinin iktidar blokunda hiçbir karşılık bulmadığını bir kez daha ortaya çıkardı. Komisyonun çalışmalarında bu yönde en küçük bir ilerleme bile sağlanamaması, bunun kurumsal zeminini maalesef daha da görünür kılıyor.
Demokratikleşme olmadan Kürt sorununun kişisel otoriteler aracılığıyla çözüleceğine inanmak, Türkiye’nin siyasal gerçekliğini görmezden gelmektir. Bir kişinin cezaevi koşulları, bir başka kişinin saray iradesi, üçüncüsünün hamasi deklarasyonları ile toplumsal barış inşa edilemez. Bu tarz müzakere modelleri, toplumu özne olmaktan çıkarır; siyasal sorunu üç aktörün psikolojisine, taktik çıkarlarına, ulusal ve uluslararası konjonktürel hesaplara hapseder. Kürt meselesi bu ülkede bir yurttaşlık, demokrasi ve bölgesel adalet sorunudur; kişilerin siyasal ağırlıklarıyla çözülemez, çözüldüğü iddia edilse bile toplumsallaşamaz.
CHP’nin tutumu işte tam da bu çarpıklığa itiraz eden bir yön taşımaktadır. CHP, parti içi demokratik mekanizmaları ve kolektif aklı önceleyen bir örgüt kültürüne sahip olma iddiasıyla, çözümün de kurumlar eliyle, şeffaf ve toplumsal katılıma açık bir süreçle yürütülmesini savunmaktadır. Bu bakış açısı, lider merkezli siyaset tarzının hegemonik etkisine karşı gerçek bir karşı ağırlık oluşturma potansiyeli taşır. Ancak CHP’nin bu yaklaşımını daha güçlü biçimde somutlaştırması, demokratik çözüm programını kararlı ve görünür bir siyasal hatta dönüştürmesi gereklidir.
Partinin yeni program belgeleri bu konuda bir çerçeve sunmaktadır. Bu çerçeve, toplumsal barışı kişilerin iradelerine değil, demokratik hukuk düzenine yaslayan somut politikalar içeriyor:
– Yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılması
– Avrupa Yerel Yönetimler Şartı’nın hayata geçirilmesi
– Kayyum rejiminin hukuken imkânsız hâle getirilmesi
– Anadil hakkının güçlendirilmesi ve kültürel üretim alanlarına kamusal destek
– Seçim barajının düşürülmesi ve siyasi partilerde parti içi demokratikleşme
– Doğu ve Güneydoğu’da yeniden dağıtımcı bir ekonomik adalet programı
– Aktif yurttaşlık ve yasa yapma süreçlerine geniş ve doğrudan katılım
– Eşit yurttaşlık ilkesinin anayasal güvenceye kavuşturulması
Bu politikalar, sorunu üç liderin iradesine hapsetmeyi reddeden, çözümü toplumsallaştırmayı hedefleyen bir programın yapı taşlarıdır. CHP’nin Öcalan ziyareti ile ilgili tutumu bu bağlamda okunmalıdır: Mesele, diyaloğa kapı kapatmak değil; diyaloğu kişisel otoritelerin elinden çıkarıp toplumsal meşruiyete taşımaktır.
Türkiye bugün, lider yoğunluklu siyasal tarzın çözümsüzlüğe dönüştüğü bir eşiğin tam üzerinde duruyor. Kürt meselesi, demokratikleşme olmadan tartışılamaz; toplumsallaşmadan çözülemez; kurumlara dayanmadıkça kalıcı bir barış üretemez. CHP’nin yaklaşımı, bu gerçeği görünür kılan; demokratik bir çözüm mimarisi kurma iddiasını sürdüren bir siyasal hattır.
Bu hattın güçlenmesi, ülkenin geleceği açısından hayati önem taşımaktadır. Zira toplumsal barış, üç liderin ortak kararından değil; milyonların eşitlik, özgürlük ve adalet talebini taşıyan ve kurumsallaştıran demokratik bir cumhuriyetten doğacaktır.
Yorumlar (0)