CSO Konser Salonuna Kavuşabilmenin Sevinci

CSO Konser Salonuna Kavuşabilmenin Sevinci

Konser salonuna kavuşabilmek için 30 yılı aşkın süre geçmiş. Dile kolay, bu zaman dilimi, Cumhurbaşkanları Kenan Evren, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan ve tekrar Recep Tayyip Erdoğan’ın görev yıllarını kapsıyor. Çarpın dörde, beşe, harcanan yıllar toplamı ortaya çıkar.

Sabrınız varsa, o günden bu yana kaç Kültür Bakanı gelip geçti, onları da sayalım: Mükerrem Taşçıoğlu, Mesut Yılmaz, Tınaz Titiz, Namık Kemal Zeybek, Gökhan Maraş, Fikri Sağlar, Timurçin Savaş, Ercan Karakaş, İsmail Cem, Köksal Toptan, Agah Oktay Güner, İsmail Kahraman, İstemihan Talay, Suat Çağlayan, Hüseyin Çelik, Erkan Mumcu, Atilla Koç, Ertuğrul Günay, Ömer Çelik, Mahir Ünal, Nabi Avcı, Numan Kurtulmuş ve M. Nuri Ersoy.

Sanırım konser salonu inşası için bir dünya rekorundan söz ediyoruz.
1992 yılını “CSO Konser Salonu ve Koro Çalışma Binaları” projesi için açılan yarışmanın sonuçlandığı tarih olarak kabul etsek bile aradan tam 28 yıl geçmiş.

Oysa bu alandaki çalışmalar daha da eskiye dayanıyor. Örneğin 14 Aralık 1990 tarihi, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan “Milli Komite”nin, CSO Konser Salonu’nun “Atatürk Kültür Merkezi Alanı” 4. bölgede inşa edilmesine karar verdiği tarihtir. Demek ki o tarih üzerinden de 30 yılı aşkın bir süre geçmiş.

Daha da geriye, özellikle de 1983’lü yıllara, Turgut Özal’ın Başbakanlık dönemine gitmemiz gerekiyor, çünkü “Yeni Konser Salonu” konusunda ilk somut adımlar o tarihlerde atıldı.

“Orkestra Şefi Gürer Aykal’ın Özal’a iyi akustikli konser salonu örneği olarak Gewandhaus’u işaret etmesi, Başbakan Özal ve CSO’yu Mimar Odaları ile karşı karşıya getirdi.”

Kuşkusuz tüm bu sonuçlar Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Yönetimlerinin yeni bir konser salonu için sürdürdüğü çalışmaların ürünüdür.

Söz konusu yıllar, sanat alanı bağlamında da geleceğe umutla baktığımız yıllardı. Yeni konser salonu ve yeni opera evi için atılan adımlar, Antalya Orkestrası ve Tiyatrosunun kuruluşu, Bakanlar Kurulu kararı çıkarılan ve kadroları tahsis edilen yeni 5 Opera ve Balenin kurulma kararı, uluslararası boyuta taşınan Aspendos Festivali vb. atılımlar.

CSO’da da olabildiğince özenli programlar, üst düzey orkestra şefleri ve solistlerle sürdürdüğümüz hafta sonu konserleri, büyük kitlelere seslendiğimiz Hipodrom konserleri, Atatürk Spor Salonu ve Aspendos’a taşınan konserlerle CSO’nun konser dinleyicisi kitlesel boyut kazanmıştı. Dinleyici salona sığmaz durumdaydı. Salonda yer bulamayanlar için dinleyici fuayesine sinevizyon sistemi kurmuştuk.

Anımsıyorum, konsere bilet bulamayan dinleyicinin yoğun baskısına karşı koyamamış, haftalık Carmina Burana konserlerini 3 hafta daha sürdürmek zorunda kalmıştık. Yeni bir konser salonunun inşası böyle bir ortamın oluşmasıyla gündeme oturmuştu.
Turgut Özal orkestranın eskiden beri dinleyicisiydi, CSO’ya yakındı. O konserlerin birinde Başbakan Özal sanatçı fuayesine gelmiş “Hüseyin bey, bu salon çok küçük ve eski” demiş, “efendim şimdi mühendislerden oluşan bir bakanlar kurulumuz var, umarım bu kez yeni konser salonuna kavuşuruz” yanıtını vermiştim. Gerçekten de açıklanan yeni bakanların çoğu mühendis kökenliydi. Başbakan’ın zihninde de “Yeni bir Konser Salonu” vardı.

Ancak tüm bu olumlu ortam, Gewandhaus Konser Salonu tartışmalarıyla bozuluyordu. Orkestra Şefi Gürer Aykal’ın Özal’a iyi akustikli konser salonu örneği olarak Gewandhaus’u işaret etmesi, Başbakan Özal ve CSO’yu Mimar Odaları ile karşı karşıya getirdi. Aslında CSO’nun kurumsal olarak böyle bir kararı yoktu. Kurumun o günkü müdürü konumuyla Mimar Odaları nezdinde yaptığım tüm uzlaşma çabalarımız sonuçsuz kaldı.

Belirtmem gerekiyor, yaşanan dönem 12 Eylül 1980 darbe sonrası dönemdi ve tüm yerleşik kuralların askıya alındığı olağandışı yıllardı. Böyle bir ortam; Başbakanlık Müsteşarlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve Dünya Bankası Uzmanlığı görevleri gibi geniş ilişkiler ağı ve deneyiminden gelen Özal’ın pragmatik düşünce yapısıyla birleşince, yaşananları, bugün, Başbakan Özal’ın ince eleyip sık dokumadan tez elden başkenti ve CSO’yu yeni bir konser salonuna kavuşturma isteği ve siyaseti olarak değerlendiriyorum.
Tartışmalar sürerken, Bayındırlık Bakanlığı, konser salonu için 19 mimarlık firmasını proje için davet etmiş, ancak yerleşik kurallara uyulmadığı gerekçesiyle meslek odaları ve mimarların protesto ettikleri davete yalnızca 3 mimarlık firması proje sunmuştu. Bakanlığın duvarlarında Umut İnan, Ahmet Gülgören ve Turgut Alton’un konser salonu projeleri sergilenmişti.

“Yaşanan dönem 12 Eylül 1980 darbe sonrası dönemdi ve tüm yerleşik kuralların askıya alındığı olağandışı yıllardı.”

Aldığımız çağrıyla projeleri değerlendirmek için Bayındırlık Bakanlığı’na gidiyoruz, süregelen tartışma ortamını da anımsayarak Aykal’a, Gewandhaus benzeri proje varsa bile o projeden uzak durmamızın doğru olacağını söylüyorum. Aykal görüşlerime katılıyor.

Turgut Alton Gewandhaus benzeri bir proje göndermiş, Umut İnan ve Ahmet Gülgören kendi özgün projelerini sunmuşlardı. Bayındırlık Bakanlığı mimarları sunulan projelerle ilgili ayrıntılı bilgi sunuyorlar (Daire Başkanı Gülay Andaç’ı anmalıyım). CSO yetkilileri olarak Mimar Umut İnan’ın projesi konusunda olumlu görüşümüzü bildiriyoruz. Bakanlık yetkilileri doğru projeyi seçtiğimizi söylüyor ve çok rahatlıyorlar.

Ancak tartışma bitmiyor, mimar odaları Umut İnan’ın projesine de “Gewandhaus’un kopyası” dediler, öyle olmadığı anlaşılınca da “şişman benzeri” yaftasını yapıştırıyorlar. Tartışma bitmeyince de bakanlık çözümü yeni bir proje yarışması açmakta buldu.

Konser salonu için 1992 yılında açılan yeni ulusal yarışmaya 47 mimari proje katıldı. Projelerin değerlendirme kurulu Doğan Tekeli, Nejat Ersin, Orhan Dinç, Doruk Pamir, Nuran Ünsal, İlhami Ural, Ali Tarzbaşı’dan oluşuyordu. Mal sahibi konumuyla CSO Müdürü göreviyle ben ve orkestranın şefi Gürer Aykal danışman jüri üyesi olarak kuruldaydık. Kurulun başkanlığını Doğan Tekeli yürütmekteydi.

İlginç projeler vardı, toprağın altına tamamen gömülü projeleri bile görüyorduk. Espri yapıyorduk, yaşarken bizi toprağa gömmek mi istiyorlardı? Değerlendirmeler sonunda yarışmayı ODTÜ’lü genç mimarlar Semra ve Özcan Uygurların projesi kazandı.

Radyoevinin karşısında bugünkü CSO Salonunun yan tarafında inşa edilecek Yeni Konser Salonu, üçlü bir yapıdan oluşuyordu. Ortada konser salonları, sol blokta CSO’nun çalışma ve idari büroları, sağ blokta ise koroların çalışma mekânları tasarlanmıştı. Yapının ortasında yer alan konser salonları 2200 ve 500 dinleyici kapasiteli iki salondan oluşacaktı. Üstü cam olarak tasarlanan fuaye, başkentin iki simge yapısı Ankara Kalesi ile Anıtkabir arasındaki aks üzerindeydi. Anlamlıydı, Kale ile Ankara’nın ve Türkiye’nin derin, katmanlı tarihine, Anıtkabir ve Atatürk ile Modern Türkiye’ye ve CSO’ya vurgu yapıyordu. Salon, aynı zamanda Gençlik Parkı’nın suyuyla birleştirilen bir gölün ortasında olacaktı. Fuayenin üstündeki cam, göl ve konser salonun yakınından geçen metro hattının yaratacağı titreşim, gürültü ve kirlilik proje görüşmelerinde çok tartışıldı.

Yarışma sonunda, “CSO Yetkilileri” ve “Danışman Jüri Üyeler” konumuyla verdiğimiz raporda, jürinin de dikkat çektiği noktalara vurgu yaparak projenin düzeltilmesi için o gün dikkat çektiğimiz ve kayda geçirdiğimiz hususlar şunlardı:

“Uluslararası nitelikte Konser Salonu inşasının Türkiye’de bir ilk olması nedeniyle uzman bir akustikçinin, Prof. Fasold’un davet edilerek sözleşme imzalanması.”

“Yapının oturduğu zeminin, doğal zemine yaklaşacak şekilde mümkün olduğunca yükseltilmesi.”

“Bu amaçla; giriş mekânının da mümkün olduğu kadar, doğal kata yaklaştırılması.”

“Büyük salonun iç biçiminin ve iç düzenlemesinin, rapordaki eleştiriler göz önünde tutularak geliştirilmesi.”
“Yan bloklardaki çalışma mekânlarının doğal ışıktan yararlanmasının sağlanması.”

Sorumluluğumuzun gereği görüş ve eleştirilerimizi ortaya koymaktaydık. Uygulamaya değer görülen proje hakkında raporda vurgu yaptığımız görüşler, yaşamını ve sanatını bu salonda sürdürecek CSO için de önemliydi.
 

“Değerlendirmeler sonunda yarışmayı ODTÜ’lü genç mimarlar Semra ve Özcan Uygurların projesi kazandı.”

Yeni proje kapsamında CSO’nun yönetim ve çalışma mekânlarına yönelik ihtiyaç programının saptamasında Bayındırlık Bakanlığı uzmanlarıyla verimli bir çalışma yürütüldü. Leipzig Gewandhaus Konser Salonu’nun akustik uzmanı Prof. Fasold, yeni CSO Konser Salonu’nun akustik çalışmalarını gerçekleştirecekti. Fasold Ankara’ya davet edilerek sözleşme imzalandı. Böylece konser salonunun uygulama projeleri tamamlandı.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürüydüm. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 22 Eylül 1997 yılında Hırvatistan’a gerçekleştirdiği ziyaretteki heyetteydim. Yeni atanan Kültür Bakanı İstemihan Talay da heyetteydi. Zagrep’te yeni bakan Talay’a inşaat ihalesi aşamasına getirilen yeni CSO Konser Salonu’nun önemini, temelinin atılmasının gereğini anlatıyorum. Ankara’ya döndükten kısa bir süre sonra bakanlıktan aranarak konser salonunu temelinin atılacağı bilgisini alıyorum. Temel atılırken güne, Cumhurbaşkanı Demirel’in “pabucumu satarım, bu salonu yaparım” sözü damga vurdu. 

Ülkelerin, toplumların tarihleri olduğu gibi, “Konser Salonu”, “Opera Evi” gibi kentlerin Simge Anıtsal Yapılarının da tarihleri vardır. Dönemin “CSO Müdürü, Sanatçısı”, projenin o gün mal sahibi sorumluğuyla “Danışman Jüri Üyesi” ve varsa temelinin atılmasında katkısı olanı sıfatıyla Yeni CSO Konser Salonunun tarihi konusunda söyleyeceklerim buraya kadardır. 1997’den günümüze kadar geçen süreçle ilgili başka yetkililerin söyleyecek sözleri olmalı. Yazı, tarihe belge sunma düşüncesiyle, konser salonunun tarihini, günümüzde türeyen sahte tarih yazıcılarından korumak için yazıldı. Konser salonunun geç de olsa bitirilmesinde mimarlar Semra ve Özcan Uygurların yürüttükleri ilişki ve diplomasinin etkisi tartışılamaz.

İyi organize edilir ve amacına uygun kullanılırsa Yeni CSO Konser Salonunun, Ankara’nın kültür sanat yaşamına büyük katkı yapacağını düşünmekteyim. Salon bir yönüyle kenti AVM kültüründen kurtaracaktır. Dilerim yeni salon AVM kültürüne dönüştürülmez!

Yeni Konser Salonunun Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestramızın sanatsal yükselişine katkısı da büyük olacaktır. Orkestrayı, “Yeni Konser Salonu”, alınan “Yeni 30 Üst Düzey Müzikçi” ve “Seçilen Yeni Müdürü ve Yönetimiyle” umutlu günler bekliyor.

CSO Konser Salonu’nun, CSO’nun müziğiyle de başı pek hoş olmayan günümüzün iktidarı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bitirilmesi ise tarihin başka bir cilvesi. Biliyoruz ki bizim kültür tarihimiz bunun sayısız örnekleriyle doludur. 30 Yıllık rekor geciktirmeyi düşünerek yine de Cumhurbaşkanına ve Kültür Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a teşekkür etmeliyiz. Yeni CSO Konser Salonu hayırlı olsun…

“Temel atılırken güne, Cumhurbaşkanı Demirel’in “pabucumu satarım, bu salonu yaparım” sözü damga vurdu.”

Yazar H. Hüseyin Akbulut

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

YAZININ BASILI HALİ

POPÜLER İÇERİK