Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

“David Harvey” ile Bir Ankara Günü

“David Harvey” ile Bir Ankara Günü

Kent üzerine çalışan her araştırmacı için oldukça önemli ve tanıdık bir isim David Harvey. Pek çok sosyal bilimcinin kütüphanesinde en az bir kitabı bulunan, birden fazla sıfatıyla; sosyal kuramcı, Marksist düşünür, coğrafyacı, sosyal iktisatçı ve hatta bir aktivist o. İşte bu nedenledir ki Türkiye’ye gelmesi de oldukça ses getirdi, “bize” dair söyleyecekleri merak edildi. Harvey’in Ankara’ya gelişi İstanbul’dan sonra, ODTU MATPUM’un (Orta Doğu Teknik Üniversitesi - Mimarlık Araştırma, Tasarım, Planlama ve Uygulama Merkezi) katkılarıyla gerçekleşti ve 13 Haziran günü sadece Ankara’da 1000’den fazla kişi “dünya gözüyle” David Harvey ile buluştu. Harvey Kapitalizmin Krizi ve Kentsel Mücadele başlıklı konuşmasında, kapitalizmin krizleri doğası gereği yinelediğini ve sistemin bu krizleri ertelemedeki yeni yönteminin aşırılıklar; ölçüsüz inşaatlar ve ölçüsüz kentleşme olduğunu önemle belirtti. Dahası bu durumun sadece Batı kentlerine özgü olmayacağını, Türkiye’de benzer süreçlerin, benzer etkilerde yaşanabileceğinin de altını çizdi. Bu elbette özellikle İstanbul’da “baş döndüren” konut inşaatlarına bir gönderme idi. Harvey’in Ankara’ya dair gözlem yapma fırsatının ancak konferans sonrasında doğması, belki dinleyicileri biraz şanssız kılmış olabilir. Bu nedenle sonraki günün satır aralarını hızlıca da olsa anlatmakta fayda var.

Konferansın ardından, Harvey’in İngiltere yıllarında öğrencisi de olmuş olan Prof.Dr. Oğuz Işık ile birlikte, Harvey’e kısa da olsa Ankara’yı tanıtabilmeye çalıştık. İstanbul’da onlarca röportaj veren, pek çok TV programına katılan ve iki büyük çaplı konferansı tamamlayan Harvey’in Ankara turunun, daha hafif bir tempoda ve samimi olmasını aklımıza koymuştuk, sanıyorum bunu büyük ölçüde de başardık. Bir gün bile sayılmayacak kısacık bir zaman diliminde gerçekleşen Ankara turumuz, ister istemez bir İstanbul-Ankara karşılaştırmasıydı Harvey için. Kısıtlı zamandan dolayı tercihimizi Kale’den yana kullandık. Burada derdimiz Ankara için tarihsel anlamı kuvvetli olan bu alanı göstermek kadar, kente bir de tepeden bakarak Ankara’nın tarihsel gelişimine ve bugününe dair de birkaç söz söyleyebilmek, söyletebilmekti aslında. Odtu’den Kale’ye doğru geçerken yol boyu alış veriş merkezlerini gösteriyoruz Harvey’e. Bundan daha fazlasının da olduğunu ve bitmek bilmeyen alışveriş merkezi inşaatlarından bahsediyoruz. Harvey İstanbul’da gördüğü “inşaat çılgınlığı” burada AVM çılgınlığına dönüşmüş olmalı diyor. Kapitalizm kendi mekanını böyle üretiyor; birbirine benzeyen kentler üreterek, tüketimi özendirerek. Bu da sermayenin mekanı ihtiyaçtan çok, kendi çıkarı doğrultusunda üretmesi anlamına geliyor. Oysa ki her kent “küresel” olmak zorunda değil, bu zaten mümkün de değil. Halbuki önemli olan özgün olanı korumaktır diyor Harvey. Belki de sorun bu kadar ağır basan “büyüme” isteğidir diyoruz, belki de zaman daha orta ölçekli olmayı tutturabilme zamanıdır. Kale’ye vardığımızda, gecekondu alanları ve kentsel dönüşüm üzerine kısa da olsa konuşma imkanı doğuyor. Kentsel dönüşüm; kentlerin çevresinde yaşayan varlıklı kesimin kent merkezine geri dönme isteğidir diyor Harvey burada da. Bu süreç İstanbul’da daha görünür olmakla birlikte, özellikle son on yılda Ankara’da da, biraz daha ağırdan ama benzer bir eğilimde işliyor diyoruz. Benzer projelerin Ankara merkezi iş alanı ve hatta tarihi merkez olan Ulus için de yürütülüyor olması gibi. Uzun süre kaderine terk edilen kent merkezleri, üst gelir gruplarının göz diktiği yeni kıymetli alanlar oluveriyor ve kent merkezleri adeta “pazarlanıyor”. Bu durum ne yazık ki Ankara için de böyle olacağa benziyor.

Sonrasında Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne giriyoruz. Harvey daha önceden üzerine fazlaca okuduğunu söylediği Hitit ve Roma uygarlıklarının izlerini somut olarak görmekten adeta büyüleniyor. Hızlı Ankara turu bitiminde ise havalanına doğru yola çıkıyoruz, alana yaklaştıkça yolun “protokol” yolu olduğunu belirterek ve bir başka “dönüşmekte” olan yer olarak Kuzey Ankara kent girişi dönüşüm alanını göstererek. Kale’deyken uzaktan gördüğü TOKİ konut gelişimlerine hayretle bakıyor Harvey. Bir yanda tek tük gecekondular, diğer yanda tepelerin üzerine inşa edilen devasa apartmanlar... Dönüşüm devletin kendini gösterme, bir otorite kurma biçimine dönmüş belli ki burada diyor. Son olarak da ekliyor, her ne olursa olsun İstanbul “çılgınlığını” gördükten sonra Ankara’da yaşam daha kolay olmalı...

Sonuç olarak, aşırı tüketim, banliyöleşme, merkeze geri dönüş çabaları, uzun dönem borçluluk ve ölçüsüz kentleşme Batı’nın çok önceden deneyimlediği ve kentlerin bir anlamda felaketi olan bir “büyüme” tutkusunun ürünleri. Üstelik bu, herhangi bir yanlışın sonuçlarının oldukça da geç alındığı bir süreç. Biz ise benzer gelişimleri geç deneyimliyor olmakla belki biraz daha şanslı sayılabiliriz. Tabi eğer bu okumayı doğru yapabilir ve bu ölçüsüz gidişe acil müdahalede bulunabilirsek. Harvey’in de temel vurgusu bu; alternatif bir sistem her zaman mümkündür. Büyümek yerine orta ölçekli bir gelişim yakalamak belki de kentlerin -Ankara’nın- tek kurtuluşudur.

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış