Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya
DEPREMDE ÇOCUK OLMAK



Van-Ercis depremi nedeniyle siyasilerin polemiklerine ve bürokrasinin çıkardığı güçlüklere tanık olmaktayız. Öte yandan hak sahibi olarak 7'den 70'e insanların beklentilerine "sosyal devlet" kavramına uzak devlet yapılanması yanıt verememektedir. Gündem Çocuk Dernegi'nden gönüllüler ilk andan itibaren deprem bölgesinde çocuklarla birlikte büyüklere yönelik etkinliklerde bulunmaktadır. Çocuklar, "Küçük Prens" kitabında anlatıldığı gibi "büyüklerin seviyesine inerek" büyüklere bir şeyler anlatmaya çalışmaktadır. "Erciş'in genç sesi" yayınları(gazete ve blog) bunlardan birisi. Gündem Çocuk Dernegi bir basın açıklaması yaptı, birkaç gün önce. Açıklama, sahadan yapılan açıklama ve bilgiye ve gözleme dayalı. Şöyle demekteler: "Deprem bölgesindeki 300 bin Çocuğun Yaşamı Risk Altında (...) Türkiye 2011 yılında, 20 Kasım Çocuk Hakları Günü'nü bu kara tablo ile karşılıyor. Bölgedeki 300 bin çocuğun yaşamı ciddi risk altında. Koordinasyondan uzak, dağınık, işlevsiz, mağduriyeti arttıran çalışmalar ve göstermelik önlemler ile deprem bölgesi dışındaki toplum kesimlerini ikna çabası bir yana bırakılıp durumun ciddiyetinin farkına varılmalıdır. Daha fazla gecikmeden çocukların yaşamını koruyacak etkin önlemler alınmalıdır.

Bu çerçevede:

- Her türlü iç ve dış olanaklar bir an önce bu amaç doğrultusunda seferber edilmeli, bölge sivil toplumun, ulusal ve uluslararası yardım kurumlarının etkinliklerine açılmalıdır.

- Yardım dağıtımları düzenli olarak ve çadırkentlerde olmasa dahi tüm ihtiyaç sahiplerini kapsayacak şekilde yapılmalıdır. İhtiyaç sahibinin yardıma değil yardımın ihtiyaç sahibine ulaştığı bir sisteme geçilmelidir.

- Devlet bölge halkına tam olarak ulaşamamaktadır. Bölgede sosyal hizmet altyapısı yoktur. Çocukların durumunun tespiti ve yerinde destek verilebilmesi için sosyal hizmet altyapısı hızla kurulmalıdır. Bu hizmetin sağlanması için ulusal ve uluslararası sivil toplumdan gelen destek talepleri hızla degerlendirilmeli ve sonuçlandırılmalıdır.

- Sivil toplum örgütleri için işletilen "akreditasyon" sistemi bölgede çalışma konusunda izin almayı haftalara yayan bir bürokrasiye dönüsmüstür. Akreditasyon ile ilgili kalıcı muhatap belirlenmeli ve süreç tüm sivil toplum kuruluşları için açık, adil ve hızlı bir sekilde işletilmelidir.

- Kızılay çadırları yerine biran önce kıs koşullarına uygun konteynerler, pnömatik ve/veya prefabrik yapılar kurulmalıdır. Bu yapıların sayıları sembolik olmaktan çıkarılmalıdır.

- Çadırkentte yasamak yardım almanın şartı olmaktan çıkarılmalıdır. Evlerinin bahçelerinde ya da civarında barınmak zorunda olan ailelere de koşulsuz, yerinde, geçici barınak, gıda ve sağlık destegi verilmelidir.

1995'ten bu yana BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin tarafı olan Türkiye sözleşmenin 6. Maddesinde belirtildiği üzere öncelikle çocukların yaşam hakkını korumakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğün ve bölgedeki durumun gereği tüm kamuoyunu, ulusal ve uluslararası tüm kurum ve kuruluşları İVEDİLİKLE, bölgedeki çocukların yaşamını korumak için harekete geçmeye çağırıyoruz."

Üçyüzbin çocuğun yaşamının risk altında olduğu uyarısına ve feryadına lütfen dikkat! İsterseniz Bilge Karasu'nun "Gece" sinden seslenelim: "Bu is nereye dek sürer? Herhalde yalnız kalıncaya dek. Bütün aynalarda kendinizi görünceye dek, herkesin gözü sizin aynanız oluncaya dek... Daha doğrusu, önlerinde durmasanız da aynaların hepsi sizi gösterinceye dek; gönüllerinde olmasanız bile insanların gözleri sizden duydukları korkuyu yansıtmaktan baska bir ise yaramaz oluncaya dek...

Her şey, eninde sonunda, onu anlatanın (yani onu başkalarınca da özümsenir kılanın), o tek kişinin, o tek usun gördüğü, düşlediği, düşündüğü değil midir? Her şey gelip buna dayanmaz mı?

Herkesi aldatmış, aldatmayı iş edinmiş bile olsak, kendimizi aldatmamak gerekmez mi?

(23 Kasım 2011 Tarihli Evrensel Gazetesi'nde yayınlanmıstır)


Bu yazı Gazete Solfasol'un 2011 yılında basılan 7-8 sayısında yayımlanmıştır.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış