Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Depremin Sarstığı, Yangının Kül Ettiği Yıkılmaz Yapı

Facia sonrasında yazılı ve görsel medyada en çok tartışılan konuların başında “yangın önlenebilir miydi?” sorusu geliyordu. Önlenemezdi. Ne farklı bir bakan ne de farklı bir belediye başkanı yanan otelin başında nöbet tutmadığı sürece yangını engelleyemezdi çünkü mesele Türkiye’nin toplumsal, siyasi ve toplumsal yapısını şekillendiren sermaye ve çıkar ilişkileri üzerinden okunmalıdır.

Depremin Sarstığı, Yangının Kül Ettiği Yıkılmaz Yapı

“Yapı” sözcüğü karşıladığı anlamlar bakımından oldukça kullanışlı bir ifade. Sözlükteki karşılıklarını buraya uzun uzun yazmayayım, merak edenler Türk Dil Kurumu sözlüğünden inceleyebilirler. Yapı özellikle muğlak siyasi ifadeler içerisinde kendisine sıklıkla yer buluyor ve özellikle 2000’li yıllardan itibaren sıklıkla duyuyoruz. “Derin yapı”, “paralel yapı”, “Türk futbolundaki yapı”, “terörist yapı” gibi söz konusu kullanımlar uzayıp gidiyor ve gün geçtikçe uzamaya devam edecek gibi gözüküyor. Siyasetin dilindeki “yapı” çoğunlukla işaret edilen örgüyü olumsuzlamak hatta hakaret etmek için kullanılıyor.  Bir de barınak anlamına gelen yapı kullanımı var ki her doğal felaketten sonra gündeme geliyor ve uzun uzun tartışılıyor. “Yapı sağlamlığı”, “yapı güvenliği”, “yapı denetimi”, “yapı kullanımı”, “yapı ruhsatı” terimlerini siyasetçilerden, televizyonculardan, gazetecilerden ve konuyla ilişkili olan alanların(yerbilimciler, inşaat mühendisleri, mimarlar, kent tasarımcıları) uzmanlarından sıklıkla işitiyoruz. Siyasette kullanılışının aksine barınmaya ilişkin yapı tabirleri gayet açık ve anlaşılır kavramlara ve olgulara işaret ediyor. Doğrudan insan hayatını etkileyen ve yaşamla ölüm arasındaki ayrımı belirleyen bir alan olarak önümüze çıkıyor “yapı”.

21 Ocak 2025 tarihinde Bolu, Kartalkaya’da bir otelde çıkan yangında 78 insan hayatını kaybetti. Ortaya çıkan acı tablonun üzerine merkezi hükümet ve Bolu Belediyesi’ni yöneten muhalefet partisi CHP arasında başlayan sorumluluk tartışması Kültür ve Turizm Bakanı ile Bolu Belediye Başkanı arasında oynanan bir “yakan top” oyununa dönüştü. İnternet üzerinden yanan otelden oda satışı yapan turizm firmasının patronu olan bakan özetle “yangın restoranda çıktı, orası belediyenin sorumluluğunda” derken, kadın ve göçmen nefretiyle bilinen Bolu Belediye Başkanı otelin kendi sorumluluk alanında olmadığına ilişkin bir dizi kanıt ortaya koydu. Bolu Belediyesi bürokratları tutuklandı, sosyal medyada denetime veya denetimsizliğe ilişkin belgeler havada uçuştu. Olayın tarafları kendi kendilerini haklı çıkarttıktan sonra tutuklananlar tutuklandığıyla kaldı ve 78 insanın ölümü Türkiye’nin yoğun ve hızla değişen gündeminde unutulmaya yüz tuttu.

Olayın tarafgirleri olan AKP ve CHP’nin tartışmanın odağına oturtulması sebebiyle yine asıl tartışılması gerekenler unutuldu, bir dahaki felakete kadar da hatırlanmayacak. Tam da bu noktada yapının tartışılması gerekiyordu. Yanan otel üzerinden bugüne kadar belki de milyonlarca lira kar etmiş olan Turizm Bakanı’nın insan hayatını öncelemesi veya bürokratik sorumluluklarını yerine getirmesi mümkün olabilir miydi? Turizm sektörünün ağalarından birinin Turizm Bakanı olabilmesine olanak sağlayan siyasi, hukuki toplumsal yapının hiç mi suçu yoktu? Otelin yangın merdiveni, bölgedeki itfaiye yapılanması, otelin yangın önleme sistemleri ve gecenin köründe mutfağa girerek yemek yapmaya çalışan mutfak emekçilerini tartışmaktan bu soruları yanıtlamaya fırsat bulamadık. Belediye Başkanı “Biz denetim yaptık, aha da belgesi!” diyerek yangından 1 ay önce Bolu Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü’nün gerçekleştirdiği yapı denetimi raporunu paylaştı ve denetim formunda bulunan 19 denetim başlığının 8’inde tesisin yangın güvenliği açısından yetersiz olduğuna dair tespitlerde bulunulduğunu ilan etti. Bravo! Peki bu denetim ne işe yaramıştı? Söz konusu yetersizlikleri tespit ettiği halde otelin kapısına mühür vuramayacaksan denetimi niye yapıyorsun? Mevzuat denetim sonucunda otelin kapatılmasını zorunlu kılmıyor da ondan. Denetimler prosedürel işlemler olarak uygulanıyor. Önemli olan damgalı ve imzalı kâğıdı bir zaman almak. Adı denetim oluyor. Bu değerlendirmeler ışığında sorumluluk Bakanın mı? Belediyenin mi? Yapının mı?

Facia sonrasında yazılı ve görsel medyada en çok tartışılan konuların başında “yangın önlenebilir miydi?” sorusu geliyordu. Önlenemezdi. Ne farklı bir bakan ne de farklı bir belediye başkanı yanan otelin başında nöbet tutmadığı sürece yangını engelleyemezdi çünkü mesele Türkiye’nin toplumsal, siyasi ve toplumsal yapısını şekillendiren sermaye ve çıkar ilişkileri üzerinden okunmalıdır. Sermaye birikiminin önünün açılması ilkesinden başka hiçbir ilkesi olmayan düzenin felaket düzeni olduğuna ilk kez şahit olmuyoruz. Bu yazının kaleme alındığı saatlerde 6 Şubat 2022, Kahramanmaraş Depremlerinin yıldönümü kutlamaları!!! Yapılıyordu. Her şeyi fiyatlayan yapı depremzedelere ev dağıtıyordu. Ailesini, sevdiklerini, evini, mahallesini, semtini kaybetmiş insanlara ev dağıtmakla övünen Cumhurbaşkanı depremde dünyasını kaybetmiş bir kadına “sana ne kadar güzel dua ettim.” Diyerek ekliyordu “3+1 daire…”.

Depremde söylem üretmek daha kolay oldu çünkü malum yaşananlar “Asrın Felaketiydi” yangın gibi önlenebilir bir afet değildi. Nereden bileceklerdi yüzyıllardır kırılmamış fay parçalarının üst üste harekete geçerek devasa yer ivmeleri yaratacağını ve şehirleri yok edeceğini!!! 6 Şubat depremlerinden sonra yine AKP’nin yönettiği merkezi hükümet ve bölgeye yardım getirmeye çalışan muhalefet belediyeleri arasındaki kısır çekişme en çok tartışılan konuların başında geliyordu. Hükümet deprem yönetmeliği yaptık diyor, önceki 2 dönemde AKP’den aday olarak Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmiş olan ve sonra CHP’den aday olarak görevine devam eden Lütfü Savaş’ı suçluyordu. Muhalefet de Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı’nın siyasi geçmişini gündeme getirmeden 21 yıldır iktidardasınız hala suçu başkalarına atıyorsunuz sözleriyle cevap veriyordu. Kısır çekişmenin analizine girişecek değilim. Depremleri yaratan Doğu Anadolu Fayı’nın böyle büyük depremler yaratacağı çok uzun zamandır biliniyordu. Konuya ilişkin ulaştığım en eski yayın yerbilimci Esen Arpat tarafından 1977 yılında kaleme alınmıştı. O dönemde inşaatı devam eden Malatya’daki Karakaya Barajı’nı işaret eden Arpat: “Karakaya Barajı çok büyük depremlerle sınanacaktır. Karakaya Barajı’nın gövdesi 7-8 büyüklüğünde depremlerin meydana geldiği Doğu Anadolu Fayına yalnızca 14 kilometre uzaklıktadır.” Diyordu. [i]

Türkiye Coğrafyası tarih boyunca çok büyük depremlere sahne olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti ilk deprem yönetmeliğini 1939 Erzincan Depreminin ardından 1940 yılında çıkarttı.[ii] 85 yıl içerisinde deprem tehdidine karşı sayısız mevzuat düzenlemesi yürürlüğe konuldu. Şu anda da yürürlükte olan deprem yönetmeliği 2018 yılında mevcut iktidar tarafından hazırlandı ve 2019 yılında yürürlüğe konuldu. Türkiye Deprem Tehlike Haritası güncellendi. Son deprem yönetmeliğinin en önemli özelliği Türkiye’de gerçekleşmesi muhtemel depremlerin yaratması beklenen yer ivmelere göre yapı normlarını düzenliyor olmasıdır. “1 Ocak 2019 tarihinde yeni deprem yönetmeliği ve yeni deprem tehlike haritası yürürlüğe girmiş olup günümüzde deprem bölgesi kavramı kullanılmamaktadır. Yeni haritada, bir önceki haritadan farklı olarak deprem bölgeleri yerine harita üzerindeki her bir nokta için “en büyük yer ivmesi” (kısaltması: PGA 475) değerleri tanımlanmış ve “deprem bölgesi” kavramı ortadan kaldırılmıştır. Harita üzerinde tıklanan bir noktanın ivme değeri ne kadar büyükse deprem tehlikesi o kadar yüksek demektir. Bir başka deyişle haritada kırmızı-koyu kırmızı renkler yüksek deprem tehlikesini, sarı-açık sarı renkler ise daha düşük deprem tehlikesini ifade etmektedir. İnteraktif Türkiye Deprem Tehlike Haritasına E-Devlet sistemi üzerinden ulaşılabilir.”[iii]

Biraz daha açık ifade edilecek olursa söz konusu deprem haritası üzerinde herhangi bir noktada oluşması muhtemel bir depremin yaratacağı olası yer ivmesine bir tıklama ile ulaşabiliyorsunuz. İnteraktif harita yalnızca insanların meraklarını gidermesi amacıyla tasarlanmamış. Herhangi bir noktada yapılacak inşaatta uygulanacak kıstaslar haritada görüntülenen yer ivmesi değerine göre belirleniyor. Yer ivmesinin yüksek beklendiği yerlerde kullanılacak malzemenin cinsinden miktarına kadar nasıl bir yol izleneceği haritadaki verilere göre belirlenmekte. Kulağa hoş geliyor ancak 6 Şubat depremlerinde ortaya çıkan yer ivmeleri ile deprem tehlike haritalarında beklenen ivmeler arasında ortaya çıkan farklar kan dondurucu cinsten:

Pazarcık Depremi İvme Ölçüm Verileri

İvme Ölçüm Yeri

Ölçülen İvme(PGA)

Beklenen İvme(PGA)

Hatay - Defne

1.347 g

0.452 g

Hatay - Antakya

1.186 g

0.448 g

Hatay - Hassa

0.892 g

0.601 g

Gaziantep - Islahiye

1.294 g

0.564 g

Gaziantep - Nurdağı

0.558 g

0.495 g

Kahramanmaraş - Pazarcık

0.587 g

0.480 g

 

6 Şubat’ta adeta haritadan silinen Hatay, Defne’de ortaya çıkan ivme beklenen ivmenin 3 katı, Gaziantep, Islahiye’de ortaya çıkan yer ivmesi beklenenin 2 katı. Bahsettiğimiz farklar yalnızca sayısal, yer ivmesi değerindeki 1 puanlık yükselme depremin yıkıcılığının 70 ila 90 kat arttığı anlamına geliyor. Bu verilerden ne anlıyoruz? Pek dürüst!!! Müteahhitler mevzuata uygun bina yapmış olsalar bile o mevzuata uygun binaların bu depremlere dayanması mümkün değildi.

Katil kim?

Alışkanlıklarımız burada okları müteahhitlerin üzerinden çekip ilgili mevzuatı düzenleyenlere çevirmemizi söylüyor ancak yazının tamamında ifade edildiği üzere iş o kadar da kolay değil. Konuyu danıştığım yer bilimciler hesap yöntemlerinin farklılaşabildiğini veya depremin ölçüm cihazına yansıyan yer ivmesi ile binalara yansıyan ivmesinin aynı olamayabileceğini söylerken, ısrarlı sorularla bunalttığım meşhur bir inşaat mühendisi “binayı sağlam yaparsan yıkılmıyor işte!” diyerek işin içinden çıkmakta sakınca görmüyorlar. Bu çalışmanın ipucunu bana veren kişinin duayen bir yerbilimci olduğunu da ekleyeyim. Çok basit bir soruyla sonuca gideyim: Madem bu ivmeler o kadar da belirleyici değildi, neden bina yapım kıstasları bu verilere göre belirleniyor? Yer bilimcilerin yürüttükleri çalışmalarda en önemli yardımcıları tarihtir. Tarihte gerçekleşen deprem ve volkanik patlama gibi olaylar benzeri olayların gerçekleşme sıklığı ve olası büyüklüğüne dair bir şablon oluşturulmasında en değerli verileri içerirler. 13 Aralık 115 yılında Antakya’da gerçekleşen 7.6 büyüklüğündeki depremin Türkiye tarihinde en çok insan kaybına(260 bin ölüm) sebep olan deprem olduğu tahmin edilmektedir. 19 Mayıs 526 tarihinde Antakya’da meydana gelen 7.0 büyüklüğündeki depremde 250 bin kişinin hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir. 3 Nisan 1872 tarihinde Hatay, Amik Ovasında gerçekleşen 7.2 büyüklüğündeki depremde 1.800 kişi hayatını kaybetmiştir.[iv]  Eldeki veriler değerlendirildiğinde Türkiye Deprem Tehlike Haritaları’nın hayati hatalar barındırdığını söylemek oldukça kibar bir yorum olacaktır.

2019 yılında yürürlüğe giren deprem mevzuatı doğrudan insan hayatına kastetmekte çekince görmeyen bir söz ve iş birliğinin eseridir. Yapı da yapı, yapı da yapı diye tartışanlar yapının ne olduğunu bu mevzuatın yarattığı sonuçlar çerçevesinde bir daha değerlendirmek durumundadırlar. Haritaların hazırlanma sürecine yalnızca devlet kurumlarının ve üniversitelerin dahil olduğunu düşünmüyorum. Belli ki haritalar hazırlanırken inşaat sektörünün maliyetlerine de dikkat edilmiş zira beklenen ivme yükseldikçe daha sağlam binaların inşa edilmesi, daha sağlam binaların inşası ise daha fazla masraf edilmesi anlamına geliyor.   

45 yıldır beklenen yıkım resmi verilere göre 50 binden fazla kişiyi hayattan kopardı, depremden sağ kurtulanlar ise faciadan beri yalnızca bedenen yaşıyor. Ortaya çıkan facia tam anlamıyla sermaye ve çıkar kolektifi etrafında yükselen bir yapının eseridir. Sorumluluk vahşi sermaye çevresinde yapılanan devlet ve dayattığı ölüm düzenine uyan toplum kitlelerinin tamamındadır. Mesele bazı insanların ahlak değerlerinden yoksun olmasından ibaret değildir. Mesele, oteller zinciri patronunu Turizm Bakanı yapan, yangın önlemlerinin eksik olduğunu tespit ettiği halde oteli kapatamayan, deprem haritalarını inşaat maliyetleri çerçevesinde hazırlayan, rüşvet ve çıkar ilişkileriyle her türlü mevzuatı ve denetimi aşmayı başaran, siyasi paranoyalar ve siyasi rant kaygısı sebebiyle afet bölgesine 72 saat müdahale etmeyen siyasi iktidarı hayatta tutan yapıdadır.

Toplumsal yapının şifreleri 2 dönem AKP’den aday olarak Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu halde rahatlıkla CHP’ye geçiş yaparak 1 dönem daha belediye başkanı seçilebilen, 6 Şubat depremlerinden sonra istifa etmeyen ve yine CHP tarafından aday gösterilebilen bir siyasetçinin seçimi kıl payı kaybetmesinde aranmalıdır. Yapı denilen kavramdan yalnızca siyasi iktidar ve destekçileri anlaşılmamalıdır. İktidara muhalif de olsa sermaye düzenine kucak açan her bir birey yapının parçasıdır. Yapı ile iktidar arasında ayrımı ve bağı daha iyi anlayabilmek adına Meksika deneyimine değinmek gerekir.

Mexico City 1985

8.0 büyüklüğündeki 1985 Michoacán Depremi, Mexico City’i 19 Eylül sabahı saat 07.18 ‘de vurdu. Ertesi gün meydana gelen 7.5 büyüklüğündeki artçı deprem şehirden geriye kalanları yerle bir etti. 56 yıldır Meksika’da iktidarda olan Kurumsal Devrimci Parti(PRI) 2 gün boyunca depreme müdahale etmedi, yayın yasakları getirdi ve hatta uluslararası yardımları reddetti. Deprem sonrasında hayatlarını yeniden kurmak isteyen Meksika halkı örgütlenmeye başladı, son 10 yıl içerisinde ilk kez iktidar güdümündeki İşçi Konfederasyonundan bağımsız bir sendika kuruldu.[v]

Bütün bu gelişmelere karşın PRI 2001 yılına kadar iktidarda kaldı. Toplumsal muhalefeti depreme dirençli toplum ve kentler oluşturulması için gerekli mevzuatın yeniden yapılandırılmasını sağladı ancak yapıyı değiştiremedi. Bugüne gelindiğinde ise Meksika uyuşturucu kartelleri ve suç baronlarıyla anılan, derin toplumsal eşitsizlikler barındıran dünya üzerindeki cehennemlerden bir tanesi.

Meksika 1920 yılından beri yürürlükte olan Anayasası ile başkanlık sistemiyle yönetilen bir ülke. Kurumsal Devrimci Parti iktidarını pekiştirmek için tasarlanan Anayasa’nın öngördüğü üzere Meksika’da Başkanlık sistemi hakim kılınmıştır. Türkiye’de 2018 yılında yürürlüğe giren Anayasa değişiklikleri ile hayata geçirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin, Meksika Başkanlık Sistemiyle benzerliğini Anayasa Hukukçusu Doç. Dr. Bülent Yavuz’un Meksika Anayasasına ilişkin bir değerlendirmesini paylaşarak açıklamaya çalışacağım:

“Meksika’da Başkanın sahip olduğu yetkilerin yanı sıra partisiyle bağının devam etmesi ve bu kapsamda kullanabileceği yetkiler sayesinde de önemli bir güce sahiptir. Kâğıt üzerinde yürütme yetkisine sahip olmasına rağmen, Başkanın hem yürütmenin hem de yasamanın tek hâkimi konumunda olduğu ifade edilmektedir.”[vi]

Söz konusu sistem otoriter PRI’ın Meksika’da yaşanan bütün felaketlere, toplumsal eşitsizliklere karşın nasıl 71 yıl boyunca iktidarda kalabildiğini gözler önüne sermektedir. 22 yıldır iktidarda olan ve iktidarda kalmaya devam etmek isteyen AKP’nin temcit pilavı gibi gündeme sürekli Anayasa değişikliğini getiriyor olması bu açıdan bakıldığında oldukça anlamlıdır.

Freedom House verilerine göre 71 yıl boyunca otoriter tek parti rejimi altında inim inim inleyen Meksika’nın bugün özgürlük puanı 60, Türkiye’nin puanı ise 33.[vii] 1999 Gölcük Depreminden sonra popüler olan “Deprem öldürmez, bina öldürür.” Sözündeki bina aslında içerisinde yaşanılan betonarme yapıyı kastetmemelidir diye düşünüyorum. Bina ve yapı sözcükleri ile eş anlamlıdır. Öldüren bina, sermayeye sarılmış devlet yapısıdır.

* Yer bilimleri merakımı borçlu olduğum, meslek aşkıyla adımı Volkan koyan, jeomorfolog, Babam Yılmaz Güner’i özlemle anıyorum.  Tam 12 yıl önce, Şubat 2013’te kaybettiğimiz “Yılmaz Abi” olmasaydı bu çalışma da olmazdı. Selam olsun…

 

[i] Arpat. E. (1977). Karakaya Barajı Çok Büyük Depremlerle Sınanacaktır. Yeryuvarı ve İnsan - Şubat, 59-62

[ii] https://yapidergisi.com/deprem-yonetmeliklerinin-tarihcesi-ve-mevcut-durum/

[iii] https://gaziantep.afad.gov.tr/afete-hazirlik-yili-calismalari-kapsaminda-aralik-ayinin-ana-temasi-bina-guvenligi

[iv] https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27deki_depremler_listesi

[v] https://t24.com.tr/yazarlar/esra-akgemci-america-invertida/dogal-olmayan-afet-felaket-utopyasi-ve-sinifsal-deprem-meksika-dan-dersler,38873

[vi] Yavuz, B. (2022). Meksika Siyasal Sistemi Türkiye İçin Örnek Olabilir Mi?. Düşünce Dünyasında Türkiz, 6(33), 31-56.

[vii] https://freedomhouse.org/countries/freedom-world/scores

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış