Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Gazetecilik Yıllarım Marmara Köşkünde Kuruluş Yıldönümü Kutlaması

Gazetecilik Yıllarım Marmara Köşkünde Kuruluş Yıldönümü Kutlaması

Marmara Köşkü Ankara'daydı. Atatürk Orman Çiftliği sınırları içinde. Adını ön bahçesine Marmara Denizi'nden esinlenerek yapılan havuzdan aldığı öne sürülen köşk, bodrum üzeri 2 kattan oluşan bağımsız bir "Çiftlik Evi" olarak Atatürk'ün isteği üzerine Avusturyalı mimar Ernst Arnold Egli tasarımlamış, yapımı 1928 yılında tamamlanmıştı.

"Cumhuriyet başkentinin ve Atatürk döneminin bir simge yapısı olan Marmara Köşkü artık yok"

1927 yılında Türkiye'ye gelen Egli (1893-1974) 1940 yılında İsviçre'ye göç eder. 1953 yılında Birleşmiş Milletlerce Ankara'da görevlendirilir. İlk ve 1955 yılında noktalanan ikinci gelişine dair anılarını "Genç Türkiye İnşa Edilirken - Atatürk'ün Mimarının Anıları" (çeviren: Güven Göktan Uçer, İş Bankası Kültür Yayınları, 2013) başlıklı kitabında toplamıştır.

Mimar Ernst Arnold Egli ve kitabı

Kitabında Türkiye'ye gelişinden kısa süre sonra hazırladığı köşkün projelerini, incelemelerde bulunmak üzere çıktığı bir Avrupa gezisi öncesi, yapımı gerçekleştirecek olan Galip Bey adında bir üstleniciye verdiğini bildirdikten sonra der ki:
"Verirken de kendisine, seyahatten dönünce proje üzerinde daha çalışacağımı ve projeyi tamamlayacağımı bilhassa belirttim. Fakat Galip Bey bana bir oyun oynadı. Projeyi uygulamaya koymuş üstelik ... tamamen değiştirmişti. Binaya yüksek bir beşik çatı oturttu, yan kemerleri asimetrik çatılarla donattı, böyle yapınca da kemerlerin yüksekliğini binaya yakışmayan bir boyuta düşürmek zorunda kaldı. Binanın özelliğini ve görüntüsünü değiştirecek her şeyi yaptı. Geri döndüğüm zaman binayı, deforme edilmiş, çirkinleştirilmiş, bütün özgünlüğünü ve modern çizgisini kaybetmiş olarak buldum." (s. 25-26)

Yapımı sırasında biçimbozumuna uğrayan, dönüştürülen, çirkinleştirilen Köşkün daha sonra da başına gelmedik kalmaz. 1950'den sonra Kuzeyine 3 katlı bir ek yapı (otel) eklenir. (Dolayısıyla Marmara Oteli diye anılmaya başlanır. Otel olarak Emekli Sandığına devredilir.) Açık mekanlarda çeşitli değişikliklere gidilir. Sundurma kemerleri, girişler değiştirilir.

Atatürk Marmara Köşkünde

1984 yılında Emekli Sandığı mülkiyetindeki otellerin devredilmesi kararı verilince, Fenerbahçe Spor Kulübü eski başkanlarından Tahsin Kaya'ya 49 yıllığına kiralanır. Oteli büyütmek için hazırlanan proje imara aykırı bulunur. Kaya, Yenimahalle Belediyesi ile mahkemelik olur. Dava yıllarca sürüncemede kalır. Sonunda:

Atatürk'ün isteğiyle yapılmış ve O'na ait olmasının yanı sıra daha önemli özelliğinin Atatürk'ün, Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) arazisini halka emanet ettiği belgeyi imzaladığı mekân olan Marmara Köşkü 2016 yılında yıktırılır.

Kültür ve Turizm Bakanlığı köşkün 'orijinalliğini kaybettiği' gerekçesiyle yıktırıldığını ve aslına uygun olarak yeniden yapılacağını bildirir.

"Yapımı sırasında biçimbozumuna uğrayan, dönüştürülen, çirkinleştirilen Köşkün daha sonra da başına gelmedik kalmaz"

Sözün özü: Cumhuriyet başkentinin ve Atatürk döneminin bir simge yapısı olan Marmara Köşkü artık yok. Yeri esen yellere bırakılalı 4 yıl geçti bile.

Yaşadığı yıllarda çeşitli nedenlerle gitmişliğim var. O nedenlerden birinden söz edeceğim bu yazıda: Adalet Partisi (AP)nin kuruluş yıldönümü 'resepsiyonu'.

Gazetede "köşe" yazdığım için olmalı eşimle birlike çağrılıydım resepsiyona. Çağrıya uydum, resepsiyona katıldım, izlenimlerimi köşemde yazdım. Şöyleydi:

AP'nin 18. kuruluş yıldönümü için verilen resepsiyonun başlama saati 19:00'du. Cumartesi günleri her günden daha az dolu bir gün değil benim için. 19:00'a beş altı dakika kala evden çıkabildim. Resepsiyon Marmara Otelinde. Kent içi yolları izlersek daha da gecikeceğiz. Dolayısıyla Konya yoluna vurdum. Bahçelievler'i geçtikten sonra hızlı sürmek olanağı var. Ama, Allah Allah, önümde üç-dört arabalık bir konvoy, saatte 30 km hızla akıyor. Saate baktım 19'u geçiyor. Konvoyu geçeceğim ama sollamak istemiyorum, çünkü az sonra Çiftlik Kavşağına geleceğiz. Sağ şeritte kalmak daha iyi.

Atatürk Orman Çiftliği sapağını dönerken, birden başı çeken arabanın 'tanış' olduğunu algıladım. AP plakalı, çağla renkli araba Demirel'in arabasıydı. Arka pencerenin tümüyle örtülmemiş perdeleri arasından Demirel'in başı, arkadaki arabanın far ışıklarıyla parlıyordu. Konvoyda kalmayı yeğledim. Ev sahibi de henüz yoldaydı nasıl olsa.

Uzun bir yolu saatte 30 km hızla geçtik. Sonunda sıkıldım, eşime:

- Ben solluyorum, dedim. Aşağıdan dolaşır, oyalanır, ev sahibinden sonra gideriz. Böylece, ayıp olmaz.

Solladım. Yolu uzattık. Marmara Oteline geldik ama, otopark yeri bulabilirsen bul. Bir yerlere sıkışarak park ettik etmesine de otele değin uzun bir yol yürümek gerekiyor. Aylardan Şubat, iyi ki yağmur yağmıyor.

Yol kenarındaki ışıkların tümü söndürülmüş. Enerji kısıtlaması var ya... Neyse ki tıkanmış taşıt trafiği sayesinde bol sayıda arabanın farları aydınlatıyor yolu. Büyük bir kalabalık yürüyor seke seke. Karanlıkta yüzünü seçemediğim gür sesli biri:

- İyi ki muhalefete düştük de bir araya gelebildik, diye avaz avaz söylendi.

Otele girmenin olanağı yok. Kapıda uzun bir karşılayıcı kuyruğu. Kuyruğun başında çok nazik bir hanım. Bizim tanımadık bir çevrede şaşkınlaştığımızı anlamış olmalı ki, uzaktan eşime seslendi:

- Hoş geldiniz hanımefendi... Buyrun efendim...

O yana yöneldik. "Hoşgeldiniz" diyen çok sayıda güleç yüzlü karşılayıcının ellerini sıktıktan sonra, içerdeyiz ve Necip Usta'nın tereyağından yaptığı "kırat" heykelinin önündeyiz. Heykel AP Gençlik kollarınca kordon altına alınmış adeta. Her tarafta "Milliyetçi AP" yazılı kıratlı bayraklar asılı.

Ne yöne gidebileceğimizi belirlemeye çalışırken bir alkış seli ve "babamız, babamız geldi" feryatları yükseldi. Kırat heykelinin önünde saf tutmuş Gençlik Kollarına bağlı AP'liler slogan atmaya başladılar:

- Milliyetçi Demirel... Milliyetçi Demirel...

Ortalık dalgalandı. Ezilebilir insan...

On-on beş kez "Milliyetçi Demirel" sloganı yinelendikten sonra yeni bir nakarat seçildi:

- Baş-ba-kan De-mi-rel... Baş-ba-kan De-mi-rel...

Bu da uzun sürmedi. Yedi-sekiz kez yinelendikten sonra yerini:

- Mu-te-şem Sü-ley-man... Muh-te-şem Sü-ley-man'a bıraktı.

Muhteşem Süleyman da kapıdan içeriye girip altı yedi adım atmış olmalıydı bu sırada. Bulunduğumuz yerde tutunma olanağımız kalmamıştı. Gerilere çekilmenin sağlığımız açısından yararı vardı. Kalabalık bize doğru gelirken biz geriye doğru huruca geçtik.
Tenha sayılabilecek bir köşe bulduk. Pencere yanıydı. Doğrama aralıklarından sızan havayı burnumuza çekerek ciğerlerimizi genişletme temrini yaptık.

Slogan değişti:

- Komünistler Moskova'ya... Komünistler Moskova'ya...

Bizim gibi temiz hava alma çabası gösteren, kadife ceketli, papyonlu bir beyin yanındaki ince hanıma eğilip:

- Yol paralarını bunlar mı verecek acaba? Diye sordu. Hanım, hazır cevaptı:

- IMF'den kredi alamadan iktidardan ayrıldılar. Nereden verecekler hayatım, diye yanıtladı.

Baktık, kalınacak gibi değil... Devinen bir kalabalığın ardına takıldık. Yapı dışına attık kendimizi. Saat henüz 20:00 idi. Arabamızı bıraktığımız yere doğru çabuk çabuk yürüdük.

Hâlâ akın akın gelenler vardı.

Aktarılan yazıya ve dönemine değgin (dair) notlar:

"Kırat"ın doğru yazılışı "kır at"tır, ama iki sözcüğün bitişik yazılmasının nedeni başka. "Kırat", Demokrat (Parti) adının halk ağzında "Demirkırat"a dönüşmesinden kaynaklanan bir söyleyiş. Adalet Partisi Demokrat Parti'nin devamı sayıldığı için Demirkırat'ın kıratını simge olarak benimsemiştir.

1983 yılında kurulan Doğru Yol Partisi ve bu partinin adını değiştirmesiyle 2007 yılında ortaya çıkan üçüncü bir Demokrat Parti de logo olarak da "kırat"ı seçmiştir. Dahası, üçüncü Demokrat Parti'nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi "kırat" logosunu başka partilerin kullanamayacağı kararını vermiştir.

Adalet Partisinin 18. kuruluş yıldönümünün kutlandığı yılın ilk ayının ilk günü Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk kabineyi kurma görevini CHP genel Başkanı Bülent Ecevit'e vermişti. Ecevit 2 Ocak günü, 1977 Türkiye genel seçimlerinde Adalet Partisi'nden seçilip AP'den ayrılan/ayartılan [Türk siyasal tarihinde Güneş Motel Olayı veya 11'ler Olayı olarak yer almış olayın kahramanları] 11 bağımsız milletvekilinden 10'unun, ayrıca Cumhuriyetçi Güven Partisi Genel Başkanı Turhan Feyzioğlu ve (1992 yılında kurulan ikinci) Demokrat Parti Genel Başkan Vekili Faruk Sükan'ın da yer aldığı 34 bakandan oluşan kabinesini açıklamış, 5 Ocak günü yeni Bakanlar Kurulu göreve başlamıştı. Yaklaşık bir buçuk ay sonra gerçekleştirilen AP kuruluş yıldönümü resepsiyonunda, Genel Başkan Demirel'i "muhteşem" olarak niteleyen ve de "başbakan" olarak gören sloganlar atılması, iktidar yitiriminin yol açtığı moral bozukluğunu hafifletme amaçlıydı.

Ecevit'in başbakanlığı ertesi yılın Kasım ayı başlarında -yaklaşık 23 ay sonra sona erdi. Başarılı olamadı. Gitgide yoğunlaşan ekonomik bunalım ve tırmanan anarşiyle başa çıkamadı. Kimi bakanlar hakkında yolsuzluk yaptıkları savıyla Mecliste gensoru önergesi verildi. Bakanlardan biri istifa etti.

Sonuçta Ecevit hükümeti görevi bıraktı. 43.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış