Mert: Merhaba Gerçek, öncelikle bize biraz kendinden bahsedebilir misin?
Gerçek: Ben Gerçek Dorman. 1981 Kıbrıs doğumluyum. Doğma Ankaralı olmasam da büyüme Ankaralıyım, Kıbrıs’ta doğup 1 yaşında Ankara’ya gelmişim işte, 35 yaşındayım şu anda. Ankara’dan başka şehir görmedim. Hatta tam bir Ankaralıyım, annemler de Kalecikli, kökünden Ankaralıyım, o derece! Ankara’yı çok da severim bu arada. İstanbul’a gidiyorum son zamanlarda ama hiç oraya yerleşme fikrim yok. Ne olursa olsun, gerekirse Finlandiya’da 3 gün işim olsun, geri kalan 4 gün Ankara’da yaşayayım yine, öyle seviyorum...
Çok küçük yaşlardan beri ritim sevdam var. Futbolcular sokaktan gelir, ben sıralardan geliyorum, sıraları çalarak başladım. Hayatım boyunca hep “Sus Gerçek!” dediler, şimdi para veriyorlar o sus diyenler işte, “Çal Gerçek!” diyorlar, çalmıyorum. (Gülüyor) Ben o anlamda kendimi ritim aşığı olarak görüyorum, davul değil sadece. Ritim bir de toprakla alakalı bir şey olduğu için bence, kendimi öyle görüyorum yani. Gazi Maliye’de okudum, hiç sevmedim, hiç de mesleğimi yapmadım.
Mert: Neden okudun?
Gerçek: E aile, klasik... Hani aile buna zorladı, “Maliyede çok para var, müzikte yok” diye. Ailem hiçbir zaman istemedi, desteklemedi davulu. Ailesinin hiç desteklemediği bir adam, baget parası bile vermediler, öyle söyleyeyim. Davul dediğim zaman bütün kapılar kapandı ailede. Ama işte o adam şimdi davul kitabı yazdı, davul festivali yapıyor falan, o enteresan gibi geliyor bana, haber değeri var. (Gülüyor) Üniversiteye gidip üniversiteden sonra Ankara’da o zamanlar Limon vardı, Gölge vardı, oralarda blues çalmaya başladık. Çok iyi davul hocalarım oldu, Türkiye’ye mal olmuş hocalar diyeyim, bir gün sonra bir haber geldi eğitmenlik yapar mısın diye, onların da verdiği eğitimle eğitmenliğe başladım. O sırada dedim bu iş böyle olmayacak, birazcık en azından sertifikasını alayım, işi yapan insanları göreyim tanıyayım falan, derken bir Amerika macerası oldu. Berklee’de 9 ay bir programa katıldım, orada özel dersler aldım, sertifika programını tamamladım ve ondan sonra hayatım değişti aslında, Amerika’yı görünce iş değişti, vizyon kattı. Amerika’yı sevmem, Avrupa insanıyım aslında ama... Amerika’dan sonra, eğitmenliğimin 10. senesinde kitap geldi. Türkiye’de bu işler birazcık daha kolay, birazcık daha zor. Çünkü Türkiye’nin 3. davul kitabı bu ve “en kapsamlı davul kitabı” diye geçiyor. Onu da hep “en kapsamlı davul kitabı çünkü en fazla sayfaya sahip” diye açıklıyorum. Şunu da bir not olarak söylemek isterim, davul kitabı yazmadım, davul hakkında bir kitap yazdım, davulun kitabını yazan bir insan değilim. Birileri bir kaynak bulsun, üzerine koysun geliştirsin diye, çünkü biz bulamamıştık. Fena da gitmedi, şu an 2. baskıya giriyoruz, iki bin küsur kitap satıldı. Davul kitabı yazarken amacım da maddi kaygılar değildi, zaten maddi kaygılarla davul kitabı yazılmaz ya... Üzerine koyayım diye düşündüm, bu benim için önemli. Ben paylaşımı her zaman sevdim.
Mert: Akademik literatür gibi yani aslında?
Gerçek: Evet evet... Nasıl üzerine bir şey koyarım, nasıl katlarım... Bu işi yaymanın en iyi yanı festival diye düşündüm. Belki bir gün festival
büyür, gelişir, destek bulur Anadolu’yu dolaşırım. Amacım bu. Anadolu’yu dolaşmak istiyorum. Festivali İstanbul’da yaparız belki, yapmayız demiyorum, ama İstanbul’a bir şey götürme niyetinde değilim. Ben işte Adana’ya gideyim, sonra Diyarbakır’a gideyim, ne bileyim Iğdır’a gideyim mümkünse, Karadeniz’e gideyim... Amacım biraz bu, Anadolu’da dolaştırmak istiyorum. Çünkü Anadolu ritim anlamında inanılmaz, ritmik öğeler çok gelişmiş vaziyette. Orayla daha modern yapıyı geliştirmek gibi planlarım var. Bunun dışında, kendimle ilgili kısımda da hani ben biraz meraklıyım, kurcalamayı çok severim. Davulculuk bir kısmım, şimdi yine müzik sektöründeyim ama synthesizer firmasındayım, müzik yazılımıyla uğraşıyorum. Müzik teknolojileri dersi vermeye başlayacağım, bu da önemli bir başlık bence. Davul değil sadece, müzik ve ritim.
Mert: Bir klasik olarak “neden festival?” sorusunu sormaya fırsat bulamadan yanıtını biraz verdin...
Gerçek: Türkiye birçok anlamda çok kısır. Yani işte bir şeyler bulamıyorsunuz. Davul festivali, ritim festivali yok. Davul festivali hiç yok, ritim festivalleri birkaç tane var, hepsi tanıdık zaten. Kendi alanım, en hakim olduğum alan, insanlara en çok şey anlatabileceğim alan. Atölyeler oluyor, hocaları öğrencilerle buluşturuyoruz. O enerjiyi vermek, o bilgiyi vermek... Birkaç kişiyi daha kendi aramıza katabilecek olursak, en azından kendimize nefes alacak bir alan yaratmış oluruz. Geçen sene yaşadığımız deneyimlerden, aldığımız en önemli eleştirilerden
birisi “Geliyorlar, hayat hikayelerini anlatıyorlar”. Bence bu çok önemli bir şey, çünkü bizim çağırdığımız insanlar iyi müzisyenler, Türkiye’nin
en iyi davulcuları. Bir de o festivale hepsini sığdıramıyoruz yani. Mümkün olduğunca da değişik isimler getirmeye çalışıyoruz. Bu ikinci. Daha genelleme yapmak için erken ama bir şeyin nasıl olacağını herkes gösterebilir. Yani bunu böyle vurursan, bin kere vurursan iyi olacaksın diye herkes der. Ama mühim olan, o bin vuruş yapacak enerjiyi nereden bulduğun, motivasyonu nereden sağladığın. Asıl bilgi bu
bence ve bunu bir sürü farklı insandan dinlemek lazım.
Mert: Geçen seneye göre çok köklü değişiklik var mı festivalde? Bununla bağlantılı olarak da, en çok sıkıntı çektiğiniz şey ne? “Ankara”dan kaynaklı bir sıkıntı var mı?
Gerçek: 2014 Aralık’ta ilk festivali ODTÜ Caz Topluluğu’nun çok ciddi maddi manevi desteğiyle birlikte ODTÜ’de yaptık. 2015 Aralık yapacaktık ikinci festivali de ama seçimlerden dolayı davulcularda istikrar sağlayamadık. Ankara’yla ilgili hiçbir sıkıntı yok, hatta Ankara’da olması daha iyi. İstanbul’da yapsak bu festivali, bu kadar insan sokamayız içeri. Geçen sene 2500 diyoruz, bu sene 4000’lere dayanacağımızı düşünüyoruz. Ankara’da olduğu için böyle. İstanbul’da çok parayla çok büyük bir festival yapman lazım. Ankara böyle amatör ruhlu festivaller için daha uygun bir yer. Veya Eskişehir ya da Adana, ne bileyim...
Onun dışında geçen seneden zamanla ilgili farklılık oldu. 20 kişi vardı, bu sene 14. Sonuçta 1 davulun başına 14 kişi oturmuyor, 14 farklı davula 14 kişi, haliyle kurması, kaldırması, akordu... Sonra, daha fazla destekçimiz var. Bu sene en radikal farklılık, sokağa taşmak. Teyzeler, amcalar, çocuklarla bire bir olmak bizim için çok önemli ama işte bu sevincimizi elimizden alacaklar gibi görünüyor, bilmiyorum. Belki de bir delilik yaparız...
Mert: İlk festivalin kışın olmasının özel bir nedeni var mı?
Gerçek: Öğrenci festivali bu, öğrencilere yönelik bir festival, Ankara’ya yönelik bir festival ve Ankara’nın mevsimi kıştır bence. ODTÜ’de kışın yaptık, öğrencilerin en az yoğun/telaşlı olduğu, Şubat tatiline çıkmadan önceki arayı bulalım, finalden önce daha güzel bir ortam yaratalım gibi isteklerle. Geçen sene 2500 tane öğrenci girdi içeri. ODTÜ’de olması da büyük bir avantajdı. 20 tane davulcumuz vardı, değişik gruplar vardı. Acemiceydi bence ama hani yine de orta profesyonellikte bir şey yaptık. İkincisini işte Soydan Abi, sevgili Soydan Renkmen beni gaza getirdi sağ olsun. Yani bazen durup durup soruyorum “Neden yapıyoruz?” diye... Hani olumlu giden çok az şey var. Destek çok az, maddi destek yok, bütün her şey gönül işi festivaldeki. Müzik firmaları var arkamızda.
Soydan: Gönül işi olduğu için dilenci gibi dolanıyoruz ortalıkta, kimden ne alabilirim diye. Para değil; ondan yemek alayım, bundan bilmem ne alayım... Çünkü biz de dâhil kimse beş kuruş almıyor.
Mert: Peki buluyor musunuz o desteği? Soydan: Bulamıyoruz işte.
Gerçek: Maddi anlamda herhangi bir desteğimiz yok. Hiç yok. En büyük destek müzik firmaları, sağ olsunlar müzisyenlerini getiriyorlar, konaklatıyorlar, artı enstrümanları getiriyorlar. Bu inanılmaz bir masraf, onlar olmasa olmaz. Türkiye zil bakımından en öndeki ülke.
Mert: Zil firmalarının sponsor olmaları Türkiye’den oldukları için değil yani, zaten dünyanın en iyileri olduğu için.
Gerçek: Aynen aynen. Onlar olmasa bu festival olmaz. Maddi kaynak bulsak, yine cebimize düşündüğümüz bir şey değil. Benim kazancım festival için D52, bunu biraz daha şekillendirmek. Festival ekibi, gönüllüleri para kazanabilsin istiyorum.
Mert: Program nasıl? Tek salon mu mesela?
Gerçek: Tek salon, Çağdaş Sanatlar Merkezi. Çankaya Belediyesi’ne
teşekkür etmek lazım, salonlarını verdiler, ses sistemlerini verdiler,
arkamızdaki büyük destekçilerden birisi. Tek salonda yapalım, çok
dağılmayalım dedik. ODTÜ’de biraz eleştiri aldık, daha merkezi olsun, herkes gelebilsin istedik. Kuğulu Park şu anda bizde görünüyor ama nereye doğru gideriz... 3 gün içeride ÇSM’deyiz, 2 gün Kuğulu’dayız. Hafta sonu bizim amacımız “Ritim sokakta” sloganıyla ritmi teyzelerle, amcalarla, ufacık çocuklarla birlikte yapmaktı ama şu an o konuda biraz buruğuz, emin değiliz çünkü. Olursa dışarıdayız, olmazsa belki onları taşıyacağımız ikinci bir salona ihtiyacımız var.
Mert: Kimler var festivalde?
Gerçek: Dışarıda Okay Temiz, Senem Diyici, Jose Montana... İşte ben olacağım, çöpleri çalarak gireceğim. Sokakta insanların attığı çöpler olacak çaldığım en ilginç şey, annemin kadayıf tepsisinden sonra. İçerideki isimlerin de hepsi birbirinden değerli, Turgut Alp Bekoğlu gibi “öncülerimiz” var örneğin.
Mert: Programın şu anki halinde göremedim ama, çocuklara dönük bir şey var mı?
Gerçek: Yani sokakta vardı işin aslı. Hani bu işineğitimcilik kısmında benimle birlikte Soner Özer var, yıllardır çocuklarla beraberiz. Aslında Kuğulu Park’taki çocuk parkını “çalmayı” düşünüyorduk... Çocuklar geliyor ama biraz daha yaş grubu büyüyor. Eğer Tunalı olmazsa yaş aralığı 12-13 yaş üstü olacak. Ama Kuğulu Park olursa 3-4 yaşındaki çocuklar da dâhil olabilir. Anne babaları her türlü bekliyoruz, bu işe yıllarını vermiş, çocuklarla senelerini geçirmiş eğitmenler olacak. Bu konuyla ilgili bizimle tanışmaları, bizden bilgi almaları önemli bence.
Soydan: Hiç olmazsa ÇSM’nin önünde belki bir şey yapabiliriz çocuklar için.
Gerçek: Olabilir. Araya da bir tane çocuk eğitimiyleilgili program sokabiliriz. Sokalım hatta, bunu böyle diyelim. Çocuk ve ritim diye bir programımız var. Şimdi oldu.
Mert: Beden müziğiyle ilgili bir şey var mı festivalde?
Gerçek: Özgü (Bulut) bu konuda Türkiye’deki en iyi isimlerden bir tanesi ama yurtdışında o tarihlerde. Bir tek ben kalıyorum festivalde beden müziğiyle ilgili ama ben atölye yapmayacağım. 28-29-30 Nisan’da festival var, ertesi gün de doğum günüm, 1 Mayıs’ta doğdum. Organizasyon için koştururken bir şey anlatamıyorsun.
Mert: Peki kokoreççi olacak mı festivalde? Ritim deyince kokoreççi geliyor benim aklıma.
Gerçek: Üçüncü festivalde değerlendireceğim bu fikri.
Mert: Yurtdışından gelmek isteyip, Türkiye’deki durumla ilgili çekinen var mı?
Gerçek: İsim vermek istemiyorum ama patlamadanönce gelmek istiyoruz deyip, patlamadan sonra “Aa, o tarihler bize uymuyormuş.” diyenler oldu. Jose Montana, inanılmaz bir İspanyol perküsyonist, o geliyor. Ama ağırlığı Türkiye’ye vermek isterim, Türkiye’den dünyaya tanıtmak isteyeceğim çok insan var.
Mert: Çaldığın en garip şey ne?
Gerçek: İşte festivalde yere atılan çöpler olacak ama şimdilik annemin bana hediye ettiği kadayıf tenceresi.
Mert: Kadayıf tenceresi diye bir şeyin varlığından haberdar ettin bizi de böylece.
Gerçek: Var var, tepsi yani, küçük bir kadayıf tepsisi. Zaten rhythm kitchen diye bir projem var. Çaldığım en garip şeylerden birisi bir pizzacının mutfağı mesela. Form kısmına çok takılmıyorum, ritim dediğin şey formla alakalı bir şey değil. Bedenimi de çalıyorum, başkalarının bedenini de çalıyorum.
Mert: Youtube’daki videolarının bir kısmını izledim, bir kedi görünüyor videolarda; Simba. Simba’nın kendi kitlesi var mı? Simba seninle yaşayan bir kedi sanıyorum?
Gerçek: Simba bir fenomen oldu ya, biz Simba’nın evinde yaşıyoruz. Ritim anlamında da bayağı gelişti. Simbalı Pazar (Simba Sunday) diye bir şey geliştirdik, Pazar günleri Simba’yla yaptığımız ritim aktiviteleri, bir sürü fotoğrafımız var Simba’ya davul öğretirken mesela. Üzerine çok gitmiyoruz, gidemiyoruz daha doğrusu. Çünkü Türkiye’de neşeli şeyler paylaşmak ayıp haline geldiği için, yani insanın bir sürü hüznü olduğu zaman neşeli şeyler paylaşamıyoruz. Simba’yla yüzlerce fotoğrafım var hâlâ bekleyen, utancımdan o fotoğrafları paylaşamıyorum. Öyle garip
bir durum yani... Önce kaçak giriyordu o videolara, sonra baktım o kaçak girdiği videolar daha çok izleniyor, daha sık yer alıyor artık videolarda. Kesinlikle ama emeğinin bedelini alıyor.
Mert: Nasıl alıyor?
Gerçek: Yani kesinlikle, ıslak mama günleri oluyor onun için, asla karşılıksız bırakmıyorum. Simba en iyi dostlarımdan bir tanesi. 3 yaşında. Gezi eylemleri sırasında Eskişehir yolunda bulduk. Sokak kedisi, oturup cins bir kedi almam asla.
Mert: Peki Solfasol okuyor musun?
Gerçek: Çok az okuyorum, açık konuşayım. Mert: Genel olarak mı, yoksa Solfasol mu çok az okuyorsun?
Gerçek: Ya genel... Üye olduğum çok az dergi var, birisi İstanbul Art News, diğeri Computer Music diye bir müzik teknolojileri dergisi. Çok ciddi okumalar yaptığım bir dönem oldu ama şu sıra daha çok koşturma halindeyim. Solfasol elime geçtikçe, nerede bulursam orada okuyorum. Ama Solfasol’a karşı o sıcaklık hep var tabii yani, işte Ankara dergisi/gazetesi.
Mert: Teşekkürler Gerçek, benim söyleyeceklerim bu kadar, senin eklemek istediğin son bir şey var mı?
Gerçek: Küçük bir ekiple ve herkesin ultra gönüllü çalışmasıyla bir festival gerçekleştirmeye çalışıyoruz ve her türlü görüşe, öneriye açığız. Bize zaman ayırdığı için Solfasol’a da teşekkür ederiz.
Yorumlar (0)