Hacı Bayram Veli, çoktandır üzerinde düşündüğüm ve anlamaya çalıştığım bir isim. Ancak anlamak kolay değil, hele benim gibi öğrenme yolunu ve yöntemlerini daha çok bilim çerçevesinde kurmak için, bunca yıl çaba göstermiş biri için, daha da zor. Bir zamanlar kullanma sıkılığı yüksek olan sözcüklerle ifade edecek olursam: bilgiye ve dünyaya, Hacı Bayram Veli ile aynı paradigma çerçevesinden bakmıyoruz. Ancak Hacı Bayram Veli’yi, giderek daha çok önemsemeye başlıyorum ve onunla aramda, bütün bu farklara rağmen, daha açıklanabilir bir anlama (isterseniz anlaşma da diyebiliriz) zemini oluşturabileceğimi düşünüyorum. Daha doğrusu bunun için çaba gösteriyorum. Neden böyle yapıyorum? Hacı Bayram Veli Ankara için önemli bir isim, bir değer (gördüğünüz gibi “bir simge”, bir “marka değeri” vb demiyorum) olduğu için böyle yapıyor değilim. Önemli bir insan olduğunu, okudukça daha çok anlıyorum elbette. Ancak bundan da öte, Hacı Bayram’ın, dünyası ile kendi dünyam arasında, daha da genelleştirerek söyleyecek olursam, içinde yaşadığım kent olan Ankara’nın toplumu/ Ankara insanlarıyla, Ankara’da, benzer görüşleri-davranışları paylaştığım küçük topluluğun arasında (farklılıkları ve farklıklar içeren birçok kentsel alt kültürün varlığını çok önemsiyorum) “bir bağ, hatta mümkünse bir iletişim olabilir mi?” sorusu, beni yakından ilgilendirdiği için böyle yapıyorum.
Hacı Bayram Veli 13. Yüzyıl sonu ve daha çok 14. Yüzyıl’da yaşamış bir Anadolu bilgesi. Bence tam bir entelektüel. Ankaralı. Hemşeriyiz. Bu kentte yaşayan, bu kentte (daha başka birçok kentte) yaşayan insanları, düşünceleriyle etkilemeyi başarmış. Onların, “Bayrami” düşünceleri paylaştıkça, kendilerini daha gelişmiş, ya da daha olgunlaşmış hissetmelerini sağlamış bir düşünür. Düşünceleri hala, içinde yaşadığım kentin ve bu ülkenin insanlarını etkilemeye devam ediyor. Ne zaman gitseniz, türbesinin önü kalabalıktır ve bu camide namaz kılmaya, cenaze namazlarının bu camide kılınmasına, Ankaralılar özel bir önem verirler. Bu, Hacı Bayram Veli düşüncesinin benimsenmesi ile ilgili, doğrudan bir gösterge olmayabilir. Ancak yine de bu düşüncenin yayılan halkaları, onun düşüncelerindeki anlamın serpintileri, hadi isterseniz “arora”sı diyelim, hala Ankaralıları oraya çağıracak güçte ve bu güç, yüzyıllardır tükenmeden devam ediyor. Sadece bunu gözlemlemiş olmak bile, beni Hacı Bayram Veli’yi anlama çabasına çağırıyor. Çağırıyor, çünkü ben bu kentte, ayrık/ bana yakın olmayan alt kültürlerden ve farklı yaşama, inanma ve yapma biçimlerinden ayrık, hatta onlardan büsbütün yalıtılmış, onlara yabancı bir biçimde yaşamak istemiyorum. Böyle olmayı aslında, her gittiğim kentte istiyorum. New York’u bile anlayabilmek için, “New Yorklular o kente nasıl bakıyorlar?” sorusunun yanıtını kavramaya çalışıyorum. Ancak bunu en iyi yapabileceğim yer, kuşkusuz, içinde yaşadığım kent. Çünkü “başka insanlarla ve alt kültürlerle benim aramdaki bağları nasıl anlayabilirim ve bunları anlamanın zenginliği ile kendimi nasıl gönendiririm?” sorusu üzerinde düşünmek, yanıtlar bulmak ve buna göre davranabilmek için şansım, en çok, yaşadığım kentte olabilir.
Eğer bunu yapmayı başaramazsam, kentin kamusal alanlarında beraber olduğum, otobüsünde-dolmuşunda birbirimize değecek kadar yakınlaştığımız, kentin pek de sık uğramadığımız semtlerindeki bir kahvede/ dükkanda merhabalaştığımız insanlarla, gerçekten bir etkileşimi nasıl kurabilirim? Benden farklı olanları anlayabilmek için, ne onlar gibi olmam gerekiyor, ne de onların benim gibi olması. Sadece farklıklarımızla birlikte birbirimizi görmemiz, öylece/ olduğumuz gibi birbirimizi kabul etmemiz ve ondan sonra da, aramızda dostane ilişkiler geliştirebileceğimiz kanalları yaratmak için çaba harcamamız yeterli. Çoğu zaman, bunu yapabilmenin önündeki en güçlü engelin (en azından kendi hesabıma söyleyebilirim), karşımızda bulunan hakkındaki önyargılar olduğunu biliyorum. Bu önyargı duvarını yıkmaya cesaret edebildiğimde, çoğu kez, iyi karşılandığımı, hatta kabul gördüğümü de biliyorum. Bunun sadece “sınıfsal hegemonyadan” olmadığını, ya da “cumhuriyet elitlerinin” toplum üzerinde yarattığı yılgınlıktan vb gelemediğini de biliyorum. Çünkü gönülden gelmiş bir selamı, karşınızdaki insanla konuşurken gelişen samimiyetin gerçekliğini, hissetmemenize imkan yok. Sadece insan olmanın o eşitleyici ve mütevazı yerinden doğru konuşarak anlaşmak, anlaştıkça öğrenmek ve zenginleşmek, minik keşiflerin tatlı yolculuğu vb, o kadar keyif verici şeyler ki, sırf bunun için, ha bire denemeye girişmek gerekiyor.
İşte bu nedenle, Hacı Bayram Veli hakkında, becerebildiğim kadar iyi donanmak, kendimi güçlendirmek istiyorum. Bu kentin bilgesini anlayabilmek ve onunla, kendilerince bir dil ile daha önce anlaşmış Ankaralılarla etkileşebilmeyi başarabilmek için… Öğrendikçe size de yazmaya devam edeceğim.
Yorumlar (0)