Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Har(a)ç Hiç Kalkar mı?

Har(a)ç Hiç Kalkar mı?

Türkiye’nin ve Türkiye’de okuyan öğrencilerin gündemi, 29 Ağustos 2012’de Resmi Gazetede yayımlanan bir kararla yeniden değişmişti hatırlarsanız. 2012-2013 eğitim-öğretim yılında üniversite harçlarının kalktığı duyurulmuştu. Tabi hemen ardından ‘’katkı payı’’ ve ‘öğrenim ücreti’ tanımlamaları, tartışmaları havada uçuştu. Çünkü bu kararla yalnızca birinci öğretim ve açık öğretim öğrencileri harç ödemeyi keseceklerdi. Çünkü onlar ‘katkı payı’ ödüyorlardı. İkinci öğretim, uzaktan eğitim, yüksek lisans ve doktora öğrencileri ise ‘öğrenim ücretini’ ödemeye devam edeceklerdi. Fakat bu kararla da, devletimin bir türlü memnun edemediği öğrenci milleti, yine sokaklara dökülmüştü. Yine ‘Yetmez!’ diyorlardı. Bu ülkede yalnızca birinci öğretim ve açık öğretim öğrencileri yoktu. Ve genel anlamıyla ‘harç’ denen şey, en çok da bu iki grubun dışındakilerin canını yakıyordu. Zaten alınan karar da aslında bu kadar masum değildi. Mesela katkı payı ödemeyenler arasına giren açık öğretim öğrencileri, bu ‘sevinçli’ haberin ardından kayıt yaptırmaya gittiklerinde ‘Öğretim Gideri Ödemesi’ olan 205 lirayı ödemek zorunda kaldılar. Sonra okulunu uzatan birinci öğretim öğrencileri de katkı payı ödemeye devam edeceklerdi. İş bu şekilde dallanıp budaklanmışken biz de devletimin bir türlü memnun edemediği uslanmaz öğrencilerden biriyle konuştuk bu konuyu.

Elif Cabadak, Öğrenci Kolektifleri’nden Gazi Üniversitesi’nde okuyan bir ikinci öğretim öğrencisi. Açıklamadan sonra yaptıkları ilk eylemlerini anlatarak başlıyor konuşmaya: ‘’İlk eylemimiz başbakanlığın önüne yürümekti. Hiçbir siyasetin imzası yoktu. Tamamen üniversite öğrencilerinin taleplerini başbakanlığa taşıdığı bir eylemdi. Onun sonrasındaki süreçte bir oturma eylemi düzenlendi Yüksel Caddesi’nde. Onun konsepti de şöyleydi. ‘Tayyip’e ikinci öğrenim dersi veriyoruz’ Ve sokak üniversitesi kurduk burada. ‘Harçlar bin lira, her akşam makarna’ diyerek eylem alanında makarna pişirip halka dağıttık. Yani dedik ki ‘biz öğrenci olarak ödediğimiz 577 lira harç dolayısıyla evimizde yemek pişiremiyoruz ve makarna yiyoruz.’’ Sonraki süreçte başbakanlığa bir yürüyüş gerçekleştirdiklerini, başbakanla görüşme taleplerinin yetkililer tarafından uzlaşmacı olmayan ve sert bir müdahaleyle engellendiğini anlattı Elif. Görüşme için başbakanlık binasına kendisiyle birlikte iki arkadaşını daha kabul eden yetkililerin içeriye girildikten sonra tek bir kişiyi alacaklarını söylediklerini fakat o tek kişiyi de başbakanla görüştüremeyeceklerini söylemeleriyle şok olduklarını belirtti. 20 Temmuz’da harçların kaldırılacağıyla ilgili yapılan açıklamadan sonra birçok öğrencinin tercih döneminde ikinci öğretim de yazarak yaşadığı mağduriyeti anlattı. ‘’Bugün üniversiteler kendi ihtiyaçlarını karşılayamadığı zaman ikinci öğretim açıyorlar. 92’den itibaren ikinci öğretim dediğimiz sürecin başlaması da böyle bir süreç zaten. Daha fazla harç alalım daha fazla öğrenci gelsin. Üniversite içi hizmetlerin nitelikli oluşu, nitelikli bir eğitim verelim daha akademisyen bir kadro yetiştirelim gibi bir tartışma yok ‘’ diye devam eden Elif,“İkinci öğretim harçlarının kaldırılmasıyla beraber aslında ikinci öğretimlerin oluş nedeni de ortadan kalkmış olacak.” Diyor.

Yani buna istinaden sizin talebiniz ikinci öğretimlerin kalkması mı yani böyle bir düşünce var mı? sorusuna; “Biz ikinci öğretim piyasalaştırılacaksa eğer kaldırılmasını savunuyoruz, evet. Diyoruz ki, kontenjan mı arttırırsın, daha nitelikli bir eğitim mi sunarsın, birinci öğretime daha farklı bir sınav sistemi mi uygularsın ama bir sistemi sen ikinci öğretim adı altında bu şekilde piyasalaştırıyorsan bu sistem kaldırılsın. Yani üniversite içi hizmetler bu kadar niteliksizleştirilecekse ikinci öğretim dediğimiz şey kaldırılsın. Çünkü 2007’den 2008’den bu yana ikinci öğretim dediğimiz kavram üniversitelerin piyasası haline, iş yeri haline geldi. İkinci öğretim öğrencileri yemek yemek için iki katı para ödemek zorundalar, ulaşım için iki katı para ödemek zorundalar, eğitim almak için iki katı para ödemek zorundalar.’’ cevabını veriyor.

Sokak örgütlenmeleriyle farkındalık yaratmaya çalıştıklarını, eylem sürecinde ikinci öğretim dışındaki öğrencilerden de bir hayli destek aldıklarını, parasız eğitim mücadelesini hiçbir bölünme olmadan devam ettirdiklerini söyleyerek, ‘’Parası olmayanın da okuyabildiği bir üniversite hayali kuruyoruz. Vakıf üniversitelerin yarattığı rekabet ortamına, öğrenciyi tek tipleştiren, model haline getiren bir tavra biz karşıyız. Üniversitede bilim üretilmesi gerektiğini, akademik çalışma yapılması gerektiğini savunuyoruz. Parasız eğitimin harçlardan ibaret olmadığını, üniversite içi hizmetlerin daha nitelikli hale getirilmesi gerektiğini, akademik kadroların daha öğrencilere açılan, öğrencilerin hizmet alabildiği bir hale dönüştüğü, barınma, ulaşım, yemek gibi problemlerin daha çözülebilir hale getirildiği, öğrencilerin daha kolay koşullarda okuyabildiği bir üniversite istiyoruz. Öğrenciler üniversitesine gitsin, okusun, araştırmasını yapsın, bilim üretsin. Ezberci bir sisteme dayalı olmadan, piyasalaştırılmadan, gerici, ırkçı politikalara maruz kalmadan işini yapsın istiyoruz. Nitelikli, eşit, parasız, bilimsel eğitim istiyoruz.’’ sözleriyle son veriyor konuşmasına. Biz de üniversite masraflarını karşılayabilmek için inşaatta çalışan ve inşaatın üçüncü katından düşerek hayatını kaybeden, 20 yaşındaki Muğla Üniversitesi Çağdaş Türk Edebiyatı 2. Sınıf öğrencisi Ömer Çetin’i ve Ömer Çetin gibilerini hatırlatarak, parasız eğitimin yalnızca harçlardan ibaret olmadığını bir kez daha vurguluyor ve yazımıza noktayı koyuyoruz.

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış