Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Haydi Birlikte Parlayalım!

Bugünden sonrası için niyetim artık saklanmamak, görülür olmak, kendimi göstermekten/sunmaktan kaçmamak, kaçtığımda da kendimi yargılamamak, cezalandırmamak. Haydi hep beraber parlayalım!

Haydi Birlikte Parlayalım!

Görünürlük üzerine çalışıyorum bu aralar. Görünmek, kendini/yaptığını/istediğini sunmak, göstermek, anlatmak oldukça büyük ve kendini gerçekleştirme yolunda temel bir ihtiyaç fakat benim (ve bildiğim birçok insan) için büyük bir direnç alanı.

Bu direncin şöyle tezahürlerini gözlemliyorum: gereksiz mütevazilik, yersiz utangaçlık, geri planda durmak, iltifat ya da takdir kabul edememek, harcadığı emeği az bulmak, becerisini/kıymetini hor görmek ve kendini hor kullanmak. Ve ihtiyacımızı görmezden geldiğimiz her zaman olduğu gibi devamında gelen pasif agresif haller. En derinden ihtiyacın olan ama ayıp olur diye öğrendiğin için, korktuğun için, üşenip ertelediğin için yapmadığın şeyi birileri yaptığında yüzeye çıkan davranışlar; mesela dalga geçmek, ayıplamak, küçümsemek, yargılamak, eleştirmek, kıskanmak, öfke duymak, aleyhine taraf olmak vs. Anladınız dimi o hali? Hani senin bilgili/becerikli olduğun bir alanda bir şeyler yaratıp paylaşmak için fikirlerin vardır, insanlara göstermek/anlatmak istediğin şeyler olur, bir projen olur ama bir türlü yapmazsın çünkü bahanen çoktur, sonra biri(leri) çıkar yapar onu ya da benzerini. Sen de beğenmezsin, yargılarsın hatta dalga geçip arkadaş arasında çekiştirirsin. Bildin dimi o hali? O işte başkasının ne yaptığı ya da yapmadığıyla değil, tamamen senin ne yaptığın ya da yapmadığınla ilgili.

Kendimi izledikçe fark ettiğim şeyler oluyor. Fotoğraf çekilmekle ilgili tutukluğum, sürekli fotoğraf çektirenlerle ilgili yargılarım, kenarda durup takdir görmeyi bekleyişlerim, takdir gördüğümde bir türlü kabul edemeyişlerim hep kendim (zannettiğim kendim değil, gerçekte özümde olduğum kendim) olmaktaki tutukluğumdan, kendimi gerçekleştirmekle ilgili tereddütten.

Ve tevazu zannettiğim şeyin altında yatan gururu/ kibiri görmek, utangaçlık sandığım şeyin aslında mükemmeliyetçilik maskesi altında eleştirilme/ yargılanma/beğenilmeme korkusu olduğunu anlamak.. Ve davranışlarımı/huylarımı/inançlarımı yönlendiren o dev yargıcın sadece ben olduğum gerçeğiyle yüzleşmek. Okkalı ama en şefkatlisinden tokatlar bunlar. Yemeye gönüllüyüz no problem :)

 Kendimi aşırı ciddiye alıp ama aslında gerçekten ciddiye almamak bir nevi. Yani yarattığım "kendim"in nevrozlarında debelenip kendimi tuzaklara düşürerek, etrafımı duvarlarla çevreleyerek, ayağıma çelmeler takarak özümde gerçeğimde olduğum "kendim" olmaya bir türlü yaklaşamamak. Ve bunun verdiği acıyı (çünkü aslında tek istediğim şey kendim olmak, kendimi gerçekleştirmek) başkalarından, olaylardan, durumlardan hatta kavramlardan çıkarmak. Halbuki tek istediğim kendim olmak ve bunu herkese göstermekti, bunun için adım atıp sorumluluk alıp eyleme geçmediğim her an gerçek "kendim"e ihanet ettim. Hâlâ da ediyorum, yılların meselesi malum içimizdeki o küçük çocuk annesine babasına kendini göstermek isteyen, takdir ve onay bekleyen... Bugünden sonrası için niyetim artık saklanmamak, görülür olmak, kendimi göstermekten/sunmaktan kaçmamak, kaçtığımda da kendimi yargılamamak, cezalandırmamak. İçimdeki gücün, ışığın parlamasına izin vermek ki herkesin parlamasına da alan açabileyim. Haydi hep beraber parlayalım!

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış