Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

İnsan Hakları Savunucusu Olmak

İnsan hakları savunucuları İdil Eser, Özlem Dalkıran, İlknur Üstün, Nalan Erkem, Nejat Taştan, Günal Kurşun, Veli Acu, Şeyhmuz Özbekli, Ali Garawi ve Peter Steudtner İstanbul, Büyükada’da eğitim toplantısında 5 Temmuz'da gözaltına alındı. On hak savunucusunun ne zaman, nasıl gözaltına alındığı ve nerede tutulduğu 6 Temmuz saat 14.30'a kadar açıklanmadı. Yedi gün gözaltı süresi verildi. Hak savunucusu on kişi gözaltına alınmalarının ardından iktidara yakın medya tarafından "suçlu", "ajan" ve "terörist" olarak gösterildi.

İnsan Hakları Savunucusu Olmak

İnsan hakları savunucusu olmak, her şeyden evvel vicdan işidir. Ayrım yapmadan, "o"nun hakkı "bu"nun fikri, gece gündüz demeden, çoğunlukla hayatlarından fedakarlık ederek vicdanlarının gösterdiği yolda yürürler. Aksini pek az gördüm. Fedakarlık ister, kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyleri, her yerde, zalimin yüzüne yüzüne söyleyebilmek, yazabilmek yürek ister. Korkmaz mı insan hakları savunucuları, korkar elbet; insan bu ülkede yaşayıp da korkmaz mı? Korkar, hem de çok korkar. Lakin, vicdanların korkuyu susturabildiği yerde başlar savunuculuk.

İnsan hakları savunuculuğunu seçmek zor iştir bu ülkede. Bir kere, kimseye "yaranamazsınız", biri bir diğerine eşit görmez ki kendini, en "haklı" kendini görür, oysa insan hakları savunucusu kime ihlal varsa onu gösterir, onu bağırır, onun yanında olur. Bu yüzdendir kimseye "yaranamaz" insan hakları savunucuları, esasen yalnızlardır, sandığınızdan, gördüğünüzden daha yalnızlardır; "biz bize"lik durumunu çok iyi bilirler... "40 kişiyiz birbirimizi iyi biliriz"dir insan hakları savunucularının durumu...

"... vicdanların korkuyu susturabildiği yerde başlar savunuculuk"

İnsan hakları savunuculuğu fedakarlık ister, büyük fedakarlık ister. Hele bu ülkede, her geçen gün daha fazla emek, zaman ister. İnsanın ömründen ister, çocuğunun tatillerinden ister, güzel günlerinden ister, özgürlüğünden ister insanın, ister de ister... Ama yine de umudu hiç yitirmemek ister, hep ayakta kalabilmek ister, dayanışmak ister; az olunsa da sımsıkı birbirine sarılarak göründüğünden bin kat güçlü kalabilmek ister. Adaleti istemek, sadece ve sadece, herkes için adalet olsun istemek zordur bu ülkede. Zordur, bu ülkedeki çok, pek çok şey gibi; çok zordur...

5 Temmuz Çarşamba günü, çoğu çok çok uzun zamandır canım ciğerim olan, o azdır dediğim "az"lığın içinde bana hep kocaman destek vermiş, can ciğer olmuş, dayanışmanın ne olduğunu öğrendiğim arkadaşlarımı, bu ülkenin insan hakları savunucularını ailelerine, yakınlarına, bizlere, dostlarına, avukatlarına bile haber vermeden gözaltına aldılar. Çok gerçeküstü geliyor değil mi; doğru düzgün haber bile alamıyoruz hala; gerçek ama; bu ülkenin gerçeği bu artık. Alışmıyoruz, kabul de etmiyoruz; ama biliyoruz ki gerçeği bu oldu ülkenin... Canım Özlem, canım İdil, canım Nalan, Günal, İlknur, Nejat, diğer arkadaşlar...

İyi insanlardır, çok çok iyi insanlar; bu zamanda eşine az rastlanır kadar iyi kalpli insanlardır... Kaç kişiye bunu diyebilirsiniz, bir düşünün?... Çok iyi kalpli, çok iyi kalpli insanlardır.

Arkadaşlarımızı serbest bırakın. Arkadaşlarımızı hemen serbest bırakın. Bu hukuksuzluğa, usulsüzlüğe, bu rezalete; yeter bu kötülüğe son verin.

Arkadaşlarımızı geri verin

Bu ülkenin, insanlığın ihtiyacı olan şey sizin korkunç kötülüğünüz değil, onların fedakarca, cesaretle savunduğu adalettir, iyiliktir, özgürlüktür, aydınlık yarınlardır.

Arkadaşlarımızı serbest bırakın! #insanhaklarisavunucularinadokunmayın

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış