41 Yaşındayım ve 42 Yıldır Transım!
Merhabalar, sanırım cevap bekleyen pek çok sorudan biri şu: Türkiye’de LGBT bireyleri ‘’anormal, hastalıklı’’ şeklinde etiketleyip ötekileştiren bakış açısı, sizce temelde nereden besleniyor?
Öykü Ay: Ataerkil bir toplumda yaşıyoruz öncelikle, bana kalırsa ötekileştirme noktasında bu çok önemli bir etken. Örneğin, ‘’erkek evlat’’a yüklenen özel bir anlam var, bir sevgi var çoğu toplum kesiminde. ‘’Erkek evladın’’ kadın olması düşüncesi bile korkunç onlar için. Bir de tabii hormonların nasıl çalıştığını bilmeyen, biyolojiden bihaber bir toplumdan söz ediyoruz. Bu bilinçsizlik de homofobiyi var eden önemli bir sebep. Ben örneğin 41 yaşındayım ve 42 yıldır transım; çünkü benim cinsel yönelimim aslında ana rahminde oluşuyor, ben bunu sonradan ‘’tercih’’ etmiyorum. İnsanlar bunun farkında değil maalesef... Bunun gibi pek çok faktör sıralayabiliriz...
Selay Su Selay: Ana-akım medyanın LGBT bireyleri yansıtma biçiminin, homofobiyi yaratmakta ve beslemekte iyi bir kaynak olduğunu düşünüyorum. Yıllardır toplumun bilinçaltına nakış nakış ‘’ hasta, sapık ‘’ olarak işlediler bizleri... Görünür oluşumuzu, hak arayışlarımızı bile böyle yansıttılar. Örneğin, bizler çoğu kez şiddete uğrayan tarafken, şiddet uygulayan taraf gibi yazılıp çizildik. Homofobiyi kökleştiren temel yapılardan biri de bu yüzden ana-akım medyadır. LGBT bireyler içerisinde trans kadınlar ataerkil baskı ve görünür oluşlarının etkisi ile, homofobiye en yoğun maruz kalan kesim belki de...
Bu bağlamda günlük hayatlarında nasıl zorluklarla karşı karşıya geliyorlar, eğitim-iş gibi yaşam alanlarında nasıl bir mağduriyet yaşıyorlar? Ve bu mağduriyetlerin giderilmesi adına beklentileriniz nelerdir ?
Öykü Ay: Bir kere her trans kadını seks işçisi, her seks işçisini de ‘’kolay para kazanan’’ olarak gören bir mantık var, bu yüzden herkesin üçe aldığını biz beşe alıyoruz. Bu mesela görünür bir örnek, bir de tabii ardı arkası kesilmeyen bir psikolojik baskı var; kendini beden dilinde açığa çıkaran... Kamu sektöründe, özel sektörde, kısacası iş hayatında cinsel kimliğimizden ötürü yer alamıyoruz. Ben iki üniversite mezunuyum, üç iş yeri açtım ve kapatmak zorunda kaldım. Çünkü işyerime gelen herkese kötü gözle bakıyorlar, rahat bırakmıyorlar. Ve sonuç olarak seks işçiliği yapıyorum, bunun sorumlusu ben miyim? Bu durumda bu benim tercihim mi ? Hayır. Sosyal güvencemiz bile yok. Beklentimiz devlet büyüklerinden vicdanlarını ve insanlıklarını açığa çıkarmalarıdır. Biz de insanız ve vatandaşız, ağaç kovuğundan çıkmadık.
Selay Su Selay: Ben bu soruyu başımdan geçen bir olayı kısaca anlatarak yanıtlamak istiyorum. Bir yılbaşı akşamı Ankara’da meşhur bir mekana eğlenmeye gitmek için evden çıktık. Mekana geldiğimizde içeri girmek için varolan uzun kuyruğa girdik, sıra bize geldiğinde ‘’Sizi içeri alamayız’’ dediler. ‘’ Neden?’’ dedik, ‘’Alamayız, üstelemeyin’’ dediler. Tartıştık. Emin olun bu tartışma basına yansısa ‘’travestiler olay çıkardı’’ şeklinde gerçekliğin tersyüz edilmiş bir hali olarak yansırdı. Sıradakilerin bizlere gülmesi ve ısrarla içeri almamaları nedeniyle gerisin geri dönmek zorunda kaldık.
Neden peki? Yaşam hakkımıza dahi saygı duyulmuyor, ötesi var mı? Kadın Örgütlerinin Kapılarını Aşındırdık Peki sizce demokratik sivil toplum kuruluşları, aydınlar, sanatçılar, toplumun duyarlı kesimleri, homofobiye karşı üstlenmeleri gereken görevi üstleniyorlar mı? Bu anlamda beklentileriniz nelerdir ?
Öykü Ay: Hayır tabii ki. Sözünü ettiğimiz kesimler bir sigara dumanının yol aldığı kadar yardımcı olabilselerdi bize, bugün belki de mücadelemiz çok daha farklı bir boyut kazanmış olurdu. Bize dayatılan bu yaşam koşullarında yaşamak yerine, evimizde oturur, belki eşimizle birer çay içerdik; sokaklarda ekmek kavgasına düşmek yerine...
Selay Su Selay: Kesinlikle mücadelemize yeterli bir destek yok, bakın biz yıllarca çeşitli kadın örgütlerinin kapılarını aşındırdık, biz de kadınız, biz de öldürülüyoruz, gelin anayasal taleplerimizi birlikte şekillendirelim, bu mücadeleyi birlikte verelim dedik. Çağrılarımız karşılıksız kaldı. Daha yeni yeni bu çağrılar biraz olsun ciddiye alınıyor. Oysa bu mücadele toplumun tümüne yayılması gereken bir mücadeledir. Çünkü LGBT bireylerin özgürleşmesi demek, Türkiye’de özgürleşmeyi bekleyen pek çok farklı kesimin özgürlük isteğine de bir önayak, bir dinamit olması demektir. Benim arka sokakta öldürüldüğüm bir toplumda, sen de özgür değilsin, çünkü bugün beni öldüren hastalıklı zihniyet, yarın senin yaşam tarzına da saldıracak. Bu böyledir. Bu mücadeleye toplumun tüm kesimleri bu yüzden omuz vermelidir.
Daha küçük bir birime, aileye dönecek olursak peki, klasik Türk aile yapısında heteroseksist geleneksel eğilimlerin baskın ve yoğun olduğunu söylememiz mümkün. LGBT bireyler bu tip bir yapısallık gösteren ailelerde, nasıl tepki ve sorunlarla yüz yüze geliyorlar ve LGBT ailelerine çocuklarına yaklaşımları konusunda neler önerirsiniz ?
Öykü Ay: Ben bunu kendi ailemden örnekle cevaplayayım, benim babam ciddi bir homofobik, transfobikti. TV’de Bülent Ersoy’u, Zeki Müren’i gördüğünde dahi dayanamazdı. Haliyle ben de gizli bir eşcinseldim. Ta ki İstanbul’a gelip seks işçisi olana dek... LGBT ailelerine önerim, çocuklarını iyi tanısınlar, onlara saygı ve sevgi göstersinler, baskı ve şiddet, çocuklarını kaybetmeleri dışında hiçbir sonuç doğurmaz ve işin sonu intihara kadar gidebilir.
Selay Su Selay: Benim ailem de yıllarca ana haberlerdeki, medyadaki homofobiden ve ‘travesti’ sözcüğüne yüklenen kötü anlamdan beslenerek var oldu tabii. Şunu unutmayın, insan dokunmadığı ve konuşmadığından korkar, burada o tipten bir korkuyu yarattılar bizler için ailelerde. Abim alkolikti, zarar veren bir tipti fakat ona sevgi gösteriyorlardı her şeye rağmen. Bense yalnızca cinsel kimliğimden ötürü evime giremiyordum. Aile ve toplum bizim varlığımızı suç olarak görüyor; bizi korku öznesi haline getiriyor. Herkes kendine ayna tutsun, bizler korkulacak insanlar değiliz. Ailelere önerim ise, çocuklarının yanlarında olmaları, onları kabullenip sahip çıkmalarıdır. Bizler Türkiye’nin doğusundan, batısından yüzlerce eşcinsel gencin telefonunu alıyoruz; ‘’Eve kilitleniyoruz, dövülüyoruz’’ şeklinde. Bunu yapmasınlar. Çocuklarını sevsinler, korusunlar.
Trans, Kürt, Alevi ve Kadın!
Öykü Hanım bu soruyu size sormak istiyorum, trans, başörtülü, Kürt ve Alevi bir kadınsınız. Oldukça renkli bir kimliğiniz var. Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz ?
Öykü Ay: Güzel bir soru, evet bir trans kadınım, aynı zamanda kendimi Müslüman Alevi ve Kürt olarak tanımlıyorum. Ama hepsinden öte ve önce ben bir insanım ve en öne bunu koyuyorum. Dayanışma ruhu taşıyan mücadeleci bir bireyim. Dediğim gibi, insan olmak misyonu hepsinden önemlidir...
Trans kadınların en büyük sorunlarından biri: nefret cinayetleri.. .Bu cinayetler üzerine konuşalım.
Öykü Ay: Birlikte olduğu bir trans kadını akabinde öldüren ‘’heteroseksüel olmak iddiasındaki’’ bir erkek, aslında bu yolla, kendi ‘’gizli homoseksüelliğine’’ duyduğu nefreti açığa vuruyor olabilir, burada homofobinin özel bir biçimini görüyoruz, bunu sohbet sırasında siz de söylemiştiniz, kesinlikle böyledir... Yaşamak istiyoruz dedik, sevgi şart değil ancak saygı bekliyoruz dedik, fakat öldürülmekle kalmıyoruz, ölülerimize bile saygı gösterilmiyor. Bakın yakın zamanda Tarlabaşı’nda nefret cinayetine kurban giden Gül ismindeki arkadaşımızın, ölü bedeninden dişleri sökülmüştü, bedenine çeşitli işkenceler yapılmıştı. Öldürmeyi ve yanında bunca korkunç şeyi yapmaya imkan verebilecek denli bir nefreti ne besliyor olabilir, bunu benim aklım almıyor, buradan soruyorum: Toplum kimden korkmalı, kim hastalıklı? Bir insanı bu şekilde öldüren mi yoksa öldürülen mi ? Biz yol kenarında ölü bir kuş görsek alır gömeriz, hayvanlarımız beş dakika aç kalsa buna üzülürüz, bunca merhametsizlik, bunca nefret nasıl var olabiliyor, bunu anlamakta inanın biz de güçlük çekiyoruz?
MÜCADELEMİZE OMUZ VERSİNLER
Öykü Hanım bireysel bir aktivist olarak mağduriyet içerisindeki LGBT bireyler için çeşitli çalışmalarınız oldu, onlardan , artı son olarak düzenlediğiniz yardım defilesinden söz ederek ve dileklerinizi alarak bitirelim isterim...
Öykü Ay: Biz ‘’Öykü Ay ve Melekleri’’ adıyla, kurumsallığın dışında ve sosyal medya üzerinden örgütlenerek, ilk kez Ramazan ayında ortaya çıktık. İstanbul’daki LGBT misafirhanesinin her türden ihtiyacını karşılamak için yardımlar topladık. Orada hasta, düşkün dostlarımız var. Onların ilaç teminine ve yaşam koşullarının düzeltilmesine katkı sağladık. Şehir şehir, ilçe ilçe gezerek zor durumdaki arkadaşlarımıza ulaştık, onları görünür kıldık. Son olarak konsept itibariyle Avrupa ve Türkiye’de bir ilk olan defilemizi düzenledik, ilk çünkü bu tip defilelerin daha önce yardım ve dayanışma amaçlı düzenlenmiş olanı yok. Buradan 30 bin lira gibi bir yardım geliri ve 80’e yakın satılıp paraya dönüştürülecek kostüm elde ettik. Başta podyumda yürüyen ve destek veren tüm kızlarımız olmak üzere emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz. Bizler yaşamak istiyoruz, insan gibi yaşamak istiyoruz, bu yüzden toplumdan mücadelemize omuz vermesini bekliyoruz. Nefrete inat, yaşasın hayat!
Yorumlar (0)