Bir Kasım ayı olduğunu hatırlıyorum, sanki sadece birkaç yıl önceydi. Gülten Akın’ı kaybedeli 9 yıl olmuş. Onu ve çocukluğumun is kokulu sokaklarını hatırlamıştım, ölüm haberini okuduğumda ve tekrar teşekkür etmiştim ona bu güzel anıların anısına...
Çocukluğumun 10 yıldan fazlası Seyranbağları’nda geçti. Seyranbağları ile şimdi Aktepe dedikleri semtin birleşim yeri gerçekten bağlarla kaplıydı. Aktepe bir yayla ve çayır görünümündeydi. Orada yaşayan ve çalışan büyükbaş hayvan sahipleri şehre bakraçlar içinde süt getirmek için Seyranbağları’ndan geçerdi. Seyranbağları da göçmenlerden kurulu bir semt idi.
Bir gün Gülten Akın’ın Seyran Destanı isimli kitabını okudum. Artık İstanbul’da bir yatılı okuldaydım. Kitap bir çok şey hatırlattı bana… Evlerin arka bahçelerinde gazoz kapaklarının içini çamurla doldurarak kuka oynayan yalınayak çocukları ve bu çocukların buz tutan dik sokaklarda naylon poşetlerin üzerinde kayarken attığı kahkahaları hatırladım. Azıcık daha büyüyen çocukların evlerin duvarlarını kaplayan siyasi sloganları, iyice büyüdüğünde ise ay sonunda komşusunun bir avuç da olsa yemeğine katmak için tuz istemesi gözlerimin önüne geldi. Bunların hepsine tanık olan ve dut ağacının dibinde sırtındaki yoğurt kaselerini yere indirerek dinlenen yoğurtçuya ikram edilen bir bardak suyun değerini şimdi anlıyorum…
Destanlarla Dolu Yaşamından Kesitler
Yozgat’ta doğar, babası yenilikçidir, dedesine düşkündür, yanında büyüyen ilk torun olduğundan dedesi de ona... Annesini kaybedince kardeşlerinin sorumluluğunu üstlenir ve Ankara’ya gelirler. İlkokula Sorgun’da başlar ve Ankara’da devam eder.
Dayılarından kalan sandık içindeki kitaplar ilgisini çeker. Öğretmeni Melek Hanım onun için ulaşılması hedeflenen örnek insandır. Ankara’da sırasıyla Atatürk Kız İlkokulu, Taşmektep ve Cebeci Ortaokulundan sonra Atatürk Anadolu Lisesini tamamlar. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydolur, hem çalışır hem de okur.
İlk şiiri Son Haber gazetesinde yayımlandığında, 18 yaşında bir genç kızdır. Ardından Hisar, Varlık, Yeditepe, Türk Dili ve Mülkiye gibi dergilerde şiirleri çıkar. Felsefeye ilgisinin başladığı 20’li yaşların başındaki evliliği ile ilk şiir kitabının yayımlanması aynı yıla denk gelir.
Gülten Akın 20’ye yakın şiir kitabıyla 10’dan fazla nitelikli edebiyat ödülünün sahibidir. 2004 yılında TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı “Onur Yazarı”dır.
Milliyet tarafından düzenlenen bir soruşturmada, Fazıl Hüsnü Dağlarca'dan sonra "Yaşayan en büyük Türk şairi" kabul edilir. 50’ye yakın şiiri bestelenir ve şiirleri 10’a yakın dile çevrilir. Bestelenen şiirleri arasında en fazla bilineni Deli Kızın Türküsü’dür.
Gezdiği ve yaşadığı yerlerdeki Anadolu öğretisi, Gülten Akın şiirindeki toplumu gözlemlemeyi temel alan bakış açısını oluşturur. Halkın yoksulluğu ve ezilmişliği konuları bu sayede ağır basmaya başlar. Yaşadığı yerlerde kadınlar için okuma yazma kursları düzenler ve davalarda gönüllü avukat olarak çalışır. Bu yüzden Alucra’da yaşadığı yıllarda evlerine bomba atılır. Yara almadan kurtulurlar.
Gülten Akın ve Ankara
Hem avukat hem öğretmen hem şair hem de beş çocuğun annesidir. Diğer bir Ankara sevdalısı olan Cemal Süreya ona “Ümmüşiir” adını verir. Şiirin anası anlamına gelen bu söz; anneliğini, şairliğini ve mücadelesini özetleyen unvandır.
Ankara’daki öğrencilik yıllarından sonra; Kumluca, Gevaş, Alucra, Haymana, Gerze, Saray ilçelerinde ve Kahramanmaraş'ta 15 yıldan fazla yaşar. 12 Mart sonrasında Ankara’ya döner. Ankara’da bir süre Türk Dil Kurumu Derleme ve Tarama Kolu’nda çalışır. Halkevlerinde görevler üstlenir. Ankara’nın toplumsal kitle örgütlerinde yer alır; İnsan Hakları Derneği ve Dil Derneği gibi kurumlarda kurucu ve yönetici olur.
1978 yılında emekliye ayrıldıktan sonraki yıl oğlu Murat’ın Ankara Mamak’taki tutukluluk süreci onu çok etkiler. Oğlu, bir soygunla bağlantılı bir Devrimci Yol Davası’nda yargılanır. Bu nedenle 42 Gün isimli şiir kitabında cezaevinde devam eden açlık grevini dile getirir.
Uzun bir şiirsel sessizlik sonrasında 1991 yılında Sevda Kalıcıdır kitabıyla birlikte yazın dünyasına dönen şair, Burhaniye ve Ankara arasında yaşamaya devam eder. Erdal Eren için yazdığı ve birçok kere bestelenen Büyü şiirini şöyle bitirir:
“….. Büyü de Büyüyüp onyedine geldiğinde Büyü de baban sana İdamlar alacak”
60 yıla yakın bir süre devam eden şiirle dolu hayatı, tiyatrolar ve şiirsel metinlerle pekişir. Birçok çağdaşı gibi yazını bireyselden toplumsala doğru evrilir. Ankara insanı onun için en güzel laboratuvardır. İnsan onun için hep en ön planda yer alır.
Folklorik dilini ve destansı dizelerini, Ankara gözlemleri ve tanıklıkları güçlendirir. Halk onun için önemlidir; halkın bakış açısı, alışkanlıkları ve yaşam biçimleri onun şiirinin kaynağıdır. Ekonomik sıkıntılar, siyasi sorunlar, iç göç olgusu, yoksulluk ve kent yaşamı bu kaynağın temelini oluşturur.
İlk dönem şiirleri sayılabilecek ilk üç şiir kitabında, yalnız bir genç kadın vardır. Sonradan halk şiiri tadında, toplum ve Ankara girer dizelerine. Anadolu’nun özeti olan Ankara insanının fakirliği ve garibanlığı, toplumsal sorunların içine girdikçe, son kitaplarında deneyimli bir bilgenin özlü sözlerine dönüşür. Küçük Kızın Türküsü isimli şiirinde şöyle seslenir:
“….. Başın dönerdi sabahları Her atılan bomba bir parça Yiyecek alır giderdi İkinci Dünya Savaşı sırtından geçti Unutacak mısın yüreğim …..
Özellikle şiire dair birikimini aktardığı; Şiiri Düzde Kuşatmak ve Şiir Üzerine Notlar isimli kitapları bu ustalığın en güzel belirtisidir. Bu sayede şiirin işlevi, biçimi, üslubu, değeri, gerçeklerle bağı ve dil yapısı hakkında değerlendirmelerini aktarma şansı bulur.
Şiirlerindeki önemli temalardan biri de kadındır. Onun kadınları güçlüdür ve mücadeleyi sever. İlk yıllarında Ankara’daki kadınları yalnızdır. Sonraki yıllarda özellikle Ankara’ya dönüşüyle birlikte, iç göç olgusu ile kent yaşamının zorluğunda pekişen kadının sorunları onun odak noktası haline gelir.
Yalnızlık şiirlerine en güzel örnekler; Yitikler Gecesi, Rüzgâr Saati ve Yorgun Sevi olabilir. Kadın bakış açısını en güzel yansıttığı şiirleri ise Kestim Kara Saçlarımı, Saklayan Kadınlar Şiiri ve Evdeki Kadın Şiiri’dir. Günümüzü de ışık tutan Biriken isimli şiiri ile onu analım.
“….. Her şey birikir Gösteren parmaklar, gören gözler Susan konuşan birikir Yargılarlar davasız dosyasız Silahsız sözcüksüz kansız kavgasız Dağ mı değil, ova mı Kent mi alan mı, değil Bir ülke insan birikir”
Ankara Haymana’da Hazine’nin top-raklarını zenginler paylaşır. Gül-ten Akın aynı zamanda Ha-zi-ne avukatıdır. Haymana’da “Millet Yapar” kampanyası başlatılır ve miting düzenlenir. Devam eden mücadelesinde ve sürgünlerle dolu hayatında, yeniden ev değiştirmek kaçınılmazdır. Haymana’nın topraksız köylüleri onu uğurlar. Uğurlar olsun Gülten Akın…
Yorumlar (0)