Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

KLASİK SİNEMA KUŞAĞINDAN: Stanley Kubrick'in

Kubrick’ in savaş karşıtı filmlerinden ilkidir. İnsanları sistemin kölesi yapmanın yöntemlerinden biri de ait olduğunuz vatanın savunulmaya ihtiyaç duyduğuna inandırılmanızdır. Böyle bir durumda bütün malınızı, mülkünüzü hatta canınızı tereddüt etmeden vermeye hazırsınızdır. Doğal yaşam alanınıza müdahale ediliyordur zira. Ancak kitlelere anlatılmayan ufak bir detay var ki; savaş sadece vatan savunması gibi kutsal bir amaca hizmet etmenin yanı sıra, aynı zamanda güçlü bir ekonomi kaldıracı, ego parlatıcı ve muktedirlere sorgusuz sualsiz yaşanacak büyük bir alan açan güçlü bir iktidar aracıdır.

KLASİK SİNEMA KUŞAĞINDAN: Stanley Kubrick'in

Güçlüler neden savaş sever?

Silah satışları artar, yıkılan kentlerin yenilenmesi inşaat sektörünü ve ekonomiyi canlandırır bu ve benzeri yeni kazanç kapıları ise çok iştah açıcıdır.

Yoksullar böyle dönemlerde sorgusuz sualsiz cepheye gider ve karın tokluğuna ölürler. Bu ölümlerin kutsallığını anlatan da bir sürü vaat vardır.

Film 1958 yılında çekilen, başrolünde Kirk Douglas’ın güçlü oyunculuğu ile devleşen, korku, savaş, polisiye ve kara mizah türlerinde farklı eserleri olan bir Stanley Kubrick yapımıdır.

Almanya ve Fransa 1914 yılında başladıkları 2 yıl süren savaşta; bu süre boyunca binlerce insan kaybetmelerine rağmen her iki ülkenin de önemli bir kazanımı yoktur ve başlangıçtaki sınırlar da kazanç ve kayıplar birkaç yüz metre arasında değişmektedir.

Cephede bir sürü genç insan ölürken ve neden öldüğünü de bilmezken komutanlar lüks karargâhlarında bir nevi iktidar sefahati içinde yiyip içip egolarını parlatmaktadırlar.

Fransız general savaşın herhangi bir ilerleme göstermemesinden rahatsız olan siyaset ve medya çevrelerinin ağızlarını kapayacak bir başarı hikâyesinin peşindedir. Bunun içinde Almanlar tarafından çok iyi savunulan ve uzunca bir süredir alınamayan bir tepenin alınmasını planlar. Bu görevi vermek istediği diğer general elindeki askeri birlikle bunun imkânsız olduğunu söylese de iyi bir terfi sözü alınca işe soyunur.

İlk işi cepheye gidip teftiş de bulunmak olur. Cephede dolaşırken askerlere rastgele sormaktadır;

Daha fazla Alman askeri öldürmeye hazır mısın asker? Bu soruyu coşkuyla “evet” diye yanıtlayanlara aferin hazırdır ama ya “hazır değilim” diyenlere ne olur? Korkak asker diğerlerinin motivasyonunu bozmasın diye aşağılanarak gönderilir/yok edilir.

Albay Dan (Kirk Douglas) itiraz eder. Fakat General hesaplarını yapmıştır. Kayıplar olacaktır tabi, askerlik bu; yan gelip yatma yeri değil, olur elbet. Hatta sayısal olarak da hesabını yapmıştır. Adamlarınınyarısının ölebileceğini ama kalan yarısı ile bu işi başarabileceklerini söyler. Ölen % 50 savaş zayiatı ise kalanlar ona yeni bir yıldız getirecektir.

Belli ki sonuç kaçınılmazdır ve saldırı başlar; Albayı izler kamera etrafta kan gövdeyi götürmektedir. Bir yanda birliğinin önünde, elinde bir beylik tabanca ilerlemeye çalışan idealist bir komutan, diğer yanda savaşın en şiddetli yanı. Sağında solunda ölerek boş bir çuval gibi yığılan insanlar. Onunla birlikte çıkan kimse kalmayınca geri döner siperlere. Her yer yaralı ve ölülerle doludur.

Karşı tarafın savunması güçlü, kayıp çok fazladır. Askerler siperlerden çıkmak istemez ve beklenen başarı da gelmez.

General çok öfkelenir ve siperden çıkmayan kendi askerlerine ateş açılmasını emreder. Buna rağmen istediği olmaz. Elbette bunun anlamı beklenen terfiyi alamamaktır.

İstediği olmayan muktedirlere kurbanlar gerekir. Emre itaat etmeyenler cezalandırılacaktır. Ama bu seçim neye göre yapılacaktır ve tabi daha da önemli soru ne yaparsan böyle bir seçim adaletli olacaktır. Adaletli bir seçim mümkün müdür böyle bir durumda? Seçilmek de/ ölmek de piyango, hatta orada hayatta kalmak da öyle.

Kendi içinde özel kuralları olan askeri yapılanma içindeki krizleri nasıl çözüyor? Hiyerarşik yapısında uyguladığı düz mantığı uygulayarak elbette. Örneğin birliklerden bir tanesinde ölecek kişi kura ile seçiliyor. Mahkeme Başkanı bunu "çok doğru bir yöntem, her zaman uygulanır" diyerek çok doğal karşılıyor.

Filmin üç farklı tarafı var.

Rütbeliler; onlar düzenin bozulmamasından yana oldukları için kuralların bozulmasının asla cezasız kalmamasından yana.

Erler; hiçbir şeyi sorgulama hakları olmadığı için direkt kurban pozisyonunda olanlar, kurbanlar.

İdealistler; Hak, hukuk, adalet ve eşitlik kavramlarına inanıyor ve ezilenlerin yanında durup da genelde de kaybedenlerdendir.

Üç kurban seçilir, görüntüde yargılanır ama aslında hüküm bellidir. Kurşuna dizilerek öldürülme.

Film mutlu sonla bitmez, tıpkı hayatta olduğu gibi. Bu bitişte komünist cadı avının yaşandığı Mc Carthy dönemindeki cesur çıkışlarıyla bilinen filmin başoyuncusu Kirk Douglas’ın da büyük etkisi olduğu söylenir.

Humphrey Cobb’un Paths of Glory romanından uyarlanan senaryo son derece sade ve net biçimde aktarılmıştır sinemaya. Muhteşem bir infaz sahnesi vardır. Cezalandırmanın hazzı ve ders verme tutkusu; kurban infazdan önce ölmüş olsa bile diriltmenin yollarını aramaktadır. Sedyede bilincini kaybetmiş olarak yatan asker bile infaz alanına getirilip kurşuna dizilir.

İki büyük dünya savaşı geçirmiştir insanlık. Ve binlerce de komşu savaşları yaşanmıştır. Kayıplar ve yaralar çok fazladır. Dünyanın her yerinde hala bu savaşların dumanları tütmektedir. Birikmiş ve anlatılması gereken büyük küçük bir sürü öyküsü vardır insanlığın, yaşananların bir daha yaşanmaması adına. Onca yazılan kitap, yüzlerce film yine de anlatamıyor insana savaşın korkunçluğunu, dehşetini ve dünya halkları hala savaşmak istiyor birbiriyle bitip tükenmeden. Ve analardan hala evlatlarını istiyorlar bu bitmeyen hırsları yüzünden.

Final o kadar güzeldir ki... Kimin çizdiği belli olmayan sınırların iki yakasındaki insanların en büyük bağlarından biri de yanık türküleridir. Ne için savaşırsa savaşsın herkesin içinde o şarkıların/türkülerin ezgileri vardır. Duyunca yüreğin titrer, biraz daha dinleyince ise iki damla yaş olur akar gider gözlerinden bütün öğretilmiş düşmanlıklara rağmen.

* Paths of Glory

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış