Zeynep Arıca: Öncelikle bize biraz çocukluğunuzdan ve çocukluğunuzun Ankarasından söz edebilir misiniz?
Korkut Boratav: Ben ilkokul, lise ve üniversiteyi Ankara'da okudum. Dört yıllık ortaokulu ise Kayseri'deki Talas Amerikan Okulu'nda yatılı olarak tamamladım. O dönemde de ara ve yaz tatillerinde Ankara'ya dönerdim. Ailenin yaşlıları (dede, anneanne ve babaanneler) İzmir ve İstanbul'da yaşarlardı; yaz tatillerinde bu iki kente, bazen de annem ve babamın kiraladığı yazlıklara giderdik.
Hamamönü, Erzurum Sokak'ta kiralık üç buçuk katlı bir apartmanda oturuyorduk. Bu binanın çevresi eski Ankara'yı temsil ettiği için sit alanı oldu. Bina kamulaştırılıp Hacettepe Üniversitesi'ne devredilmiş. Hâlâ bizim yaşadığımız biçimiyle (önce şoför lojmanı, sonra öğrenci yurdu olarak) kullanılıyor.
Kışları sert, bugünküne göre fazla soğuk bir kentti. Kalorifer yoktu; taşkömürü sobalarıyla ısınırdık. Görünüşü daha gösterişli (yağlı/parlak) olan linyit ucuzdu; ama makbul değildi, fazla duman çıkarır; çabuk yanardı, verimsizdi. Kışlık kömür (diyelim bir buçuk ton) kömür depolarından satın alınır; at arabasıyla eve getirilir, kırdırılır; ev içinde ve (bulunabildiği kadar dışarısındaki) bir kömürlükte saklanırdı.
İlkokul (1940'lı) yıllarımın Ankarasını Ulus, Yenişehir (Sıhhiye-Kızılay-Bakanlıklar), Cebeci, Hamamönü, Hacettepe, Samanpazarı ve (Kale'yi de içeren) Altındağ'dan ibaret derli toplu bir kent olarak hatırlarım. Her yere yürüyerek giderdik; ama şehir içi otobüs işletmesi de vardı. Etlik, Keçiören, Dikmen yarı kırsal semtlerdi; kent içinde sayılmazdı.
Zeynep Arıca.: Ankara'da 1950'li yıllarda öğrenci olmak nasıldı? Şimdi gözlemlediğiniz öğrenci hayatı hangi yönleriyle size farklı geliyor?
Korkut Boratav: İlkokulu evimizin olduğu Erzurum Sokak'ın hemen çıkışında (karşıda) yer alan (o zamanki adıyla) İnönü İlkokulu'nda, liseyi İtfaiye (o zamanki adıyla Hergele) Meydanı'ndaki Gazi Lisesi'nde okudum. Liseye evden galiba 15 dakikada giderdim. Ankara'da (o zaman "kolej" olarak bilinen TED hariç) üç lise vardı: İki erkek (Gazi, Atatürk) ve kız (Ankara Kız) liseleri... O yıllarda liselerde, İstanbul-Ankara'da kız-erkek ayrı; taşrada karma lise uygulaması vardı.
Gazi ve Atatürk liseleri arasında sıkı, bazen sert rekabet vardı. Özellikle futbol takımları arasında... Atatürk Lisesi, bize göre (Yenişehir'e yakın olduğu için) daha seçkin aile çocuklarının gittiği bir okuldu; bu özellik rekabete de yansırdı. Okul çıkışları Kız Lisesi'ne yürür; yaşıtımız kızlarla (genellikle başarısız) arkadaşlıklar kurmaya çalışırdık. Bu kızlarla birlikte olma fırsatı sadece 19 Mayıs gösterilerinin provalarında çıkardı. Bu provalar bu nedenle önem taşırdı.
Galiba 40 civarında öğrencili sınıflarda okurduk. Çarşamba ve Cumartesi yarım gün; diğerlerinde tam gün. Öğle yemeğini (tuhaftır ki) hatırlamıyorum. Lise öğretmenleri içinde (o tarihler itibarıyla) ünlü kişiler vardı. Edebiyat öğretmenlerimiz arasında Cahit Külebi, Enver Behnan Şapolyo, Yunus Kazım Köni gibi... Resim öğretmenlerimizden ikisi ünlü ressamlarımızdandı; şu anda adlarını hatırlamıyorum. İki öğretmenin (Matematikçi Maşuk ve Edebiyatçı Rahmi'nin) arada bir öğrencileri tokatladıkları bilinir.
"İlkokul (1940'lı) yıllarımın Ankarasını Ulus, Yenişehir (Sıhhiye-Kızılay-Bakanlıklar), Cebeci, Hamamönü, Hacettepe, Samanpazarı ve (Kale'yi de içeren) Altındağ'dan ibaret derli toplu bir kent olarak hatırlarım."
Zeynep Arıca: Gençlik yıllarınızda sıklıkla vakit geçirdiğiniz mekânlar nerelerdi?
Korkut Boratav: Ankara'da Dörtyol, Anafartalar, Ulus, Sıhhiye ve Kızılay'da beş sinema vardı. Onlara, Devlet Tiyatrosu'nun iki sahnesine giderdik. Gençlik Parkı gençlerin rağbet ettiği çok keyifli bir dinlenme, gezi mekânı idi. Atatürk Orman Çiftliği'ne (ve Hayvanat Bahçesi'ne) trenle gidilirdi. Lisenin son iki sınıfında "haytalık" da yapardık. Okuldan kaçıp Hergele Meydanı'ndaki kahvelerde tavla, Ulus'a yakın Üç Nal'da bilardo oynardık. Üniversite yıllarında klasik müzik konserlerini izlerdik. Örneğin David Oistrakh'ın Ankara'daki konserini kaçırmadım. Dil-Tarih'te hafta sonları bir gün verilen Üniversite Konserleri (şef Hikmet Şimşek) çok popülerdi.
Zeynep Arıca: Ankaralı olmayan pek çok insan için Ankara gri bir bürokrasi şehri olarak nitelendirilir. Peki Ankara sizin için ne ifade ediyor?
Korkut Boratav: Ankara hayatımla bütünleşmiştir; yaşadığım her semt, mahalle, benim için özeldir. Özümsememek, bu anlamda sevmemek mümkün değildir.
Zeynep Arıca: Ankara sizce yıllar içerisinde nasıl bir değişim gösterdi? Daha farklı ve belki de daha iyi bir şehirleşme nasıl gerçekleştirilebilirdi sizce?
Korkut Boratav: Sonraları, Ankara'ya iki semt eklendi: Yenimahalle ve Bahçelievler... Orta halli memur semtleri oldu. Kızılay, Çankaya (Köşk) ile birleşti; Kavaklıdere seçkin, kent burjuvazisinin itibar ettiği seçkin bir semt oldu. Yine de bu sınıfsal ayrışma, Yenişehir'in diğer uzantıları olan Küçükesat, Ayrancı, Dikmen uzantılarını kapsamaz; bunlar da Yenimahalle-Bahçelievler'in sosyolojik özelliklerini taşır.
Bir kentleşme politikası olarak değerlendirsem hata yaparım. Elbette kentsel rantlar, anarşik ve ölçüsüz bir gelişme biçimini beslemiştir. Buna rağmen derli-toplu bir kenttir. Sosyolojik farklılaşması çok katı olmayan memurlar, nitelikli beyaz yakalılar, profesyonel (hekim, avukat vb.) meslek sahipleri, benzer, birbirinden çok uzak olmayan semtlerde toplanmıştır. Randevu saatlerine (on beş dakikayı aşmayan gecikmeler içinde) uymak mümkündür. İstanbul'un tam aksine, akrabalar, eski arkadaşlar birbirleriyle sık görüşebilirler. Bu yüzden "yaşanabilir" bir kenttir. Kıymetini bilelim. Ama dış dünyadan bir dostunuz gelse, Hitit Müzesi vesilesi ile eski Ankara/Kale (ve "Oltu Kebap"), belki Anıtkabir dışında göstereceğiniz bir özgünlük taşımaz.
Yorumlar (0)