Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz
Cemal Süreya
Madalyonun Karanlık Yüzü
Özel Psikiyatri Kliniğindeki Haksız İşten Çıkarmalar
Ankara'daki özel bir psikiyatri merkezinde geçtiğimiz hafta yaşanan işten çıkartmaları ve takip eden süreci mağdurları Ceylan Nur Akgün, Başak Karagöz Okutan ve Övül Kozan ile konuşuyoruz.
Pınar Öğünç, korona günlerinde çalışmak zorunda olanların koşullarını anlattığı yazı dizisinde, 3 mayısta Gazete Duvar'da yayınlanan yazısında psikologların durumunu ele almıştı. Yazıda ruh sağlığı alanı çalışanlarının çoğunun zaten sağlık sisteminin özelleşmesiyle ağır olan şartlarının korona salgını ile ne kadar daha ağırlaştığı, uzmanların kendi deneyimlerinden aktarılıyordu. Sadece kar odaklı hale gelmiş sistemin, profesyonelleri nasıl mağdur, hizmet alanları da nasıl kalitesiz hizmete mahkum ettiği anlatılıyordu.
Yazının yayınlanmasının ve sosyal medyada paylaşılmasının hemen üzerine, Madalyon Psikiyatri Kliniğinin, 5 uzmanını gerekçe göstermeksizin işten çıkarttığını öğrendik.
Süreci işten çıkarılanların kendilerinden dinlemek için Ceylan Nur Akgün, Övül Kozan ve Başak Karagöz Okutan ile söyleştik.
Onur Mat: Merhaba, hoşgeldiniz. Geçtiğimiz hafta içerisinde Pınar Öğünç'ün yazısının yayınlanmasının hemen üzerine işten çıkartıldınız. Neler yaşandı bu süreçte? İşten çıkartılmanızı neye bağlıyorsunuz?
Başak Karagöz Okutan: İşten çıkarılma gerekçemizi hala bilmiyoruz çünkü henüz bize resmi bir tebligat yapılmadı. Pınar Öğünç'ün yazısını gördüğümde "Evet, burada anlatılanlara katılıyorum. Türkiyedeki durum bu." diyerek yazıyı kendi sosyal medya hesabımda paylaşmıştım. Kurum içerisinde bu yazıyla ilgili oldukça olumsuz bir atmosfer oluşmuş. Akabinde bir kısmımız gecenin 10'unda bir kısmımız sabah daha mesai başlamadan kurumdan arandık ve "işveren haklı fesih hakkını kullanarak iş akdinizi sona erdirmiştir" denildi. Artık işe gelmememiz gerektiği söylendi. Ben ısrarla sordum, gerekçeyi öğrenmek istedim. "İş etiğine aykırı davranışlar" denilerek geçiştirildi.
Eşyalarımızı toplamak için kuruma gittiğimizde, odalarımızı 2'şer 3'er güvenlik görevlisi nezaretinde boşalttık. Yıllarca çalıştığımız odalardan hırsız muamelesi görerek sürüldük.
Sonrasında günlerce tebligat bekledik. İlk aldığımız telefonun dışında bir açıklama yapılmadı, bir muhatabımız yoktu ne yazık ki. Biz de kanuni haklarımızı aramak üzere hukuki süreci başlattık.
Ancak e-devlet'ten öğrenebildik ki, işten çıkarılma gerekçemiz, avukatların "ahlaksızlık maddesi" dediği, işverenler için konulmuş, tazminatsız, gerekçesiz, tüm haklardan mahrum bırakarak işten çıkartmalara olanak veren bir maddeymiş.
OM: "Ahlaksızlık" denilince bunun içine yüz kızartıcı suçlar, hırsızlık, cinsel taciz gibi konular giriyor, değil mi?
BKO: Evet. Birkaç gün ben bunun yarattığı duygusal durumdan çıkamadım. Takip eden günlerde bize ulaşan - kurumun baskısı ve yanlış yönlendirmelerine rağmen ulaşmayı başaran demeliyim belki - iş arkadaşlarımızın, danışanlarımızın, meslek odalarının büyük desteğini aldık. Bu duygusal yükü hafifletmeye yardımcı oldu.
OM: Evet, arkanızda önemli bir destek oluştu. Türkiye Psikologlar Derneği'nin mesleki sorunlara dikkat çeken bir açıklaması oldu. Prim - performans sisteminin hem çalışanların hem hizmet alanların ne kadar aleyhine olduğunu, sistemin sadece kar odaklı hale geldiğinin belirtiyor, konuyu sağlık sektörünün genel sorunu olarak ortaya koyuyordu. Durumun iyileşmesi adına profesyonellerin, alanlarında yaşadıkları sıkıntıları paylaşmalarının hak olmanın ötesinde görevleri olduğu vurgulanıyordu yazıda. Bu konuda ne diyorsunuz? Bu mesleki sıkıntılar Korona salgını ile başlamadı sanırım.
Ceylan Nur Akgün: Bizim yaşadıklarımızda hem sağlık emekçileri hem de hastalar ve danışanlar için sağlık sisteminin ne kadar mağdur edici, sömürücü olduğu kristalleşti. Bizim çalıştığımız yer bir temsil sadece. Sağlık bir sektör olamaz olmamalı!
Sağlıkta dönüşüm politikaları, yıllanmış, kendi geleneklerini oluşturmuş hastanelerin teker teker kapatılıyor olmasıyla, çalışanlar da, oralara başvuranlar da birtakım zorluklara maruz kalıyor. Çember daralıyor, koşullar zorlaşıyor çalışanlar için. Sadece psikiyatri merkezlerinde değil, özel sağlık kuruluşlarında çalışan birçok personel için aynı durum geçerli. İş yükü artıyor. Performans ve prim sistemi sadece psikologlar için değil tüm sağlık personeli için geçerli.
İnsan sağlığı, hele ki insan akıl ve ruh sağlığı, değeri nicelikle, performansla ölçülebilecek bir şey değil. Bu sistem sağlığı ve insan bedenini alınıp satılan, ölçülüp biçilen bir meta haline getiriyor. Sağlık alanı içine karlılık hesapları, kar / zarar analizleri girmemeli. Bizde mesela, gördüğünüz danışan sayısıyla ölçülen performans, verdiğimiz hizmetin kalitesini düşürüyor. Sağlık alanında tamamen piyasaya entegre olan bir sürece doğru frensiz bir şekilde yokuş aşağı gidiyoruz. Böyle bir çalışma sistemi insani bakıştan yoksun, "hasta yoktur hastalık vardır" anlayışına doğru evriliyor. Terapi süreci insan odaklı olmaktan çıkıyor, hastalıklara, tanılara indirgeniyor. Hal böyle olunca da bizim emeğimiz, psikoterapinin bizatihi kendisi değersizleşiyor. Bizim mücadelemiz en başta çalışma ilkelerimizi ve etik değerlerimizi yitirmemeye yönelik.
Yıllardır koşullar çok zor. Aslında benim tanıdığım çoğu sağlık çalışanı, var olan koşullarda gerçekten canla başla çalışıyorlar. Fakat sistem zorladıkça, çember daraldıkça giderek içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Koşullar size hep daha çok kar etmeye zorladıkça sistemin içinde sıkışıyorsunuz ve çare kalmayınca bizim gibi isyan ediyorsunuz. Toplumsal kriz zamanlarında yürümeyen işler, çatlaklar, çürümeler iyice belirgin hale geliyor. Pandemi yıllardır çatlayarak ilerleyen fayın yarılmasına neden oldu.
Bizim paylaştığımız yazı da bunları anlatıyordu nihayetinde. Beğendim, onayladım, paylaştım. Bu benim eleştiri hakkımdır, ifade özgürlüğümdür. Eleştiriye tahammül edemeyen bir zihinsel yapı, tek kelime açıklama yapmadan ve bize bir şey sormadan bir gerekçe bile belirtmeye zahmet etmeden, "işinize son verdik" dedi. Bu kadar üstten bakan, bu kadar kendine güvenen bir ruh hali çok sağlıklı değil en başta. Kendilerini derebeyi ve bizleri de onların serfi sanıyorlar herhalde. Bu kadar hakka, hukuka, usule, adaba ama en çok da insaniyete uzak bu tavır bin yıl geride kalmış köhne, çürümüş feodal bir zihnin tecessümüdür diye düşünüyorum. Bu davranışı özellikle bir psikiyatri kurumuna ve o kurumun başındaki psikiyatriste, temsil ettiği değerlere hiç yakıştıramadım. Neresinden baksan dökülen neresinden baksan pespaye hiçbir mantıklı açıklaması olmayan şuursuzca bir tavır.
OM: Kurumun duruma ilişkin yayınladığı bir yazı oldu. Orada iddialara değinilmiyor, ihanetten bahsediliyor, eleştiride bulunan ve bu düşünceleri paylaşanlar hainlikle suçlanıyordu. Eleştiriler çok daha yapıcı bir açıdan ele alınamaz mıydı?
Övül Kozan: Gerçeklerden, olanlarla yüzleşmekten kaçtılar. Bunu sorgulayan insanlar ötekileştirildi. Söz hakkımızın, itiraz hakkımızın olması kabul edilemedi.
Ben her zaman şunu söylüyorum, biz 5 meslektaşı Madalyon bir araya getirdi. Bizi bir mağduriyete maruz bıraktılar, beklemediğimiz bir şekilde...
Bunu varsayıyoruz, çünkü bize yapılmış bir açıklama hala yok. Çok uzun yıllar biz bu kuruma emek verdik. Hepimizin o kurumda yaklaşık 10'ar yıllık geçmişi var. Bu kadar emeğimizin olduğu bir kurumda, her şeyden önce insani olarak, arkamızdan bizi hainlikle suçlamadan önce bizi karşısına alıp konuşması gerekirdi. Bize sormaları gerekiyordu. Sanki meslektaşlarımıza ya da mesleğimize karşı bir tavır almışız gibi suçlandık ve cezalandırıldık.
Halbuki süreç böyle değil. Pandemi sürecinde etkisiz bırakıldık. Bizim eleştirimiz, bu süreçte uygulamaların doğru olmayışınaydı. Arka planda bütün personel var güçleriyle çalışarak çok güzel işler yapıyor. Ailemizde de bazı şeyleri eleştirebiliriz, ama yayınlanan yazıda bahsedilenleri konuşmak yerine bizi ötekileştirdiler.
OM: İş arkadaşlarınızdan büyük destek gördünüz. Kurumun kurucularından Prof. Cengiz Güleç de dahil, durumunuzu ve kurumun tavrını protesto eden ve size desteğini açıklayarak istifa edenler oldu. Bununla ilgili söylemek istediğiniz birşey var mi? Bundan sonrasını nasıl görüyorsunuz?
CNA: Bundan sonrası bizim hak arama mücadelemiz olacak açıkçası. Umarım bizim sürecimiz psikologların meslek yasalarının olmayışına dair biraz dikkat çeker. Bizim bir meslek yasamız ve bir meslek odamız olmadığı sürece güvenceli çalışamayacağız ve mesleki haklarımızdan yoksun kalacağız. Sağlıkta dönüşüm ve tamamen piyasaya tabi olmuş bir sağlık sisteminin kendisi zaten sorunluyken bir de böyle bir sistemin içinde meslek yasanız olmadan barınmaya çalışınca birdenbire haklarınız gasp edilebiliyor.
Yaşadıklarımızın benzerlerini birçok meslektaşımız yaşıyor. Alanda kendi kliniklerini açanlar da, büyük kliniklerde çalışanlar da güvencesiz hissediyor. Türk Psikologlar Derneği ve Ankara Tabip Odası ve TODAP başta olmak meslek örgütleri ve stk'Ların bize destek vermesi ve dayanışma içinde olmamız bugünlerde bize en iyi gelen şeydi sanırım. Mücadele güzel ama dayanışmayla mücadele daha da güzel. Hep dediğimiz gibi kararlı bir irade ve umutla mücadelemizi vereceğiz.
Bir de şunu farkettim. İnsan nereden yaralanırsa oraya sarılıyormuş. Mağduriyetler kimliğinize sarılmanıza sebep oluyor. Bu deneyimin içinden geçerken dezavantajlı grupları çok daha iyi anladığımı hissettim. Hiçbir zaman ilk önce "ben psikoloğum" diye kendimi tanımlamazdım. Şu an ismimi sorana önce "ben psikoloğum" deme ihtiyaci duyuyorum. Böyle bir hayra vesile oldu, mesleğime çok daha şevkle ve aşkla bağlandım diyebilirim bu süreçte.
OM: Umarım en kısa zamanda mücadeleniz başarıya ulaşır, siz elinizden alınan haklarınıza, mesleğiniz de yasasına kavuşur. Katıldığınız ve paylaştığınız için çok teşekkürler.
Yorumlar (0)