CIA bizim gibi ülkelerde sosyalist devrimler olmaması için halkın değerlerine ve de ciğerlerine dokunacak ne varsa malzeme yapmaktan çekinmemiştir. Bunun için ciddi bütçeler ayırmış, meyvelerini de toplamaya devam etmektedir. 1950’lilerde de Komünizm tehdidine karşı kendi ülkesinde de aydınlardan tutun, sinema oyuncularına kadar birçok kimseyi hapislere attı. Artık sömürmek için gözünü diktiği ülkelerde organize ettiği darbe, katliam, gizli operasyonun haddi hesabı yoktu. Özellikle Müslüman ülkelerde halkın genel olarak din, namus, vatan gibi hassasiyetleri üzerine binlerce yalanla süslenmiş propagandalarla sosyalistleri karaladı, halkın gözünden düşürmek için atmadık iftira bırakmadı.
Bu yalanları halk yıllar geçtikçe çözdü ancak işişten geçmişti. Tüm attığı iftiraların aslında kapitalizmle sübuta erdiğinişahsen yaşayıp gördü, görüyor halklar bir bir… Ancak içlerinden bir tanesi neredeyse genetiğine işledi ki üç kuruş bulup rahata erenin rüyasına bile komünizm girip elindeki üç kuruşa gözünü diktiğini sandı. Ülkemiz gelişmemiş sanayisinin yanında tam da bir küçük esnaf cennetiyken mülkiyetin en tatlısı bu alanda var oldu. Az bir iş yapıp başını sokacak bir evi, arabası, bir iki daire, biraz birikmiş para bu kesime birkaç yıllık güvence verince, kapitalizmin ve onun “nimetleri”nin yegane savunucusu bu kesim olup çıkıverdi. Boşuna dememişlerdi; devrim olursa elindeki mülkünü alacaklardı!..
O zaman sosyalistlerin ezilmesi için ne yapılsa yeriydi ve bu fanatizmin küçük esnafın damarlarında akışının verdiği heyecanla Ali İsmail Korkmaz’ın kafasına inen her odun, her tekme gücünü bu tarihsel bilinç çarpılmasından alıyordu. Ali İsmail Korkmaz’ın tek kişi olması onların it sürüsü gibi başına üreleşmelerinin bir ayıp yanı yoktu onlara göre!.. Teke teklik filmlerde ve yiğitlik destanlarında anlatılırdı. Yere düşene vurulmayacağı da olsa olsa fakirlerin dostu olan sinema filmlerindeki baş kahramanın sevimli görünmesi için yazılmış bir oyunculuk ilkesi olabilirdi onlar için. Onlar Ali İsmail Korkmaz’ın başını ezerken aslında komünizmin başını eziyorlardı. Ezmesinler de ne yapsınlardı. Yarın bunlar güçlenir ellerindeki dükkanı alırdı! Hem vatanı hem de fırını kurtarmış oluyorlardı! Öyle bir kişiye beş kişi, sonra da kamera kayıtlarını silmek yiğitliklerine yiğitlik katmış mıdır bilinmez… Lakin bu çocuğu biz öldürdük diye göğüslerini gererek gezemeyecekleri aşikar. Ancak biraz hapis yatıp, siyah takımları giyip çek senet işiyle iştigal edebilecekleri de ihtimal dahilinde…
Bu insan olmama hallerinin bir çok örneğini memleketim sayısız örnekle gördü elbette. Ancak küçük esnafın komünizm korkusunun tedavisi pek kolay görünmüyor. Biri çıkıp onlara “Yahu bunların kimsenin yaşam standardını aşağı çekmek gibi bir dertleri yok, olsa olsa başkalarının da yaşam standardını sizin seviyenize çekmek olabilir” dese de bu günden yarına düzelme beklemek safık olur. Tabi asıl onları böyle işleyen uluslararası tekellerin onlara acımayacağını, ekonomik krizlerde asıl kendilerinin felaket sonuçları yaşadıklarını kendilerinin bilmesi beklenmekle beraber, bu düzelmenin bu günden yarına gerçekleşmesi pek mümkün görünmemektedir.
Bu hastalığın çaresi bilinç ve gerçeklerdir. Yoksulların ve öğrencilerin küçük esnaf batırdığı görülmemiştir. Ancak büyük market ve alışveriş merkezlerinin küçük esnafın canına okuduğunu herkes bilir, görür ve yaşar. Yoksa günden güne işleri zorlaşan küçük esnafın kârını elinden alan Ali İsmail Korkmaz değildir. Bu kapitalizm adamı hem soyup soğana çevirir, hem katil eder. Sonra her gün 19 yaşında bir çocuğun cesediyle uyursunuz. Kahraman mı oldunuz yoksa boğazınıza kadar pisliğe mi battınız ayırt edemezsiniz bile…
Yorumlar (0)