Zaten bu biliniyordu da, ancak kamuoyu tarafından bir türlü kabul edilmek istenmedi. Marx “insanlık önüne çözebileceği sorunları koyar” diyor ve şöyle devam ediyor: “çünkü yakından bakıldığında, her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi, ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi koşulların mevcut olduğu ya da gelişmekte bulunduğu yerde ortaya çıkar.” İki gün önce İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla ortaya çıkan ve eleştirilerinin azımsanmayacak bir kısmının CHP’ye yöneldiği eylemleri bu bağlamda okumak gerekiyor.
Düzen siyasetine ayar veren eylemciler
Bir ideal ortamda siyasetçi sorunu tespit eden ve çözmek için en radikal çözüm setlerini ortaya koyan tipolojisidir. Ancak CHP’nin uzunca bir süredir sorun çözmekten çok sorunun bizatihi kendisi olduğu, kendisini tartıştırdığı ve buradan kendisini idealize ettiği tuhaf bir siyasal ortamdayız. Bütün bunlar olunca eylemciler CHP’yi hizaya çekmeyi kendilerine görev biliyorlar. Yönetici elitlere sözle ateş ediliyor, genel başkanlara yüksek sesle slogan atılıyor, partiye belediye başkan adayı belirleten entelektüellerin elinden megafonlar alınıyor. Çünkü eylemciler için siyasetçi bir süredir, kuralları ve sınırları belirli bir alan içerisinde düzeni riske sokacak hareketleri sönümlendirmekle görevli bir tipoloji. Bu eleştiriyi yaparken haksız da sayılmazlar. İmamoğlu’nun diplomasının iptal edildiği günün akşamında CHP’li bir yönetici sandığı işaret ediyor; gözaltına alındıktan birkaç saat sonra başka bir yönetici doların yükselişini ve fakirleştiğimizi anlatıyordu.
Bütün bunlar işgal edilmeye çalışılan akademide düzenin pratikleriyle sorunu olacak şekilde kuşatılan eylemcileri rahatsız ediyor. Eylemlerin ortaya çıkmasının esas nedeni bu rahatsızlığın büyümesi. Marx’ın tarif ettiği gibi eylemciler önlerine çözebilecekleri bir sorunu koyuyor.
Kılıçdaroğlu’nun bir türlü mağdur olamaması
Uzun süredir tarif edilen mağduriyet siyaseti AKP tarafından CHP’ye satılmıştı.
Erdoğan hiç mağdur olmadı. Tam tersine bütün bir siyasi kariyeri boyunca sistemli şekilde bir güç gösterisine soyundu. Dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, onu siyaseten düzlüğe çıkardığında dahi televizyon ekranlarında herkesin bir teşekkür beklediği aşamada “bunun bir lütuf olmadığını” söyleyiverdi örneğin. Buna benzer yüzlerce örnekle bir siyasi iklim inşa etti.
Sonraki yıllarda mağduriyet siyasetini CHP’ye tarif ettiler. Eğer bu tez doğruysa Kılıçdaroğlu’nun adaylık süresince başına gelenler onu mağdur edecek, muhtelemen seçimi 20 puan farkla kazanacaktı. Öyle olmadı, çünkü mağduriyet siyaseti hiçbir siyasal düzlemde çalışmıyordu. Bu çok açık bir kumpastı.
Dün akşam Özgür Özel kürsüye çıkana kadar bu kumpas devam etti. CHP üyelerinde ve seçmenlerde “İmamoğlu’na dokunurlarsa seçimi kazanır” beklentisi bunun nasıl kodifiye edileceğinin sorusunun cevabını bir türlü doğurmadı. Sahi, İmamoğlu’nun adı oy pusulasına yazılamazsa nasıl seçim kazanacaktı?
Erdoğan’ın bildiğini eylemciler de biliyor
İki gündür süren eylemler CHP’ye açık bir mesaj veriyor artık: Mağduriyet diye bir şey yok. Güç gösterisine soyun. Üstelik bu güç gösterisi CHP’nin dinamiklerine de çok uygun. Cumhuriyet kurmuş, kurumlarını ve yasalarını yaratmış, özgür seçimleri getirmiş bir parti bütün bunları mağduriyetle inşa etmiş olamaz herhalde. Bunu bir güç gösterisiyle yapmış olmalı. Erdoğan bunu bildiği için güç gösterisini hiçbir zaman CHP’ye bırakmadı. CHP’nin bugüne kadar başardıklarını kötücül göstermeye özel bir çaba harcadı. Ama Erdoğan’ın bildiğini eylemciler de biliyordu. O yüzden bir yol gösterdiler.
CHP o yoldan yürüyecek, bir güç gösterisine soyunacak mı? Yoksa hedefine eylemlerin kendisini mi koyacak? Göreceğiz.
Yorumlar (0)