Müzik Okumaları - 3  ‘Kırksabır’ • SO Duo

Müzik Okumaları - 3 ‘Kırksabır’ • SO Duo

Türkiye’de halk müziği dediğimizde geçmişe, başka bir dünyaya ait bir şeyden bahsediyoruz sanki. Tekrar tekrar geri dönerek dinlenilen, yeniden yorumlanan (bazen yeni enstrümanlarla), muhafaza edilmesi gereken kemikleşmiş bir repertuvar geliyor aklımıza. Amerika’da, bir karşılaştırma yapılacaksa eğer, durum böyle değil halbuki. Folk—özellikle indie-folk—buralarda tüm canlılığı ile yeşermeye devam ediyor. Folklora, kırsala, modern öncesine hapsolmamış.

SO Duo, folk’un Türkiye’de de nefes aldığını bana hatırlatan grup. Sumru Ağıryürüyen ve Orçun Baştürk’ün farklı müzik türlerindeki ilgi ve deneyimlerini, söz ve müziklerini çoğunlukla kendi yazdıkları şarkılarda birleştirdikleri beste odaklı bir proje. SO Duo’ya folk niteliği kazandıranın iki temel unsur olduğunu düşünüyorum; müzik stillerindeki belirgin sadelik ve bireyselcilikten uzak, kolektif bir bilinci baz alan (ve asla belli bir edebi içerikten ödün vermeyen nitelikteki) şarkı sözleri.

“Kırksabır”, So Duo’nun izolasyon günlerinde besteleyip Bilgi Music Label tarafından 2020 yılında yayımlanan dört parçalık kısaçalarının adı. İlk albümleri “Ay Ana” ve klasik Hindu müziği ve bansuri ustası Steve Gorn ile yaptıkları üç parçalık kısaçalar “The Light”ın (2019) ardından imza attıkları üçüncü iş bu. Kırksabır’da (Baştürk’ün çaldığı) geleneksel bir Gürcistan telli çalgısı olan panduri’yi duymaya devam ettiğimiz gibi, elektronik tını ve yapıların hiç olmadığı kadar ön plana çıktığını görüyoruz.

Kısaçalarların güzel yanı, az sayıdaki parçayı iyi bir şekilde özümseyebilmek, aralarındaki bağlantılar, sıralanışlarının oluşturduğu çerçeve (ya da anlatı) hakkında düşünmek için size fırsat sunması. Kırksabır’ın içinde yer alan dört şarkı, ses dünyaları ve duyguları bakımından birbirinden çok farklı. Ancak her biri bugüne ait; ayrı ayrı bugünün dünyasının his ve düşüncelerinden parçalar taşıyorlar.

Albümü açan “Arka Bahçe”, bekleme üzerine durağan, ninnimsi bir şarkı. (Ağaçlar bekliyor, üryan /Kuşları değil baharı bekliyor.) Bekleme, izolasyon günlerinin de temel modlarından biri. Müzik bu modu etkili bir şekilde yansıtıyor; çevreleyen, ambiyant ses duvarları, Baştürk’ün statik, ajitasyonsuz panduri arpejleri, gecenin sona ermediğini hatırlatan uğulamalar ve Sağıryürüyen’in yatıştırıcı, hipnotik ses tonu…

Bunu takip eden, bir Fuzuli gazelinin iki beyiti kullanılarak bestelenmiş “Fuzuli” adlı parça: sözleri ümitsiz ve  karamsar ancak müziği karşı konulmaz bir şekilde çekici ve baştan çıkarıcı. Fuzuli’nin insanlığın geldiği umutsuz noktayı tasviri bugün için de geçerli:

Dost bî-pervâ felek bî-rahm ü devran bî-sükûn 
Derd çok hem-derd yok düşmen kavî tâli’ zebûn

Şâhid-i maksad nevâ-yi çeng tek perde-nişîn
Sâgar-i işret habâb-i sâf-i sahbâ tek nigûn

(Dost ilgisiz, felek merhametsiz, dünya sükûnetsiz
Dert çok, dert ortağı yok, düşman güçlü, talih zayıf

Maksadımın şahidi çengin nağmesi gibi perde arkasında
İçki kadehi, şarabın saf kabarcığı gibi ters)

Üçüncü sırada gelen “Bir büyük sükûn”, sözlerini Paul Valéry’nin “Nergis Konuşuyor”unun bir beyitinden alan, çelişki üzerine kurulu bir şarkı. Şarkının sözleri (Bir büyük sükûn dinler beni / Umudu dinlediğim yerden.) umut ve sükunetten bahsetse de, müziği sonu gelmeyen gergin loop’lar ve çözüme ermeyen disonant tınılar oluşturuyor. (Sükun bir boşluğu, cevapsızlığı temsil ediyor olabilir mi?)

Albümün son parçası “Işığa Dönüyoruz”da ise, içinde bulunduğumuz dönemin bir başka duygu hali beliriyor: Değişim arzusu ve tüm yaşananların bizi daha iyi bir geleceğe götüreceğine dair beslediğimiz o naif umut: Bir şeyler değişiyor, seziyorum / Karanlık koyulaştıkça ışığa dönüyoruz. 

Endişe, ümitsizlik, umut, bekleyiş… Bir bütün olarak bakıldığında Kırksabır'ı, bugünün çelişkili ve çoklu duygu hallerinin panoramik bir resmini sunan bir albüm olarak okumak mümkün sanırım.

Yazar Aylin Yılmaz
  • Paylaş