Ankara’da çıkartılan şiir dergilerinin bolluğunu biliyoruz. Arif Payaslı’dan önce ve sonra, birçok “Mülkiyeli” şair olduğunu biliyoruz. Şairleri bilmek, hele hangisinin Ankaralı olduğunu, Ankara’yı sevdiğini bilmek daha da zordur. Ve son yıllarda Ankara birçok genç edebiyatçı yetiştirdi. Yine de, Ankara’yı Nazlı Eray gibi seven, ya yoktur, ya da çok azdır. 20 Nisan 2019 Pazar günü, Birgün Gazetesi’nde Öykü Özfırat’ın yazdığına göre, Eray’a “Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı’nca düzenlenen 30. Ankara Uluslararası Film Festivali tarafından, ‘Sanat Çınarı Ödülü’ verilmiş.
Eray ödülü alması hakkında, Özfırat’ın ‘Sinemacıların bir edebiyatçıya ödül vermesi çok hoşuma gitti’ başlığıyla yazdığı yazı, çok ilginç: Eray diyor ki: “Ankara’dayken pat diye bir telefon geliyor, ben bir sebzecideyim, avokadolara bakıyorum. Ödülü kazandınız diyorlar. İşte ben bunu seviyorum. (…) Sinemacıların bir edebiyatçıya ödül vermesi enteresan, o da hoşuma gitti.” Ama ödülü kimden almış? Onu da şöyle anlatıyor: “Farabi Sokak’ta onlara komşu yaşamışım. Evin arka bahçesinden bir takım çalışan insanlar görürdüm gece gündüz. (…) Bu ödül bana o güzel zakkumlu, şakayıklı, laleli ve menekşeli arka bahçeden gelmiş bir ödül.” Nazlı Eray “Ankara da sevilecek bir yer mi?” demez. Öylesine sevebilir Ankara’yı. Başka kentleri, Bodrum’u da sevebilir.
Ama bilirsiniz ki, Ankara’nın yeri bir başkadır Nazlı Eray’ın gözünde… Aynı yazıda, Nazlı Eray, Ankara hakkındaki düşüncelerini de anlatıyor. Özfırat’ın yazısından alıntılıyorum: “Ankara’yı yazdığım, Ankara’yı tanıttığım, Ankaralı bir yazar olduğum için, Ankara’da yaşadığım ve satırlarımda Ankara’yı dile getirdiğim için, (Sanat Çınarı Ödülü’nün) bana verilmiş bir ödül olduğu için, bu şehirle daha da bir bütünleştim. Bu bana Ankara’nın aslında bir armağanı. İstanbul’u çok seviyorum. İstanbulluyum. Ailem İstanbul’da. Fakat Ankara’da yaşamayı seçtim. Çok genç yaşta Ankara’ya geldim, bir gece treniyle. Tuhaf bir öyküm var. Bir hafta için geldiğim Ankara’da 40 yıl kaldım.
Bütün hayatımdaki olaylar Ankara’da oldu. Güzel olaylar, değişik olaylar, beni buraya bağlayan olaylar. Onun için bu kara kuru kent beni kendine kelepçeledi, hapsetti. Ben hep İstanbul’a kaçarım. İzmir’e, Mardin’e, New York’a kaçarım. Ama benim tekrar dönüş yerim, hangarım Ankara’dır. Tutkulu bir kız kurusu gibi beni bırakmaz, kollarını boynuma dolar. Bu bozkırın bana verdiği en güzel şey, bir demli çay, bir simit o bozkırın görünüşü, sonsuz Ankara’nın o Hüseyin Gazi tepeleri ve dünya kadar güzel insan…”
Ankara’da düzenlenen bir film festivalinin/ sinemacıların, bir edebiyatçıya, hele Nazlı Eray gibi bir edebiyatçıya “Sanat Çınarı” ödülü vermesine, bütün Ankaralılar sevinmez mi? Kuşkusuz sevinir. Ödülü de, Ankara Uluslararası Film Festivali’ni de, Nazlı Eray’ı da, kutluyoruz. Çok seviniyoruz işte…
Yorumlar (0)