TMMOB Şehir Plancıları Odası (ŞPO) Ankara Şubesi Saraçoğlu Mahallesinde olan biteni hem hukuki hem siyasi hem de toplumsal zeminde takip ediyor. Dolayısıyla eğrisiyle doğrusuyla ne olup bittiğini en net anlatabilecek olanlar onlardır dedik ve ŞPO Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Dursunüstün ile Saraçoğlu Mahallesinde olan biteni konuşmak üzere sözleştik, bir dokunduk bin ah işittik.
Solfasol: Saraçoğlu'nda ne oluyor, siz nasıl görüyorsunuz olan biteni?
Ömer Dursunüstün: Sürekli olarak, Bakanlık düzeyinde hatta Bakanlıkların bir arada bir reklama girişmesi, burada büyük bir yatırım olduğunu, büyük bir rant değerinin olduğunu zaten tek başına gösteriyor. Büyükşehir belediyesinden ilçe belediyesine kadar, Bakanlıklar, TOKİ, Emlak Konut gibi tüm kurumlar şu an ulusal yayınlarda reklam vermeye başladılar. Öncelikle buradaki rant ve bundan faydalanacak grupla ilişkili olduklarını anlayabiliyoruz buradan.
Diğer taraftan bir katılımcı süreç olmaksızın, sadece bu birlikteliği, katılımcı olmayan, sadece sunumdan sunuma, son el ele sıkıştıkları fotoğrafta görebiliyoruz. Çok kapalı, şeffaf olmayan süreçler.
Görselleri ve animasyonu yapılan, alandaki görseller de aslında doğrudan planı yansıtmayan, hem yürürlükte olan hem hukuki süreci devam eden hem de koruma kurulundan onayını almış planları doğrudan karşılamayan görselleştirmeler.
Koruma Kurulunun onayladığı planda, değerlendirme kısmı, burası bir kentsel sit alanı değilmiş gibi "yapıların dış cephesine bir müdahalede bulunmuyorsa, üstüne gelen her şeyi onaylar" bir karar. Koruma Kurulu'nun onayladığı maddelerin arasında, aslında doğrudan koruma kurulunun da gündemi olması gereken maddeler, belirsiz bırakılmış.
Örneğin her ne kadar projenin bazı kısımlarının değiştirildiği gündeme getirilse de, hala tüm parseller altında yeraltı otoparkı yapma ihtimalleri var. Öyle bir yapılaşma koşulu var hala. Taşıt trafiğinin yoğun olduğu bir yerde olması, otopark ihtiyacını zaten doğuruyor.
Daha korkutucu olan şey orada yapılmayacağını söyledikleri yeraltı otoparkını nereye yapacaklar? Ona dikkat etmek gerekiyor.
Yapılaşma koşulları belirsiz. Şu şekilde belirsiz, anıt ağaçların da olduğu yer bir kentsel sit alanı. Dolayısıyla tek tek eski eserler ve anıt ağaçlar şeklinde değerlendirilemeyecek, yolları, bahçe düzeni, ada-parsel yapısıyla bir arada ele alınması gereken kentsel sit alanı burası. Bir kabuk gibi sadece dış cepheyi koruyup içeride kat planını değiştirip, dışarıda bahçe ve yol düzenini değiştiren bir müdahale gerçekleştirilmesi hem hukuken hem de bilimsel anlamda mümkün değil.
S.: Bu tür kentsel mücadelelerde koruma kurulu kararları genelde bizim için bir çıpa olmuştur. Ama burada tam tersine koruma kurulunun son aldığı kararla ve Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen'in de en son referans gösterdiği koruma kurulu kararları, aslında bir anlamda burası için tehdidi daha da artırıyor gibi görünüyor. Ne dersiniz?
Ö.D.: Tehdit şöyle, örneğin koruma kurulu değerlendirmesini yaparken, öncelikle yürürlükte olan ve koruma başlığı altında ele alınan üst ölçekli planlara göre değerlendirmesi gerekirdi. Hem Çevre Düzeni Planı hem de 2023 Nazım İmar Planı'nda Güvenpark ve Saraçoğlu'nun bir arada bir koruma bölgesi olarak Koruma Amaçlı İmar Planının konusu olması gerektiği belirlenmiştir. Dolayısıyla projenin kendisinde hiçbir sorun olmasaydı dahi, parçacıl ele alındığı için üst ölçekli plana uyumsuzdur denilip kuruldan olumsuz bir karar çıkmalıydı. Zaten tutarsızlık buradan başlıyor.
S.: İki ay kadar önce 70 yıllık Namık Kemal Ortaokulu boşaltıldı. Milli Eğitim Bakanlığı 2 yıl sonunda okulun yeniden açılacağını beyan etti. Fakat Bakanlığın açıkladığı görsellerde okulun aslında gölet yapılan bölümün -tabir caizse- AVM bölümünün giriş yapısı olarak konumlandırıldığını ve öyle kullanacağını görüyoruz. Dolayısıyla okul işlevinin açıkça ortadan kalktığını görüyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?
Ö.D.: Hem Koruma Amaçlı İmar Planında hem de Koruma Kurulu'na giden belgelerde yapının 1. Grup Koruma Statüsü belli. Ancak planın orijinalinde de burası turizm bölgesi içerisinde kalıyor ve burada da yapının varlığını gösterir herhangi bir sınır veya gösterim bulunmamakta. Diğer taraftan gelirken de gördük, orası iki yıllığına İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün kullanacağı gerekçesiyle boşaltılıyor. Ancak şu an orası da inşaat sürecine girmiş gibi etrafı kapatılmış vaziyette. Yani geçici bir kullanım değişikliği varsa da böyle bir dönüşüm neden? İki sene sonra yine okul olarak kullanılacaksa da nasıl bir inşaat, neden yapılıyor bu?
S.: Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen Sözcü Gazetesi yazarı Gazeteci Çiğdem Toker'in yazısından sonra Twitter üzerinden bir açıklamada bulundu. Bu açıklamasına bakıldığında Bakanlığın projesini Bakanın savunduğundan daha fazla savunur bir pozisyonu var. Bu duruma ve savunusunda sıraladığı gerekçelere baktığınızda Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi olarak değerlendirmeniz nedir?
Ö.D.: Birincisi Çankaya Belediyesi buranın ruhsatlarını da hazırlayan bir konumda. En azından itiraz edilen noktalarda, belirli düzenlemeler isteyerek bu ruhsatları düzenleyebilecekken, doğrudan sene başında ruhsatları düzenlemiş olan bir Çankaya Belediyesi var.
Alper Taşdelen'in buradaki projelendirme sürecinde neye, ne kadar dahil olduğunu bilmiyoruz. Ama şu an reklamını onun yaptığını görüyoruz. Ruhsatları düzenledikleri için proje şu an ellerinde. Sosyal medyadaki paylaşımın amacı manipüle etmek, "biz de buradayız, bu bizim de projemiz" şeklinde bir reklam çalışması yapıyor.
S.: Bakanın açıklamasıyla Alper Taşdelen'in açıklamasını yan yana koyduğumuzda önemli çelişkilerden bir tanesi, Alper Taşdelen "hiçbir ağaç kesilmeyecek" derken Bakan sadece "tescilli ağaçlara dokunulmayacağını" söylüyor. Burada 211 tane tescilli ağaç var, özellikle cadde kenarındaki ağaçlar tescilli. Onun dışında bahçe içlerinde kalan, buranın florasını oluşturan diğer bitkilerin hemen hemen hiçbirinde tescil söz konusu değil. Dolayısıyla buradan biz ne anlamalıyız? Ağaç kesilecek mi kesilmeyecek mi?
Ö.D.: Öncelikle ağaç kesme işini sorabileceğimiz en son yetkili Alper Taşdelen. Çünkü Kuğulu Park'ta kestikleri ağaçlar için "hayır bu kesim değil budamadır" demişti. Aynı şekilde buradaki kesimleri de savunabilir. İkincisi evet, planda gördüğümüz şey gerçekleşirse sadece bu anıt ağaçların kalacağı, onları dokunulmayacağı iddia ediliyor. İçeride tescilli az sayıdaki ağacın çok ötesinde bir ekolojik varlık söz konusu. Ancak oradaki "hiçbir ağaç kesilmeyecek" açıklaması tamamen yanlış. Sadece yol kenarındaki tescilli ağaçlar bırakılacak.
S.: Bakanlığın paylaştığı parlatılmış görsellerden sonra, şöyle yorumlar gelebilir; "işte ne güzel, Ankara böyle bir şey kazanacak". Şehir Plancıları Odası'nın itirazı ne?
Ö.D.: İlk önce koruma yaklaşımı güzel veya çirkini değil, ilk olarak kamusal, kültürel değeri ele alır. Buranın bir kültürel ve mimari değeri var. Tarihsel bir karşılığı var; Türkiye siyasetini, Cumhuriyet tarihini okuyabileceğimiz nadir alanlardan biri. Kuruluşundan bugüne kadar Türkiye'deki ekonomik ve siyasi tartışmaları üzerinde yürütebileceğimiz bir mekan. Bu anlamıyla da bir hafıza mekanı.
Diğer taraftan buradaki proje bir özelleştirme işlemi. Kamu mülkünde olan bir alanın özelleştirilmesi söz konusu. Yani bu, "Atatürk Orman Çiftliği'nde de bir kafe açabilirim, Meclis Parkı'nda da bir kafe açabilirim boşaltılan askeri alanlarda bir otel açabilirim ve bu sadece bana ait olabilir" konusunu meşrulaştırır. Emlak Konut alan satan bir şirket ve alanı özelleştiren bir proje geliştirmektedir. Bakanlığın paylaştığı görseller sadece bir aldatmaca. Sadece yapıların değil, halka ait sokakların dahi birkaç şirkete peşkeş çekildiği bir uygulama bu. Bu görseller bunun kanıtı.
S.: Peki nasıl bir şey olabilir? Bu dakikadan sonra aklın yoluyla geri dönülüp ne yapılması gerekir?
Ö.D.: Şehir Plancıları Odası olarak buraya kent bütünüyle ve kent merkeziyle birlikte bakmamız gerektiğini düşünüyoruz. Kent merkezleri için bir çerçeve geliştirdiğimizde; örneğin kadın ve kent çalışmalarına baktığınızda kent merkezlerinin güvensiz mekanlar olduğu/dönüştüğü, dolayısıyla bir sürü çirkin aydınlatmanın bulunduğu, bir sürü polisin 24 saat denetim sağlamak durumunda kaldığı alanlar olarak görünüyor. İlk önce güvenli mekanı, konut ve merkezin bir aradalığıyla; merkezi besleyen ve merkezi yaşatan konutla tanımlamalıyız. Burada insanların 7/24 yaşıyor oluşunun vereceği güveni, bu mekana hiçbir şey veremez. Kaldı ki Kızılay çöküntü bölgesi olarak tanımlanmaya yakın bir yer. İlk önce konutu, konutun buradaki varlığını bir nüfus değeri; burada yaşayan ve kent merkezini yaşatan insanlar olarak okumak gerekiyor. Okulun boşaltılmasına da biz bu sebepten karşıyız. Yoksa izole bir alanda "çarşısının, ticaret alanının içinde okulun ne işi var?" sorusu yanlış ve çarpıtılmış bir soru. Kent merkezi nüfusla birlikte var, konutla birlikte var. O konutların da çeşitli ihtiyaçları var, donatı ihtiyaçları var. Bu sebeple bu okul burada okul olarak varlığını sürdürmeli.
"Alper Taşdelen'in buradaki projelendirme sürecinde neye, ne kadar dahil olduğunu bilmiyoruz. Ama şu an reklamını onun yaptığını görüyoruz."
S.: Peki son olarak hem Belediyelere (Çankaya ve Büyükşehir) hem Bakanlığa çağrınız nedir?
Ö.D.: Öncelikle Büyükşehir Belediyesi ve Çankaya Belediyesi Bakanlığın düzenlediği tanıtım toplantısında ne olduğunu, bu projenin neresinde ne kadar paydaş olduklarını, onlara oy veren insanlara anlatmalılar. Öncelikle eleştirdikleri -ki Alper Taşdelen'in aynı hafta yine bir tweeti var. Kendilerine muhalif belediyeler dediği- kurumlarla sonraki gün aynı toplantıya girip aynı projenin altına imza atabiliyorlar. Öncelikle eleştirdikleri kurumlarla aynı refleksleri göstermemeleri ve şeffaf olmaları gerekir. Ellerindeki bilgileri daha fazla gecikmeden kamuoyuyla paylaşmaları gerekir. Çankaya Belediyesi'nin verdiği ruhsatları iptal etmesi ve hukuki sürecin sonuçlanmasını beklemesi gerekir. Burası Güvenpark'la beraber planlanması gereken bir yer ve Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin planlama yetkisi dahilinde. Ankara Büyükşehir Belediyesi yetkisini kullanmalıdır. Her İki belediye de yetkisini kullanmadığı müddetçe alanı sermayeye teslim etmiş oluyorlar.
S.: Çankaya Belediyesi ve Büyükşehir Belediyesi'nin Bakanlığın işine karışmayıp, geri planda durması, burası bizi ilgilendirmez tavrı almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ö.D.: Vazgeçilmiş, birbirlerine bırakılmış alanlar içerisinde, belirli iktidar alanlarını var ediyorlar. Kimsenin elini taşın altına koymadığı, birbirleriyle çatışmadığı, anlaşmaya başvurmadığı, danışıklı dövüş şeklinde ilerleyen bir süreç... Sanki Belediyeler aslında bu tarz şeyleri istemiyormuş gibi bir algı yaratıyorlar ama tüm projelerde ya beraberler ya da üç maymunu oynuyorlar.
S.: Konunun diğer paydaşları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı. Onlara söylemek istediğiniz nedir?
Ö.D.: Ulusal reklam kampanyaları ve kapalı süreçlerle proje yürütülecek bir yer değil burası. Buranın yerel paydaşlarıyla, Ankaralılarla, burada daha önce polis zoruyla boşaltılan vatandaşlarla, meslek alanına giren uzmanlarla, üniversitelerle, akademisyenlerle birlikte hareket edilmesi gerekir.
Üstelik sadece bir koruma alanı olarak değil, burası ulaşım, iklim değişikliği, kent merkezlerindeki yeşil alanların değeriyle birlikte ele alınması gereken, önemli, özel bir bölge burası. Dolayısıyla burasını salt bir kentsel dönüşüm alanı gibi görüp, bir şirket üzerinden özelleştirilmesine onların da karşı olması gerekir. Onlar kamu kurumu, onların da öncelemesi gereken şey kamu mülküdür, kamu yararıdır. Ancak defalarca kamu yararına aykırılığı olan bir projeyi mükerrer bir şekilde önümüze çıkarıp, pandemi koşullarını da fırsat bilerek inşaatlara girişebiliyorlar. En azından hukuki sürecin tamamlanmasını beklemeliler.
Saraçoğlu Mahallesi, kamu mülküdür, hepimize aittir. Saraçoğlu'nda yürüttüğümüz mücadele kent hakkı mücadelesidir. Özel konumundan dolayı da kentin tüm paydaşlarıyla bir arada düşünülmesi gerekir. Üstelik hiçbir gerekçesi olmaksızın, bir yenileme ve dönüşüm çalışmasına girişmek; hele bir de bunu alanı özelleştirerek halkın elinden alarak yapmak hukuksuzdur. Bu, yıllardır tekrar tekrar mahkeme kararlarıyla bu şekilde sonuçlandırıldı. Yine bu karar çıkacak. Suçlarını, mahkeme sonuçlanır sonuçlanmaz görecekler. Fakat olan Ankara halkının yitirdiği bir kültürel varlığa olacak. Bu sebeple aslında Ankara halkının, kendine ait olan bu alanı koruması gerekir.
Söyleşinin video linki: https://youtu.be/fLOf7qW3jYU
Yorumlar (0)