Ben bu yazımda bu ülkede bir şeylerin ters gittiğini ama yapılan uygulamaların son derece normalmiş gibi gösterildiğini anlatmaya çalıştım. Arkeolojik kazıların yayın üretip para kazanmak için yapılmaması gerektiğini, en azından tek gayenin bu olmaması gerektiğini düşünüyorum. Bir birey olarak başkentimizdeki önemli bir kültür varlığının ne durumda olduğunu sizlere göstermek istedim. Ülkemizdeki kültür varlıklarına sahip çıkmak bizim en önemli görevimiz. Eğer biz sahip çıkıp onları koruma altına almaz, gelecek nesillerimize aktarmazsak; insanlığımızın hiçbir manası yok. Anlattıklarımdan sonra Roma’da mı Ankara, Komada mı Ankara siz karar verin…
Ankara’da bir Roma Hamamı varmış… Gideyim, göreyim dedim, neler gördüm neler? Ama önce size Ankyra’daki Roma Hamamı’ndan bahsedeyim. MS 150 yıllarında Galatyalılar’ın yapısı olduğu düşünülen bu hamamın, bölgedeki diğer hamamlara göre en büyüğü olduğunu belirteyim. Yani Romalı vatandaşlar için bu hamamın ne kadar işlevsel olduğunu vurguluyorum. Şehirdeki zamanlarının çoğunu burada geçiriyorlardı. Ben bunları neye dayanarak söylüyorum. Çünkü bir Roma Hamamında; spor odasından yüzme havuzuna, kitaplığa, stadyuma kadar birçok karmaşık yapı bulunur. Keşke günümüzdeki Ankaralılar da temizliğe, kültüre ve spora onlar kadar önem verseler.
Hamamın olduğu bölümün bu sefer güvenlik amacıyla mı diğer endişelerle mi bilinmez; kafesi andıran hapishane telleriyle çevrildiğini gördüm. Oysaki yine Roma Dönemi görmüş Efes ve Zeugma Antik kentlerinde Ören Yeri içinde modern korkuluklar üzerinde rahatça gezinebiliyorduk. Roma Hamamı bize küsmüş gibiydi veya biz Roma Hamamı’nı tel kafeslerin içine hapsetmiştik. Aramızdaki bu mesafeye anlam veremedim.
Üzerinde yürüdüğüm güvenli platformlardan aşağı inerken indiğim bölümün merdiven mi, yoksa yarım merdiven mi ya da açıkcası düşüp bir yerimizi kıralım diye oraya koyulan ucube bir girişim mi olduğunu düşünedurdum. Sonunda buldum: Aşağı doğru eğik biraz ilerdeki sanâyide yapılmış, ustasında garantili kaynak merdiven! Yapıdaki bilgilendirmenin de yeteri kadar iyi olmadığını belirtmek isterim. Çünkü eski diye tabir edilen müzenin girişindeki bilgilendirme tabelalarımız, yağmur damlalarına yenik düşmüşler. Yapı içindeki bilgilendirme tabelalarınınsa gerçek bölümlerle uygunluğu tartışılır ve sergilenme açısından uzakta küçük yazıcıklar olarak durması hiçbir uzmanı rahatsız etmiyor.
Tam gezimizi bitirmek üzereydik ki bir şey daha fark ettim. Biraz ilerde iki kişi bir yere tırmanıyordu. Çok geçmeden bu insanların Uzakdoğulu turistler olduğunu anladım. Ülkemizi bizden çok gezen ve bizden de iyi bildiklerini düşündüğüm bu güzel insanlar, neden engelli bir atlama yapıyorlardı merak ettim. Ve tırmandıkları yere doğru yaklaşıp baktım. Konuyu fazla dağıtmadan ben size işin aslını bir çırpıda özetleyeyim. Bu geçiş yolunun üst kısmı; Roma İmparatorluğu’nun, Galatya Eyaletinin, Ankyra Belediyesine ait, alt kısmı ise Türkiye Cumhuriyeti’nin, Ankara Şehrinin, Altındağ Belediyesine ait. İki belediyenin ortak çalışması ile bu muhteşem basamaklı yol inşa edilmiş. Burada bir kültür dayanışması örneği görüyoruz.
Ankara’daki Roma Hamamı Çankırıkapı’da Ankara’nın Ulus semtinde, Çankırı Caddesi’nin hemen yanındadır. Hatta Çankırı Caddesi Roma Hamamının kalıntılarının üzerinden geçer. 1930’lu yıllarda Çankırı Caddesinin yapımına başlanırken bölgede Roma kalıntılarına rastlanıyor, Türk Tarih Kurumu tarafından araştırmalar yapılarak kazılar başlatılıyor. Askeri amaçlarla kullanılmak üzere yapılacak bir binanın inşası için daha önceden bölgenin dinamitlendiğine dair enformasyonlar var fakat ben ayrıntılı bilgiye sahip olmadığım için diğer olasılığı doğru kabul edeceğim.
Burası ülkemizin başkentinde, geçen senelerde yapılan bir arkeolojik kazı alanı. Bu arkeolojik kazı alanı, aynı zamanda küçük çocukların, yaşlı insanların ve turistlerimizin gezebileceği bir ören yeri ve açık hava müzesi. Özniteliklerini saydığımda bile önemini kavrayabildiğim bu mekânın içinde, yaklaşık 4 metrelik bir açma, tahta çıtalar ve çamaşır ipinden korkuluklarla çevrilip, önlem alınmış. Ben gezerken dehşete kapıldım. Çünkü 5 yaşındaki yeğenimi de Roma Hamamı’na gezmeye götürmüştüm. Yeğenim ellerimi bırakıp birden çimlerin üzerinde koşmaya başladığında hissettiklerimi siz düşünün.
Eserler Çankırıkapı Hafriyatı’nda toplanıyor. Ne yazık ki eski eserlerin tasni% zorunluluktan, ihtiyaçtan olmuş oluyor. Tarih 1930’lar olabilir, aceleyle alıp buraya eserleri koymuş olabiliriz ama acaba hâlâ eserler o zamandan beri onları bıraktığımız gibi mi duruyor? Yaklaşık 80 yıl geçmesine rağmen, eserler hâlâ koyulduğu gibi duruyor sanki. Aslında eserler olduğu yerlerde sağa sola yuvarlanmaktan yıpranmış. Her neyse o günden bu güne kazılar belirli aralıklarla yapıldı ama eserler bir elemeye tâbi tutulup iyileri bir Osmanlı Bedesteni olan Anadolu Medeniyetleri Müzesine taşındı. Eserlerin kazılar arkeolojik kazı niteliği kazandıktan sonra yerinden alınıp başka bir yerde sergilenmesi bana pek de mantıklı gelmiyor. Bu söylediklerim Müzecilik anlayışıyla biraz çelişkili gibi görünüyor. Buranın da bir açık hava müzesi olduğunu hatırlatmak isterim.
Ancak hiç mi düşünmediniz iki büyük belediye olarak %ziksel engeli olan vatandaşlarınızı? En nihayetinde o engelli atlamadan sonra buraya koyduğunuz bu engelli platformu nedir? Burayı hem bir yol göstermeme hem de madem geçiyorsunuz alın buna basın dercesine bir iyilik mi bu? Ne bu?
Bu kadar yakınmak fazla mı diye düşünürken bu garip köprünün beni getirdiği yere de dikkatinizi çekmek istiyorum. Tren garının yapımı sırasında bulunan ve oradan buraya taşınan serbest haç planlı Bizans mezarının öyküsüne de bir bakalım. İşte o Serbest Yunan Haçı Planlı Bizans mezarı korunma amaçlı formundan arındırılıp üzerine yaklaşık OtuzKırk santim beton atılarak restore edilmiş. Bizans kültürü ile Ankara kültürü bir başka boyutta yine sentezlenmiş..
Yorumlar (0)