AKP, bir yandan tabanını “beynelmilel komplo”, “paralel yapının ihaneti” şeklinde özetlenebilecek, Kemalistlerin “dış mihraklar” argümanına benzer düşman yaratma hamleleriyle konsolide ederken; öte yandan, AKP’nin başarısının bir diğer sırrı ise iktidar partisinin gitmesini istediği için bağrına taş basarak CHP’ye oy veren kitleler olduğu gibi, aynı tavırla ve bilinçle hareket eden bir AKP tabanının varlığı.
Darbelere karşı tavır alma, başörtüsü sorunu, Kürt sorunu gibi önemli konularda AKP’nin attığı samimiyetsiz, korkak ve cılız adımların karşısında bile hiçbir sözü olmayan muhalefet cephesi, bu konularda hassas olan AKP seçmeni için yine ve yeniden bir alternatif olamadı. Yolsuzluğa inanan, rüşvet çarkını bilen ve buna rağmen AKP’ye oy verenler, kendilerine hitap etmeye çalışan muhalefetin farklı olmadığını biliyorlar ve “çalıyor ama yine de bizim adamımız” diyorlar. İstanbul’da Sarıgül, Ankara’da Mansur Yavaş gibi sağın farklı tonlarını temsil eden devşirme adayları bünyesine dahil ederek seçimlere giren CHP, sosyalistinden ülkücüsüne kadar destek görmesine rağmen bir seçimden daha yenilgi ile çıktı.
Bu noktada bahsettiğimiz AKP tabanında, HDP’nin bir çekim merkezi olarak görülmediğini de söylemek zaruri. HDP, kuruluşunun üzerinden çok kısa bir zaman geçmesine rağmen 54 ilde örgütlenerek seçimlere girdi ve bu, çiçeği burnunda bir hareket için bu muazzam bir başarı. HDP’nin bu başarısının yanında, İstanbul’da Sırrı Süreyya Önder, 2009 yerel seçimlerinde DTP’nin aldığı oyun üstüne elle tutulur bir ekleme yapamadı. Bunun nedenlerinden biri ise, Gezi direnişi boyunca siyasal bir özne olarak öne çıkan, kendi talebini özgürce ve bağımsız olarak haykıranların “tatava yapma, bas geç” propagandasının rüzgarına kapılarak Sarıgül’ün yanında saf tutması ve Gezi’de ortaya çıkan sistem eleştirisinin ve anti-kapitalist nüvelerin bir kez daha çöpe atılması oldu. Seçimlerden sonra kenara not etmemiz gereken en önemli şey ise, tatavacıların yaşadıkları hezimetin boyutudur. İktidar partisine karşı sağdan sola bütün güçleri birleştirerek seçime giren bu güruh bir kez daha yenildi.
Devrimci sosyalistlere “liboş” diyenler Mansur Yavaş gibi eli devrimci kanıyla bulanmış bir faşistin etrafında kenetlendiler, bu kitlenin sloganı ise “Mansur Yavaş, kurtuluşa kadar savaş” oldu. “Birleşelim, anca” tayfasının bu başarısızlığı, kendi özgücüne güvenmeyen, burjuvazinin en yumuşak unsurlarından en radikal unsurlarına kadar her kesimden medet uman ve bu güçlere yedeklenen bir hareketin hiçbir yere varamayacağının görülmesi açısından hayırlı oldu. Söylemekten dilimizde tüy bitmesine rağmen, önümüzdeki tek seçeneğin bu olduğunu bildiğimiz için söylemekten vazgeçmeyeceğiz. AKP’yi yenilgiye uğratmanın tek yolu AKP liderliğini tabanına teşhir etmektir.
Halkın ciddi manada politize olduğu, yerel seçimlere katılımın %90’ları bulduğu bir dönemde, CHP ile sağa açılarak, yani AKP’ye benzemeye çalışarak kitlelerden itibar görmek imkansız. Devrimci sosyalistlerin önündeki en temel hedef, Tayyip Erdoğan’ın balkon konuşmasından da anlaşılacağı üzere, iyice körükleyeceği aşikar olan politik saflaşmayı ve kutuplaşmayı sınıf mücadelesi eksenine çekmektir. Seçimler, Türkiye’nin dört bir yanında hileler ve sahtekârlık pisliğine bulandı. Sandık demokrasisinin olmazsa olmazları bir kez daha kendini gösterdi ve sistemin çürümüşlüğü, sistem içi çözümü hedefleyen değişim hareketlerinin başarısızlığa mahkûm olduğu gerçeği teşhir oldu. Yaşanan keskin saflaşmaların, kavgaların ardından, seçim sonuçlarını dünyanın sonu olarak görmek yapılacak en büyük yanlış olur.
Düzen partilerinin ittifakı ve faşist, ırkçı blokların cenderesine girmeden, biz sokak muhalefetini örgütlemeye bakmalıyız. Politik gerilimin yönünü sınıf çelişkilerine yönelterek seçim sonuçlarının getirdiği kara bulutları dağıtmak, yoksulları örgütleyecek devrimci bir alternatif yaratmaktan geçiyor.
Yorumlar (0)