Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Şeyda Hindistan'dan Bildiriyor-2 Under Rahta Hai 'a Doğru...

Andretta, altı ay boyunca yaşayacağım yer. Andretta Hindistan’ın Himachal paradesh (eyalet)’inin ufacık bir köyü. Himachal paradesh Hindistan’ın en güzel vadilerinden biri Kabul edilen Kangra vadisinde bulunuyor. Kangra sürgündeki Tibet hükümetinin evi olarak Kabul ediliyor ve Budist Lider Dalay Lama’da bu vadideki Dramsalah kentinde yaşıyor. Bir çeşit komşu oluyorum Dalay Lama’ya, Andretta, Dramsalah arası sadece 30 km. Mary ve Mansimran Singh Andretta pottery de beni bekliyorlar.

Şeyda Hindistan'dan Bildiriyor-2 Under Rahta Hai 'a Doğru...

Andretta Pottery bölgenin hatta Hindistan’ın en eski seramik atölyelerinden biri. Normalde her yıl sadece Mart, Nisan ve Mayıs aylarında üç aylığına öğrenci kabul ediyorlar ama Reyaz’ın arkadaşı olduğum için beni kırmadılar ve altı ay boyunca öğrencileri olmam için beni kabul ettiler. Size Mary ve Mansimran (Mini)’nin ilginç hikayesini anlatmak istiyorum ama önce biraz Andretta’dan bahsetmeliyim.

Andretta kulağa hiç Hintçe gelmiyor. Hintliler eskiden bu köye "Under rahta hai" derlermiş, içerde yaşayanlar anlamına geliyor. Ana yollun içinde yaşayan bu köylülere içerde yaşayanlar adı takılmış. İngilizler geldiğinde köyün adı zamanla Andretta’ya dönüşmüş.

Google ‘da "andretta" yazdığınızda görsellerde ilk kaşınıza çıkan iki katlı kerpiç ev Norah Richard’ın evi. Norah Richard o zamanlar Hindistan’ın bir parçası olan Lahor’a İngiliz edebiyatı profesörü olan kocasıyla birlikte 1908'de gelmiş. 1920'de kocasını kaybedince İngiltere’ye dönmüş ancak oralarda yapamayacağını anlayıp 1921'de o zamanlar birkaç çiftçi dışında kimsenin yaşamadığı Andretta’ya yerleşmiş. Köylülerle birlikte iki katlı kerpiç bir ev inşa etmiş. Yıllar içinde köyün etkin insanların olan Norah tam bir sanat düşkünü olduğu için burada bir sanat topluluğu oluşturmayı hedeflemiş. Hatta bir de tiyatro inşa etmiş, yazdığı oyunları Panjabi diline çevirerek İngilizce eğitim veren okullarda yerel dilde oyunların sergilenmesi için çalışmış. Tüm arazisini evini ve tiyatrosunu Panjabi Üniversitesine bağışlamış. Zamanla Hindistan’dan ve Hindistan dışından sanatçılar Norah’nın davetiyle bölgeye yerleşmeye başlamışlar. Ölümünden sonra hayali gerçekleşmiş Norah’ın. Andretta’da Woodland Sanat Vakfı kurulmuş. Bu vakıf Andretta'daki yerleşim üzerinde etkili. Sadece sanatçılar bu bölgede arsa ya da ev alabiliyor ve sadece geleneksel yöntemlerle ev inşaa edebiliyorlar. Bu nedenle de en yakın kent Palampur kalabalıklaşıp değişirken Andretta

uzun yıllardır aynı haliyle korunmuş. Andretta'nın bambu ormanı da koruma altına alınmış. Şimdiden bu ormanda yürüyüş yapmayı hayal ediyorum. Atölyenin hemen arkasındaymış orman.

Mary ve Mini’nin hikayesine gelecek olursak. 1964 yazında Delhi’nin en ünlü seramik atölyesinin kurucusu Sardar Gurcharan Singh ailesiyle birlikte Andretta’yı ziyaret ediyor. Yeryüzündeki cennet burası olmalı diye düşünerek bir parça toprak alıyorlar Andretta’dan, Delhi’nin kavurucu sıcaklarından kaçmak istediklerinde tatillerini geçirmek için. Delhi gerçekten yazın dayanılmaz şekilde sıcak oluyor. Nisan ayında 45 dereceyi görünce Sing ailesi çok doğru bir karar vermiş diye düşünüyor insan.

Gurcharan, 1922 de açtığı “Delhi Blue” adlı atölyesini buraya taşımayı aklının ucundan bile geçirmemiş o

Hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak bu kadar koşmaya sanırım gerek yok.. Hindistan'da seramik öğrenemesem bile bunu kesin öğreneceğim..

zamanlar tabii. Gurcharan Sing Mansimran’ın (kısaca "mini" diyorlar) babası yani kısaca "Daddyji". ("ji" eki Hintçede saygı ifadesi olarak kullanılır. Sevdiğiniz saydığınız bir insanın isminin sonunda “ji” ekleyerek ona olan saygınızı ve sevginizi ifade edersiniz). Zamanla Delhi’nin kalabalıklaşması, bir zamanlar doğanın içinde olan “Delhi Blue” nun artık trafiğin içinde kalması, Sih'lerin yaşadığı ayrımcılığın büyük kentlerde daha hissedilir olması gibi nedenlerle artık atölyenin başında bulunan Mini atölyeyi Andretta'ya taşımış. Daddyji önceleri itiraz etmiş hatta oğluyla arası bile açılmış ama sonra o da alışmış bu fikre. Atölye taşındıktan bir yıl sonra Gandi’nin genç bir Sih tarafından öldürülmesiyle Delhi’de çok sayıda Sih çıkan çatışmalarda Hindu’lar tarafından öldürülmüş. Yani Andretta Pottery 1983 yılında Adretta’da kuruluyor ama asıl kuruluşu 1922 yılına ve Delhi’ye uzanıyor.

Mini’nin karısı Mary bir İngiliz. Onun da inanılmaz bir hayat hikayesi var. İngiliz eşiyle Tanzanya, Meksika falan dolaştıktan sonra Hindistan’a gelmişler. Burada hem seramik hem de Mini ile tanışmış Mary. Uzun yıllar sonra Mini ile evlenip buraya yerleşmiş. Tüm bunları nereden biliyorum derseniz, Mary “Delhi Blue” adlı

bir anı kitabı yazmış. Kitap matbaadan çıkar çıkmaz okudum. Kitap için Pazartesi Andretta'da bir tanıtım kokteyli olacak. Reyaz ile oraya davetliyiz. Hindistan’ın seramik ve sanat camiasına hızlı bir giriş olacak gibi...

Ben bunları yazarken kamyon geldi yüklüyorlar eşyaları. Andretta'ya taşınıyor Reyaz ve Elodie. Elodie şu an Fransa'da. Biz de Reyaz ile birlikte akşam 7 gibi yola çıkıyoruz. Andretta'da hava serinmiş. Biraz da yağmur var. Ne güzel olacak. Umarım eşyaların yüklenmesi zamanında biter ve otobüse yetişebiliriz. Bu yavaşlıkla biraz zor görünüyor ama...

Hindistan da zaman bambaşka işliyor. Henüz alışamadım ama alışmayı çok istiyorum. Daha önce Hindistan da bir süre kaldığımda alışmıştım zamanın sonsuzmuş gibi bol keseden kullanılmasına. Kuyruklarda bekleyince ya da trafikte 30 km ile giden bir arabanın arkasında giderken Nirvana'ya varmış gibi sakince gidebiliyordum. Onu kaybetmişim Türkiye’nin hızla değişen gündemi ve dünyanın en önemli işini yapıyormuşçasına koşturma hallerimiz nedeniyle. Şimdi o sabrı yeniden kazanmaya çalışıyorum. Çok kolay birşey değil tabi. Dün bir satış sonrası fatura hazırlayacağız biraz bekler misiniz dediler Reyaz ile gittiğimiz tamircide. Olur dedik. 1 saat 25 dakika sonra fatura geldi. 5 tane hint çayı içip masanın üzerinde duran Hint gazetesinin tüm fotograflarına 4 kere bakıp yorumlar yaptım vs. Bir faturanın hazırlanması nasıl 1 saat 25 dakika sürer? Yani aslında sakindim (sanırım) ama anlamaya çalıştığım şey, ne, bu kadar çok zaman alıyor olabilir ki? Yani isteyerek yavaşlatsan bile bu kadar yavaş yapabilir misin? Bu sorular aklımda geçerken geldi fatura.

Bu sabah taşımacılar evin içinde öylece durup konuşuyorlardı. Bir grup Hint erkek çember yapmış hararetli birşeyler konuşuyorlar. Mevzu eşyalarla ilgili tabi... Nasıl taşınacak? Neyi nasıl götürmek lazım falan – sanırım- ayakta 45 dakika konuştuktan sonra daha toplamaya başlamadılar. Dedim biz Türkiye’de bir grup insanı bir odaya kapatıp bu kadar konuştursak ülkenin kutuplaşma meselelerini bile çözeriz. Bu kadar ne konuşuyor olabilirler... “hadi laa atalım eşyaları artık.. vallahi ben taşıyacağım şimdi” dedim – içimden tabiii- bol bol da ommmmm ommmm. Bu yavaş akışa aslında ihtiyacım var. Yani sonuçta araç Andretta'ya varacak. Yarın olmasa öbür gün... Eşyalar o kamyona binecek 2 saat içinde değil ama 6 saat içinde... Ne farkediyor ki, bir açıdan düşününce... Evet belki verimlilik diyeceksiniz... O kazanılan zamanla kıymetli birşeyler yapıyorsanız, evet belki... Ama genelde TV karşısında öldürüyoruz o zamanı. Evet, yavaşlama ihtiyacım olan şey... Zor olacak ama başaracağım... Hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak bu kadar koşmaya sanırım gerek yok... Hindistan'da seramik öğrenemesem bile bunu kesin öğreneceğim.

Andretta'ya varınca görüşmek üzere...

Haber Şeyda Sever

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış