13 Aralık’ta JİTEM davalarından biri daha sona erdi. Ankara JİTEM Davası da diğer JİTEM davaları gibi cezasızlıkla sonuçlandı. Ankara civarında, dönemin tanınan simalarından olan 19 kişi farklı zamanlarda, ayrı ayrı “faali meçhul” bir biçimde öldürülmüştü.
Öldürülen 19 kişinin isimleri şunlardı: Namık Erdoğan, Metin Vural, Recep Kuzucu, Behçet Cantürk, Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım, İsmail Karaalioğlu, Yusuf Ekinci, Ömer Lutfi Topal, Hikmet Babataş, Medet Serhat, Feyzi Aslan, Salih Aslan, Lazem Esmaeılı, Asker Smıtko, Faik Candan, Abdulmecit Baskın, Tarık Ümit.
Beraatla sonuçlanan davanın sanıkları ise çok daha popüler şahsiyetlerden oluşuyordu: Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken, Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Ziya Bandırmalıoğlu, Ercan Ersoy, Ahmet Demirel, Ayhan Özkan, Seyfettin Lap, Enver Ulu, Uğur Şahin, Alper Tekdemir, Yusuf Yüksel, Abbas Semih Sueri, Lokman Külünk, Mahmut Yıldırım, Nurettin Güven, Muhsin Korman.
Oldukça açık delillere, cinayetlerin sadece özel devlet görevlilerine verilen Uzi marka silahla işlendiğinin belirlenmesine, cinayetlerde belirleyici bir rolü olan Ayhan Çarkın’ın itiraflarına, cinayet mahallindeki yer göstermelere, bu cinayetlerin devlet adına işlendiğinin göstergesi olan 28 kişilik infaz listesinin MİT mensubu Mehmet Eymür tarafından dava dosyasına eklenmesine rağmen tüm sanıklar beraat ettirildi.
2011’de açılan soruşturma, 19 Aralık 2013’te davaya dönüştü. 16 Mayıs 2014’de görülen ilk duruşmadan bugüne, oldukça önemli şahsiyetler de tanık olarak dinlendi: Susurluk Raporunu hazırlayan Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, eski Emniyet Müdürleri Kemal Yazıcıoğlu ve Hanefi Avcı, Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hikmet Çiçek, CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, eski İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, gazeteci Uğur Dündar, eski Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Başbakan Tansu Çiller’in danışmanı Mümtazer Türköne, emekli Tuğgeneral Veli Küçük tanık olarak ifade verdi. İfade vermek için çağırılan dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve eşi Özer Uçuran Çiller mahkemeye gitmedi.
Faili meçhul cinayetleri çözme, OHAL’i kaldırma, suç işleyen devlet görevlilerinin cezasız bırakılmalarının önüne geçme vaatleriyle de iktidara gelen AKP, adım adım verdiği bütün sözleri unuttu. Sadece unutmakla da kalmadı suç dosyası kabarık eski devlet görevlilerinin bile şaşırdığı bir performans sergiledi.
Özellikle, barış süreci olarak adlandırılan dönemin sona ermesiyle, ülke adım adım yeniden kanlı bir kaos sürecine sürüklendi. Roboski’den barışçıl gösteri ve mitinglerde IŞİD bombalarıyla onlarca insanın can verdiği patlamalara kadar bir dizi katliam karanlıkta kaldı. Göstermelik davalarda, tesadüfen ele geçen sanıklar da aynı cezasızlık politikasından nasiplendiler.
Ankara JİTEM davası gibi, Kızıltepe, Dargeçit, Musa Anter vb. JİTEM davaları da aynı cezasızlık politikasının bir sonucu olarak failleri aklayan bir biçimde sonuçlandı.
90’lı Yıllarda ne yaşandı?
“Terörün kökünü kazıyacağız” nakaratıyla, 1990-1998 arasında, devlet adına, illegal yöntemlerle sayısız cinayet işlendi.
"İnsanlık suçlarının zamanaşımı yoktur, gün gelir katilleri aklayan mahkemeler, bu kararları verenlerle birlikte yargılar katilleri"
3.000’i aşkın köy aynı konseptle boşaltıldı ve yakılıp yıkıldı. Sadece zorla boşaltılan köylerden değil, OHAL uygulanan çoğu yerlerden metropollere akan büyük göç dalgası da o döneme damga vurdu. Ankara’nın sevilen insanlarından, Ankara JİTEM davasının maktulü, Av. Yusuf Ekinci’nin oğlu Av. Serhat Ekinci, yargılamanın başından sonuna müdahaleler ile ilerlediğini, sık sık savcı ve
heyet değişimine uğradığını, öldürülen bunca insan için açılmış davaların adi cinayet vasfıyla açılmasının yanlışlığını aktardıktan sonra 90’lı yıllar için şöyle bir bilanço sunuyor: “1990-1998 itibarıyla yargısız infazlarda 1102, faili meçhul siyasi cinayetlerde 1683, kaybedilmelerde 179, gözaltı ve cezaevlerinde 348, mayın-bomba patlamalarında 468, sivillere saldırılarda 1053 kişi olmak üzere toplam 17bin 955 kişi öldürüldü. Söz konusu cinayetlerin dönemin siyasal iktidarının yönelimi ile bağı anlaşılmadan, bunun üzerinde gidilmeden başlatılacak her türlü soruşturma ya da kovuşturma doğuştan hatalıdır.”
Av. Sertaç Ekinci, henüz Ankara JİTEM davası devam ederken Filiz Gazi ile yaptığı röportajda beraatle sonuçlanan davanın iyi bir özetini de sunuyor: “Devam eden yargılamada çok ciddi deliller mevcut. Eski özel harekat polisi Ayhan Çarkın’ın cinayetler hakkında detaylı ifadeleri ortada. Dosyada tanık olarak dinlenen Mehmet Eymür gerek soruşturma aşamasında gerekse
de Mahkeme’de vermiş olduğu ifadelerde sanıkların içerisinde bulunduğu yasa dışı yapıdan haberdar olduğunu, cinayetlerin sorumlularının bu şahıslar olduğunu, yine cinayetlerden devletin yüksek makamlarının haberdar olduğunu ifade etti. Bunun gibi birçok tanık, cinayetlerin devlet eli ile işlendiği, sanıkların da bu konuda sorumlulukları olduğu konusunda ifadeler verdi. Cinayetler sadece özel harekat uhdesinde bulunan UZİ marka silahlarla işlendi. UZİ marka silahların sanıklardan Korkut Eken tarafından teslim alınıp iade edilmediği, bu konuda daha önce yargılandığı mahkemenin bilgisi dahilinde. Sanıklardan Mehmet Ağar’ın yasadışı teşekkül oluşturduğuna ilişkin mahkeme kararı Yargıtay tarafından onandı. Davada mevcut cinayetlerin birkaçında aynı silahların kullanıldığı balistik raporları ile sabit. Anmış olduğum noktalar Mahkeme’nin bilincinde olduğu maddi vakıalardır, aksi iddia edilecek konular değildir. Bütün bunlar ve bunlar dışında anmadığım birçok delil vesikasına rağmen yargılanan sanıklardan bir teki dahi tutuklu değil, daha da ötesi sanıkların tamamı duruşmalardan vareste tutuluyor.
Bütün bu anlattıklarım dışında, 17 cinayetin yargılamasının yapıldığı bir kovuşturmada bırakınız tutuklama yapılmasını, sanıkların duruşmalardan vareste tutulması, adalete ulaşma konusundaki isteksizliği ve ciddiyetsizliği yeterince anlatıyor. Hiçbir kuşkunuz olmasın bu yargılama tamamen siyasal iktidarın kendi imajı için başlattığı, imkanı olsa şimdi çöpe atacağı bir yargılamadır. Tüm bunlar göz önüne alındığında, davadan müspet bir sonuç beklemek mümkün değil.”
Uzun yıllar devlet yetkilileri, devletin kolluk güçleri içinde JİTEM diye bir oluşum olmadığını öne sürdüler. Sadece “terörist” saydığı Kürtlere ve solculara karşı değil, önemli görevler üstlenmiş bazı JİTEM mensuplarına yönelik iç infazlarla da sürekli gündem olan JİTEM’in varlığı nice sonra kabul edildi. Evet JİTEM diye bir oluşum vardı, ama bu o bilinen manada bir oluşum değil, devletin terörle mücadele için özel görev verdiği bir oluşumdu! Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in deyimiyle, devlet için kurşun yiyen kadar kurşun atan da ziyadesiyle şerefliydi.
"Uzun yıllar devlet yetkilileri, devletin kolluk güçleri içinde JİTEM diye bir oluşum olmadığını öne sürdüler"
Hafıza Merkezi soruyor: Peki madem JİTEM yasadışı bir oluşum değil ve yasadışı işler yapmadı, o halde bunca insan nasıl öldürüldü, bunca cinayeti işleyen çeteler nerede, kimler bu işin içinde? Buna verilecek cevap da belli aşağı yukarı: Çete mete yok!.. Vatan için kahramanlar var!
Evet o dönem bir salgına yakalandı insanlar, her gün düzenli olarak, içlerinden birilerinin yönlendirmesiyle kendilerini öldürtmeye başladılar, kendi ölümlerine değişik bahaneler uydurmayı da ihmal etmediler hatta! İş o kadar tuhaflaştı ki toplu intiharlar bile görülür oldu. Üçer beşer kendilerini kör kuyulara attılar. Hatta, üzerlerinde baskı varmış gibi bir imaj yaratmak için kendi köylerini ateşe verdiler!
Bu konu hakkında ne desek, ne yazsak eksik kalır. Tekrar edelim. İnsanlık suçlarının zamanaşımı yoktur, gün gelir katilleri aklayan mahkemeler, bu kararları verenlerle birlikte yargılar katilleri.
***
Bu konuda daha fazla bilgi almak isteyenler, Biamag’tan Ayça Söylemez’in farklı zamanlardaki haberlerini okuyabilir, Hafıza Merkezi ve Faili Belli sitelerini inceleyebilirler. Aynur Tekin’in Gazete Duvar için hazırladığı, beraatle sonuçlanan Ankara JİTEM davası sonrası öldürülen insanların yakınlarıyla yaptığı röportaj da okunmalı.
Yorumlar (0)