Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

TATLAR 5 Yıl Daha Tadımızı Kaçıracak!

Mansur Yavaş’ın Eylül 2023’te Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin önceki dönem toplantılarından birinde yaptığı açıklama üzerine 5,7 milyonluk başkentin atık su arıtma tesisinin yıllardır yetersiz kapasite ile çalıştığı gündeme bomba gibi düşmüştü. Yavaş, bu açıklamada Cumhurbaşkanlığının da onayladığı proje ile kapasite artışı inşaatına başlanacağını fakat çoğunluğunu AKP/ MHP üyelerinin oluşturduğu ABB meclisinden onay çıkamadığı için projenin hayata geçirilemediğinden yakınmıştı. Aradan geçen bir yıl ve bir yerel seçim sonucunda çoğumuzun ummadığı sürprizlerle karşılaştık. Mansur Yavaşlı CHP, Ankara’da büyükşehirle birlikte pek çok ilçe belediye başkanlığını da kazanarak Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinde çoğunluğu elde etti ve büyük bir avantaj sağladı. Başkan Yavaş seçim öncesi söz verdiği üzere Tatlar Atık Su Arıtma Tesisinin kapasite artış projesini Belediye Meclisinin ilk gündemi yaptı. Karar bu sefer oy birliğiyle çıktı. Peki projenin oybirliği ile onaylandığı 16 Nisan 2024’e gelene kadar neler oldu, Tatlar’da bundan sonra bizi ne bekliyor, ona bir bakalım istedik ve kapsamlı bir dosya çalışmasına giriştik. Bu ay Solfasol’da bu çalışmanın bir kısmını okuyacaksınız. Ankara’nın suyuna ilişkin uzun süredir çalıştığımız dosyanın bölümleri takip eden sayılarda ve Solfasol TV’de ayrı ayrı yayınlanacak.

TATLAR 5 Yıl Daha Tadımızı Kaçıracak!

Tatlar Atık Su Arıtma Tesisi’nin Geçmişi
Bugüne Kadar Neler Oldu?

Tatlar Atık Su Arıtma Tesisi, 1989’da Murat Karayalçın döneminde projelendiriliyor, inşaatına 1993’te başlanıyor ve ilk bölümü 1998 tarihinde bitirilerek faaliyete geçiyor. Böylece Ankara’nın atık suları ilk kez 1993’te arıtılmaya başlanıyor.

Tesisin projelendirilirken ileride artacak nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak üzere ikinci etabın 2010 yılında tamamlanması planlanıyor ancak 1994’te başlayan Gökçek dönemiyle bu proje tam anlamıyla rafa kalkıyor. Dolayısıyla bugün günlük 200 bin ila 500 bin metreküpü bulan günlük kapasite yetersizliğinin temel nedeni projenin takip eden etaplarının yapılmaması.

Bu sebeple uzun yıllardır Ankara’nın evsel ve sanayi atıklarının önemli bir bölümü arıtılmadan Sakarya nehrine veriliyor. Bu atıkların içerdiği toksik maddeler nehir ekosistemine büyük zararlar verdi ve vermeye devam ediyor. Bu zararın bütün Sakarya nehri havzasını tehdit eder boyutta olduğunu Mansur Yavaş’ın açıklamasında da görmüştük. Mansur Yavaş şöyle demişti:

“Ankara halkının Arıtılan ve arıtılamayan atık suyu Ankara Çayı’na karışıyor. Oradan Sakarya Nehri’ne ve İstanbul’un Ömerli Barajı’na gidiyor. Yani arıtılamayan su sadece Ankara halkını değil, İstanbul’u da ilgilendiriyor. Bir diğer husus; Sincan, Yenikent ve Polatlı halkı Ankara Çayı’ndan sulama yapıyor. Buralarda yapılan sulamayla yetişen sebzeler de Ankara ve civar illere gönderiliyor. Dolayısıyla buralarda kullanılan suyun ve İstanbul’a giden suyun tertemiz olması gerekiyor.”

Sorunun çok vahim bir diğer boyutu da Mansur Yavaş’ın bu açıklamasından da vurguladığı üzere çay havzasında bulunan tarım alanlarının kirli suyla sulanması olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle Sincan-Polatlı arasında sebze tarımının yapıldığı yerlerde kirli çay suyunun kullanılarak yetiştirilen ürünler Ankara pazarlarında tüketiliyor ve toksik suyla sulanan ürünler nedeniyle Ankara halkının ne gibi sağlık sorunları yaşadığını bilemiyoruz. Bildiğimiz şey bundan iki sene önce Tarım Bakanlığı’nın bu konuda Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne yüklü bir para cezası kestiği. Oysa tesis 2010’dan bu yana eksik kapasite ile çalışıyor ve zehir salıyor. Gökçek’in belediye başkanı olduğu dönemde Bakanlık tarafından bu konuya ilişkin bir uyarı ya da kesilen bir ceza yok sadece bir rapor hazırlanarak durum tespit edilmiş. 2016 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kapasite üstünde gelen atık suyun by-pass edilerek Sakarya Nehrine verildiğini tespit etse de 2018 yılına kadar başka bir işlem yapmıyor. 2018 yılında bu sefer Ankara Valiliği devreye girerek yazılı bir uyarıda bulunuyor ve Belediyeye kapasite sorununu gidermesi için 5,5 yıl süre tanınıyor.

Dolayısıyla ne Valilik ne Bakanlık yıllarca kirli suyla sulanan bostanlardan yetişen ürünlerin halka sunulmasında herhangi bir sorun görmemiş olsalar gerek ki bu konuda yayınlanmış bir uyarıya rastlamadık. Bu konuya gösterilen hassasiyet 2016’da Ankara Büyükşehir Belediyesi zabıta ekiplerinin kirli su kullanılarak bostancılık yapan birkaç işletmeye yaptığı baskından ibaret. O günden Yavaş’ın açıklamasına kadar başka da bir önlem alındığına dair ulaşabildiğimiz bir bilgi yok.

Peki bundan sonra ne olacak?

Peki bundan sonra ne olacak? Bunu öğrenmek üzere ASKİ’den randevu talebinde bulunduk. 2022’de ASKİ Genel Müdür Yardımcısı olarak atanan Sayın Yılmaz Şengül ve Atık Su Arıtma Dairesi Başkanı Ümit Güven Ulusoy ile iki saati aşan bir görüşme yaptık. Açık olmak gerekirse konunun ciddiyeti ve önceki belediye yönetimlerinin vurdumduymazlığı sebebiyle biraz gergin geçecek bir söyleşi bekliyorduk. Ancak Sayın Şengül ve Ulusoy’un bürokrasiden beklemediğimiz ve alışık olmadığımız açık ve samimi tavrı bizi biraz şaşırttı. Yaptığımız söyleşide arıtma tesisi ve ASKİ’nin plan projeleri hakkında kapsamlı bilgi aldık.

Şengül, Gökçek dönemindeki 20 yıllık gecikmeye ek olarak önceki dönem Belediye Meclisindeki engel sebebiyle bir yıl daha kaybettiklerini ve geçen ay alınan karar ardından inşaata bir yıl içinde başlamayı hedeflediklerini belirtti. 5 yıl sürmesi planlanan inşaat sonrası 2010’dan beri bekleyen kapasite artışının 2028 sonunda sağlanacağını söyledi.

Karar Tamam ama Tatlar’dan 5 Yıl daha Zehir Akacak!

Proje için çalışmalara başlandı ve tamamlanması için hedef 2028 ama bu tarihe kadar Ankara’nın toksik atık suyunun önemli bir bölümü arıtılmadan salınacak. Çünkü halen, Tatlar Atık Su Arıtma Tesisi Ankara çayı ve kanalizasyon şebekesi ile gelen 950-1.500 bin m3/ gün aralığındaki atık suyun sadece 765 bin m3’lük kısmını arıtabiliyor. Her gün yüzbinlerce metreküp toksik atık su verildiği Sakarya nehri havzasını ölümcül bir şekilde tehdit ediyor, aynı zamanda koli basili ve koliform bakteri açısından çok tehlikeli olan suyun tarımda kullanımı da halk sağlığını tehlikeye atıyor.Bu tehdit ve tehlike beş yıl daha sürecek. Bu durum kapasite artırım projesi tamamlanana kadar belediye ve devlet kurumlarının acil önlem alınmasını gerektiriyor. Ankara’dan çıkan bu arıtılmamış suyun kullanılması tamamen yasaklanmalı ve sürekli denetimler yapılarak engellenmeli. Aksi takdirde özellikle Mayıs-Eylül arası pek çok insan bakteriyel kökenli hastalıklara yakalanmaya devam edecek. Ağır metal içeriği de olan atık suyun uzun dönem etkileri ise ölümcül.

Ankara’nın Dereleri Kanalizasyondan Temizlenecek

ASKİ ziyaretimiz sırasında aldığımız bir başka bilgi de oldukça önemli: Önceki dönemlerde yıllarca yok sayılan derelerin kanalizasyon olarak kullanımından vazgeçilerek lağım ve yağmur suyu şebekelerinin ayrıştırılması çalışmalarının başladığını öğrendik. Çok masraflı ve uzun sürecek bir altyapı çalışması olduğu için önceki yönetimler bu konuya hiç girmemiş. Bu konuda da ilk yapılan proje ve uygulamalar Karayalçın dönemiyle sınırlı kalmış. Oy kazanmaya yönelik kolaycı, popülist politikalar ve rant odaklı bakış açısı 25 yıldan fazladır bu kentin belirleyicisi olmuş. Yıllarca ertelenmesine rağmen çalışmaların başlaması da sevindirici.

Dikmen Deresi Açılacak!

Ankara’nın bugün semt, cadde ve sokaklara isim veren derelerinin üstleri 11 Eylül 1957 günü Hatip Çayı vadisinde Elmadağ’dan Lalahan’a ve vadi boyunca Hasanoğlan, Kayaş ve Ankara’ya doğru ilerleyen ve Üreğil, Mamak, Saimekadın, Gülveren, Demirlibahçe, Bent Deresi, İsmetpaşa Mahallesi, Atıfbey, Dışkapı, Kazıkiçi Bostanları ve Akköprü semtlerini su altında bırakan ve en az 147 kişinin öldüğü sel felaketinin* yarattığı toplumsal travmanın etkisi ile bir bir kapatılmış, çarpık yapılaşmanın da etkisi ile zamanla kanalizasyona dönüşmüş durumda. Bununla birlikte derelerin üstlerinin açılması kamusal bir talep olarak son yıllarda sıklıkla dillendirilir oldu. Bu durumu da sorduğumuz Şengül, zamanında kapatılan derelerin üstlerinin açılmasının çok maliyetli ve zor bir iş olduğunu ama bir örnek olarak Dikmen Deresinin açılması ve çevresinin rekreasyon alanı olarak düzenlenmesi ile ilgili bir çalışmaya başladıklarını müjdeledi. Ankara’nın 70 yıldır asfalt ve betona gömülen derelerinin yeniden gün ışığına kavuşması açısından çok değerli bir adım. Bu projeye dair gelişmeleri de Solfasol olarak takip edeceğiz.

1957 Sel Felaketi Tekrar Edebilir mi?

ASKİ’nin görev alanına giren önemli bir konu da geçmişte imara açılmış dere yataklarında, vadilerde yaşanması muhtemel seller. Ankara kent yerleşiminin kuzey, doğu ve güney yamaçlarında pek çok derenin zamanla kapatıldığını biliyoruz. Vadilerin hızla imara açılmasıyla veya kaçak yapılaşmaya göz yumulmasıyla birlikte sel yatağı olan bu alanlarda günümüzde yüz binlerce insan ikamet ediyor. 1957’de Hatip Çayının taşmasıyla yaşanan büyük felaket akıllarda ama vadilerdeki bu tehlikeye karşı bugüne kadar anlamlı hiçbir önlem alınmamış olduğu da bir gerçek. İklim krizi ile katmerlenen bu risk ani yağışlarla son yıllarda kendisini gösterse de şimdiye kadar hiçbir kurum elini taşın altına koymadı. ASKİ Genel Müdür Yardımcısı Şengül’e bu konudaki hazırlıklarını da sorduk. Şengül, Ankara Çayı yatağında yaptıkları temizlik çalışmalarından ve son yıllarda Haziran ayı boyunca yaşanan sellere ilişkin aldıkları önlemlerden bahsetti. Oysa tehdit çok daha büyük ve çok daha kapsamlı tedbirleri gerektiriyor. Belediye ve ilgili bakanlıkların bu tehlikeyi felakete dönüşmeden ivedilikle radikal kararlar alması gerekiyor. Ama öyle görünüyor ki 1957 Sel Felaketi ASKİ ve Bakanlıklar dahil kentin kurumsal hafızasından silinmiş ve bugün benzer bir tehdit algılanmıyor. Görüştüğümüz uzmanlar ise bunun yukarıda açıkladığımız sebeplerle Ankara için yakın ve giderek büyüyen bir tehdit olduğunu, acil ve etkili önlemler alınmasının gereklerinden bahsediyorlar. Daha iki yıl önce Keçiören İlçesinde bir vadi tabanına yapılan apartmanın alt katında yaşayan 21 yaşındaki B.D.’nin evden çıkmaya fırsat bulamadan sel suyunda boğulması münferit bir vaka değil, bu kent için. Ankara dereler ve vadiler kenti olarak uzun zamandır uykuda olan sel tehlikesinin farkına varacak yönetim anlayışına sahip olmak zorunda. Bu konuyu da ilerleyen sayılarda detaylarını incelemek üzere buraya not düşmüş olalım.

Buradayız, İzliyoruz!

ASKİ Genel Müdür Yardımcısı Sayın Yılmaz Şengül’e ve Atık Su Arıtma Dairesi Başkanı Ümit Güven Ulusoy’a açık ve samimi yanıtları için teşekkür ediyoruz. Yaptığımız söyleşinin detaylı halini video olarak yakında Solfasol TV’de yayınlayacağız.

Kaybedilen 25 yılın ardından mevcut yönetimin karşısında içme suyundan, atık sorununa ve sel felaketi riskine kadar pek çok sorun birikmiş bekliyor. Artık Meclis çoğunluğu gibi bir engel de yok. Özgüvenli, şeffaf, bilimsel ve evrensel şehircilik kurallarıyla yönetilen bir kent olmak zorundayız. Kentin bir yıl değil bir gün bile rantla yönetilmeye tahammülü kalmadı, Mansur Yavaş’ın zafer gecesinde söylediği “Rant değil yeşil kazandı” sözleri gerçekleşecek mi bilemiyoruz ve takip edeceğiz ama Ankaralı milyonlarca insanın artık saçma projelere, kayırmacılığa, ayırımcılığa, yolsuzluk ve yalanlara tahammülü kalmadığı bir gerçek.

Solfasol olarak Ankara’nın suyuna dair hazırladığımız dosyamızı izlemeye devam edin.

* Ankara’nın 11 Eylül 1957 Sel Felaketi ve Siyasi Gündemi, İhsan Seddar Kaynar, Ankara Araştırmaları Dergisi - 2017

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış