Tiyatronun oluşması için iki temel ayağa ihtiyaç vardır. Bunlardan birincisi oyuncu, diğeri seyircidir. Bunlar tiyatronun var olması için olmazsa olmazlardır.Bu iki unsurun yanına bir de çatışmadan doğan metni de eklemek gerek. İki bin beş yüz yıldan beri bu unsurların bir araya gelmesiyle tiyatro devam etmekte ve devam edecektir. Tiyatro toplum için vazgeçilmez gerekliliktir. Tarihin binlerce yıllık engebeli ve karanlık dönemlerinden akarak günümüze kadar canlılığını hep korumuş ve var olmuştur. Ortaçağ denen bin yılık karanlık dönemde bile tiyatro her türlü baskıya her türlü yasaklamaya rağmen gizli saklı da olsa devam etmiş sonunda çağın aktörleri yani din adamları aracılığıyla kiliseden dışarıya sızmış günümüze kadar ulaşmıştır. İsapnyol yazar F.Garcia Lorca tiyatroyu tarif ederken “ Tiyatro toplumun barometresidir, bu barometrenin düşmeye başlaması,toplumun içinde de bir düşüşün olduğunun en somut göstergesidir” diyor. Yüzyılları aşıp projeksiyonu günümüz Türkiyesine yönelttiğimizde Lorca’nın bahsettiği barometrenin giderek düştüğüne tanıklık olmaktayız. Tiyatroya karşı ne zaman sansür, baskı, yasaklama olmuşsa o dönemde demokrasi sıkıntıya girmiş demektir. Son zamanlarda İstanbul Büyükşehir Belediye Tiyatrolarından başlayarak Devlet Tiyatrolarına kadar uzanan yeniden dizayn etme çabası barometrenin giderek düşmesine neden olmakta.Her iki kurum da ilk başlarda elitist tiyatro olarak başlamışsa da özellikle Devlet Tiyatrosu günümüzde gittikçe yaygınlaşmış farklı kesimlerden birçok seyircinin tiyatroyla buluşmasını sağlamıştır. Türkiye genelinde yerleşik veya turne sahneleriyle her türlü zor koşullar altında diğer illere yaptığı turnelerle tiyatronun yaygınlaşmasını halkın tiyatroyla buluşmasını sağlamıştır.
İletişim çağında iletişim araçlarının gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla birlikte insanın insana giderek yabancılaştığı bir dönemde yaşıyoruz. Yabancılaşma aynı zamanda yalnızlaşmayı da beraberinde getiriyor. Tiyatro bu yabancılaşma ikliminde aynı duyguları düşünceleri ve başka yaşamları paylaşmanın yegane mekanıdır. Hayatın zorlukları sıkıntıları ve ağır koşulları altında nefes alıp hayata farklı bakış açısıyla bağlanma mekanıdır. Bu nedenle tiyatroyu kapatmak yok etmek toplumun nefes alanını yok etmektir. Bir bürokrasi şehri olan Ankara’da Devlet Tiyatrosu yoğun ve ağır tempo içinde insanların sosyal anlamda nefes almasını sağlayan en önemli mekanlardan birisidir. Memuru,öğrencisi işçisi,esnafı kısaca hayatın her alanından insanla tiyatro salonları dolup taşmakta hatta yıllarca devam eden bazı oyunlara hala yer bulunamamakta. Bu da gösteriyor ki tiyatro artık lüks olmaktan çıkıp ihtiyaca dönüşmüş durumdadır. Uzun lafın kısası; Tiyatro vazgeçilemez bir ihtiyaçtır.. Çünkü insan doğasında oynamak vardır. Oyunla hayatı kavrar,oyunla kendi varoluşumuzun farkına varırız. Tiyatroyu yok etmek engellemek aslında insan doğasına engel koymaktır.. İspanyol üstad F. Garcia Lorcadan başladık onunla bitirelim.. “Tiyatrosuna yardım etmeyen ve desteklemeyen bir ulus, ölmüş değilse bile ölmek üzeredir; halkının dramını, tarihsel ve toplumsal yürek vuruşunu duymayan ve ister kahkaha ile ister gözyaşlarıyla olsun, onun ruhunun ve görünümünün gerçek rengini yakalamayan tiyatronun kendine tiyatro adını vermeye hakkı yoktur, o bir eğlence yeri ya da ‘zaman öldürmek’ denen o korkunç şeyin yapıldığı bir yer olmaktan başka bir şey değildir.” Fazla söze ne gerek
Yorumlar (0)