“Totalitarizm dışsal araçlarla uygulanan yöntemlerle, örneğin, devlet ve şiddet makinaları aracılığıyla hükmetmekle tatmin olmaz. Alışılmadık ideolojisi ve yıldırma mekanizması içinde ona verilen rol sayesinde, totalitarizm insanların içinde egemenlik kurmanın ve içten terörize etmenin yöntemini keşfetmiştir.” “Totalitarizmin Kökenleri”, Hannah Arendt, 1951
Siyaset bilimci Hannah Arendt totaliter rejimlerin işleyişini çözümler: Totaliter bir yapının diktatörlükle karşılaştırıldığında en belirgin farklılığı mutlak bir otoriter öznenin var olmasına gerek duymayışıdır. Otorite her bir bireyin içinde içselleştirmiş olarak işler. Her bireyin zihnine bir kod olarak gelir, yerleşir ve kök salar. Muhalefeti zor kullanarak bastırmakla uğraşan diktatörlüğü aşan yanı budur. Bireyi oluşturan her nitelik totaliter gücün hükmü altındadır.
“Panoptikon” yapı tasarımı sadece hapishane, okul, fabrika gibi sistemler için ideal gözetleme ve erk kontrolü olarak tasarlanmakla kalmamıştır. Bir metafor olarak gözetim toplumlarının da özünü oluşturur. Dairesel bir çizgi üzerinde yer alan bireyler merkezde yer alan tanrısal gözün sürekli gözetimi altındadır. Ne var ki, merkezdeki gözün kimi, ne zaman izlediğini bilmek imkansızken, birey her an diğerlerinin onu izlediğini hisseder. Her şeyi gören bir gözden çok daha etkin olan herkesin diğer herkes tarafından sürekli gözetlenip, denetlenmesidir. Gözetim toplumunun gücünü asıl bu oluşturur. Otoriteyi içselleştiren her birey panoptikon gözün tıpkısıdır, zihninin uzantısıdır. Komşu komşusunu gözetler, denetler, ihbar eder. Herkes hem bir kolluk kuvveti hem de potansiyel suçludur. Emperyalizmin sömürgeleri için icat ettiği, sonra da kendisinde uyguladığı bürokraside bireyin yaptığı işteki sorumluluğu hemen hiç yoktur. Kapıyı kapatır, şalteri indirir, gazı açar. İnsanlar ölür. Olur da bir gün neden yaptığı sorulursa “emir kulu” olduğunu söyleyecektir. Amirdir sorumlu olan. Amir de emri bir üstünden aldığını söyler, bu böylece gider... Halbuki asıl emir her birinin kendi zihninde yaşayan amirden gelir.
Totaliter otoritenin sıkı kontrol altında tuttuğu dil sürekli yeniden inşa edilir. Anlamlar bulanıktır, değişkendir. İki çelişik fkri, inancı bireyin zihninde aynı anda taşımasını ve kabul etmesini sağlar. Böylelikle söylenenle yapılan, önce söylenenle sonraki arasındaki çelişkinin varlığından bahsetmek olanaksızlaşır. George Orwell’in distopik dünyası “1984” romanında “doublethink” (çiftdüşün), “doublespeak” (çiftkonuş), “thoughtcrime” (düşüncesuçu) kavramlarını yaşatan yeni bir dil kuruludur: “Newspeak” (yenikonuş ya da haberkonuş olarak çevrilebilir). Bu kontrollü dil eş anlamlılar ve karşıt anlamlıları siler. Anlamlar azaltıldıkça kelimeler de gitgide yok olur. Parti’nin fkirlerinin dışındaki her düşünce “düşüncesuçu” olarak sınıfandırılır.
Bedenin edimleri de kontrol altındadır. Parti’nin kabul ettiği cinsellik evli heteroseksüel çiftlerin Parti için yeni çocuklar yetiştirmeyi tek amaç edindiği “goodsex” (iyiseks) tir. Bunun dışında kalan her şey “sexcrime” (sekssuçu) olarak ceza görür. Muhafazakâr oylarla iktidara gelen neoliberal Parti için hazırda el altında bulunan bir inanç sisteminin ayrıntılı kurallar dizisini kullanmak çok pratiktir, söylemi kuruludur. Kolay kontrol sağlar. Ama gün gelir pragmatik hedefe ulaşmak için inancın kutsal sembollerinin de feda edilmesi gerektiğini söyleyen erke kayıtsız itaat edilmeye başlanırsa artık totaliter sistemin önünde hiçbir engel kalmamıştır.
Tabii ki Avrupa’dan çıkan bu sistem coğrafyalar ve kültürler-üstüdür, her yere uygulanabilir. Hele, artık enformasyon toplumlarının küreselleşen ağlar üzerindeki yapıları üzerinde izleme, gözetleme, kontrol sistemleriyle, hem en uzak yerlere hem de olağanüstü büyük enformasyona erişebiliyor. Devletlerin içlerinde oldukça otonomlaşan güvenlik ve istihbarat kuruluşları herhangi bir kuruma ya da kimseye hesap verme endişesi olmadan, uluslararası hukuka aykırı olarak, dinleme, gözetleme, veri toplama işleri yapıyor. Bu da tabii ki çok büyük bir güç sağlıyor. İletişimden ticarete, yönetimden eğitime her şeyin veri olarak ağlar üzerinde yaşadığı şimdiki zamanda veriye sahip olanın, onu işleyip enformasyona dönüştürenin kudreti çok ürkütücü.
Ne var ki otoritenin gözden kaçırdığı bir şey var: Bilgi doğası gereği hareket halinde olmak ister, akıcıdır. Ne kadar gizlenmeye/ kilit altında tutulmaya çalışılırsa o kadar elden kaçar. Paylaşıldıkça büyür. Bakınız: hackerlar, hacktivistler, Anonymous, Wikileaks... Yani demek istediğim, derdimiz yerel değil, küresel. Sistem çok fena çöküyor. “ctrl_arl_del”in yeterli olacağını sanmıyorum. Çare “format C:\” Unutmadan, Occupy Wall Street Hareketi’nin ünlü mottosu ne diyor? “Biz %99’uz!”
Yorumlar (0)