Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Tuzluçayır’da Cami-Cemevi Projesi Tutmayacak

Bu söz, iktidardaki AKP Başkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta tekrarladığı bir söz. Her konuşmanın sonunda kendi halkıyla inatlaşmayı politik tavır haline getiren Başbakan “Kim ne derse desin yapacağız!” sözleriyle noktayı koyduğunu sanıyor.

Tuzluçayır’da Cami-Cemevi Projesi Tutmayacak

Bu iktidar olduğu on yıl içinde hep böyle süregeldi. Son olarak Boğaz’a yapılmak istenen ve Alevî yurttaşların “ Yavuz Sultan Selim” adıyla tepkilerine neden olan köprü için söyledi. Haziran ayı ile başlayan bu halk ve iktidar inatlaşması gezi olaylarını büyüttü büyüttü ve bütün ülkeyi sardı. Bu arada kaybettiğimiz gençlerin Alevî kimliğine kimse vurgu yapmak istemedi. Çünkü iktidarın körüklemek istediği tuzağa düşmediler. Bu; Alevî yurttaşların ve sol yapıların sağduyusu ile etnik çatışmaya dönüşmedi. Fakat ne menem bir inatlaşmadır ki bu, Eylül ayında sokakların yeniden hareketleneceği bilindiği halde bir taraftan hükümet halkı tehditlere devam ederken, başka yerden halkı sokağa dökmenin yollarını aradı.

Tuzluçayır halkının kimliği, inancı, siyasi yapısı bilindiği halde... Bir taraftan ODTÜ ormanına göz dikmiş ve yasal olmayan yollardan ağaçları katleden iktidar yalakası bir belediye başkanı yetmezmiş gibi, başka bir yerden Tuzluçayır’a girmeye çalışan yol düşkünleri ve Cemaat. Bu arada yol düşkünü demek Alevî inancına ait bir terimdir. İhanet edenlere verilen en büyük cezadır ve bu aynı zamanda Alevîlikten aforoz anlamına da gelir, ki bu kişi Dede olduğu zaman ceza bir kat daha önem kazanır. İzzettin Doğan’ın postu haline gelen ve Süleyman Demirel’in açıkça dile getirdiği gibi hükûmet eliyle kurulan Cem Vakfı, uzun zamandır Sünnileşmiştir, iktidarda kim olduğuna bakılmaksızın hükûmetlerin yandaşı olmuştur. Tuzluçayır’da yapılmak istenen Cami-Cemevi projesi tam da bu günlerde bir şeyleri kaşımak isteyen hükümet tarafından iyi niyet ve Alevîlerin inancı ile dalga geçer gibi dayatılmak istendi. Şimdi kimse yaklaştırılmıyor o alana. Panzer, TOMA, Akrep ve üç otobüs çevik kuvvet eşliğinde inşaat devam ediyor. Bütün bunlar Alevî halkla devlet, iktidar arasında barış sağlansın diye yapılıyor. Bu kadar büyük bir yalanı insanların gözüne gözüne sokan başka bir iktidar daha olmamıştı. Buna dallardaki kuşlar gülüyor. Bu kadar barışa aykırı bir şekilde yapılmak istenen Cami-Cemevi projesi tarihte görülmedi.

Nasıl bir toplumsal barıştır ki bu, aylardır Tuzluçayır göbekte kurulan Direniş alanında insanlar akşamları sohbetleriyle, sazlarıyla, deyişleriyle, şiirleriyle, sorunları, talepleriyle söyleştiler. Bu durum mahalledeki paklarda da devam etti. Her şey barışçıydı. Ne battı Cemaat ve hükûmete de birden, altında yüz metre yok bir cami var, dön yukarısına yine yüz adımlık mesafede başka bir cami var; Tuzluçayır halkına bu camiler yetiyor da artıyorken, cemaatçi olduğu ayyuka çıkan, CHP’yi ele geçirmek için fırsat kollayan Şişli Belediye Başkanı Sarıgül’ün verdiği otobüslere taraftarlarını doldurup Tuzluçayır’a gelerek Cami-Cemevi yapmak fikri neye-kime hizmet eder? Şimdi Tuzluçayır yangın yeri, sokaklarda barikatlar, gece yarılarına kadar polisin gaz bombaları, plastik mermileri, TOMAlardan sıkılan gazlı sulara karşı direniyor. Yaralılarımız, gözaltına alınan gençlerimiz , hırpalanan darp edilen bir halk var.

 

Yeniden yeniden soruyorum, bunun cevabını ben bilmiyorum. Bilen varsa söylesin lütfen: Bu hükûmet, bu devlet, bu iktidar, bu başbakan, halkıyla bu kadar inatlaşır mı? İnatlaşırsa niyeti nedir? Ne yapmak istiyor, halkı karşı karşıya getirerek iç savaş mı istiyor. Ya da beklenen ekonomik krizi bu halka mı fatura etmek istiyor. Günlerce savaş çığırtkanlığı yaptı. Neymiş Suriye’de demokrasi yokmuş... Şimdi sormazlar mı adama,” Senin ülkende demokrasi vardı da bu altı genç neden öldürüldü? Bu kadar gazı hangi düşmana karşı kullandın? Binlerce insan neden yaralandı? Kaç göz çıkardın? Kaç polis yargılandı? Demokrasi savaş çığırtkanlığı mıdır? Komşu ülkelerine saldırmak mıdır? Tecavüzcüleri katilleri, vahşeti desteklemek ve suçsuz çocukların kadınların katledilmesi midir? Eli kanlı ÖSO’yu beslemek, desteklemek midir? Demokrasi, saatlik muta nikâhıyla kadınlara tecavüz etmek midir? İnsanların canlı canlı gırtlağını kesmek midir? Nedir Tayyip senin demokrasin? Ve demokrasi yok diye Türkiye topraklarına da komşu ülkelerden savaş ilanı olsa kimi suçlayacaksın? Gitti aşındırmadık kapı bırakmadı. Japonya’sından AB’ye, yetmedi ABD’ye Obama’ya ama her defasında ters yüz edildi. Ama bütün bunlar ders olmaktan uzak. Şimdi hükûmet tam bir başarısızlık ve basiretsizlik içinde. Yerel seçimler kapıyı çalıyor. Laftan anlamayanın hakkı kötektir denir ya halkın sopası yok ama oyu var. İşte; bence zurnanın son deliği bu. Başarısızlık üstüne bir de ekonomik kriz var kapıda! Ne yapacak? Bir neden bulmak zorunda . Suriye ile savaşamadı, savaş olmadı. Direnişleri körüklemek ve halkı sokağa dökerek suçu bastırmak derler buna.

Tuzluçayır’da Cami-Cemevi projesi tutmayacak. Cemaat hem Alevileri fişleyip hem Alevilerle barışamayacak. Yol düşkünü Dedeler sizin oyuncağınız olabilir ama bu halk oyuncağınız olmayacak. Direniş bu mahallenin geçmişinde, geleneğinde, ruhunda var. Bizim çocukları yıldıramadın, yılmayacaklar. Direne direne “sen ne dersen de” seni buradan kovacaklar.

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış