Kuzey İtalya’da bir kasabada dünyaya gelen Verdi (1813-1901), küçük yaşta müziğe ilgi göstermiş, kasabadaki müzik derneği başkanı Barezzi’den Latince ve müzik dersleri almaya başlamıştır. Piyanoda hızlı bir gelişim gösteren Verdi, kasabadaki ileri gelenlerin desteğiyle Milano Konservatuarı’na gönderilmiş, ama giriş sınavını kazanamayınca Scala Operası’nın orkestra şefi Lavigna’dan dersler almıştır. Dört yıl süren bu çalışmalar sonunda Verdi’nin bazı küçük parçalar, şarkılar bestelediğini biliyoruz. 1836’da kasabasına dönen Verdi, buranın orkestrasını yönetmiş, çevresinde sevilen bir müzikçi olmuştur. 1838’de kasabadaki öğretmeni Barezzi’nin kızıyla evlenen besteci, ilgi görmeyen iki opera yazmıştır. Bunun üzerine opera müdürü, ondan bir “komik opera” bestelemesini önermiştir. Ancak, o sırada Verdi’nin küçük yaştaki iki çocuğu ölmüştü; bestecinin bu koşullarda komik opera bestelemesi olanaksızdı. Durumu anlayan opera müdürü, Verdi’ye “Nabucco” adlı operanın sözlerini vermiş, bu esere çalışmasını istemişti.
Nabucco’nun konusu, özünde zulme başkaldırıyı işler. Verdi, ülkesinin içinde bulunduğu durumla bu konu arasında benzerlikler olduğunu düşünerek bestelemiştir. Eserin 1842’de Milano’daki Scala Tiyatrosu’nda sahnelenmesi, İtalya’da bir olay yaratarak besteciye bir anda ün kazandırmıştır. Verdi, çocuklarının acısına dayanamayarak ölen eşinden sonra, kendini operalarına adamış, konularını Victor Hugo, Schiller ve Shakespeare’den aldığı “Ernani”, “Jeanne d’Arc” ve “Makbet” gibi operalar bestelemiştir. Sanatçı, Floransa’da sahnelenen Makbet’in ilk temsilinde sahneye 30 kez çağırılmıştı. Eserlerindeki bağımsızlıktan yana yurtsever tutumuyla Verdi, Maestro della revoluzione (Devrimin müzik ustası) olarak ün yapmış, adı yurtsever İtalyanların simgesi olmuştur:
VERDİ = Vittorio Emanuele Re d’İtalia.
Verdi’ye göre Shakespeare, Falsta( tipindeki bir adamı gerçekten tanımış olabilirdi. İago gibi bir alçağı da. Ama Ofelya, Desdemone, Imogene gibi melekleri tanımış olması olanaksızdı. Buna karşın onları “gerçek” kılabilmişti. Çünkü Shakespeare’de bütün bu kahramanlar seyirci için “gerçek”ti, bu nedenle de etkileyiciydi. Verdi’nin büyüklüğünü anlamak kolaydır, ama bunu açıklamak zordur. Büyüklüğünün önemli bir kısmını, metin yazarlarının gerçekçiliğine ve bu gerçekçi kavrayışı bestelediği müzikle örtüşmesine borçludur. Bu örtüşmeyi kolaylıkla yapar. Çünkü onun müziğinin köklerinde İtalyan şarkıları, çocukluğunda dinlediği köy türküleri, bando müziği ve en önemlisi, Rossini, Donizetti ve Bellini gibi kendinden önceki kuşaktan İtalyan bestecilerin melodi birikimi vardır. Verdi, İtalyan opera geleneğini sürdürürken psikolojiye derinlemesine giren, insan tiplemelerinde ve duygusal çatışmayı yansıtmakta çeşitlilik gösteren, ayırt edici bir opera üslubuna olan gereksinimi kavramıştı.
Wagner ile Verdi’yi karşılaştırırken ikisinin de dehası kabul edilmelidir. Ancak Verdi’nin, sanatçıyı, seyirciyi, şarkıcı ve çalgıcıları, hatta orkestra şefini ve opera rejisörünü rahat ettiren açık seçik, anlaşılır bir çizgiyi koruyarak bestelemiş olduğunu sezinlersiniz. Operalarında, belirgin ritimli, sağlam, yalın ama parlak ve akılda kalıcı ezgiler yaratmakta büyük başarı göstermiştir Verdi. Bu genel üslup, onun eserlerine güçlü bir yaşam duygusu verir. “Melodiyle kaynaştırılmış söz” denen üslûp, bütün eserlerinde vardır, ama bu açıdan en üstün operası “Falsta(”tır.
Yorumlar (0)