Gençlerbirliği, Ankara Atatürk Lisesi’nin bahçesinde doğan bir öğrenci kulübü. Anlatıya göre Gençlerbirliği, öğretmenlerinin kurduğu takıma karşı isyan eden bir grup lise öğrencisi tarafından kuruldu. Yüz yıldır kentin güney bölgesinin; Çankaya ve çevresindeki semtlerin takımı oldu. Kısa sürede Taş Mektep’in, yani Atatürk Lisesi’nin yanı sıra Cumhuriyet, Deneme, benim de mezunu olduğum Anıttepe ve onlarca lisenin takımı haline geldi. Gençlerbirliği, Ankaragüçlülerin “Kızılay’ın sonrasında olmayan kulüp” eleştirilerini sonuna kadar hak etti. İki kulüp arasındaki sınıfsal farklılık halihazırda kamu takımı olan MKE’nin Kenan Evren ve sonraki yılların düzen içi siyasetle bir şekilde ilişkilenmesiyle birlikte kabuk değiştirdi. Sınıfın takımı sınıf kinini terk ettikten sonra onun bıraktığı alan büyük ölçüde Gençlerbirliği’ne açıldı.
Hayatı Cebeci İnönü ve 19 Mayıs stadyumlarının yanında yöresinde geçmiş kentlilerin birçoğu Gençlerbirliği maçlarını izlemek için Eryaman Stadyumu’na gitmeyi halen içlerine sindiremezler. Tribünler MKE renklerine dönüşebilir veya stadyumun yakınlarındaki metro durağının adı 1910 olabilir. Gençlerbirliği bütün bu örüntüleri bir karşıtlık doğurmayacak olgunlukla karşılar. Çünkü kulüp Ankara’da kentlilerin kendine verdiği kadar yeri tutmayı, daha fazlasını istememeyi ve daha görünür olmamayı bir yerel politika haline getirmiştir.
Eleştirinin eleştirisi
Gençlerbirliği şu son dönemde dernek statüsünden ayrılıp “A.Ş.” olmayı tartışıyor. Türkiye’de futbolun içine düşürüldüğü piyasa tahakkümün acı ilacını içmemek için direniyor kulüp. Peş peşe yapılan kongrelerde taraftar grupları aynı önergeleri reddediyor. Kulüp piyasa tahakkümü altında icralarla boğuşurken diğer yandan sportif başarıların gelmesi için yine büyük olmayan mücadeleler veriyor.
Günümüz Türkiyesi’nde her şeyin iyiye gidebileceğine, bu zorlu hayatın içinde yaşam vahaları oluşabileceğine dair yanılgılardan kurtulmak gerekiyor. Gençlerbirliği’nin sorunları sadece sisteme ilişkin değil. Aynı zamanda kişilerle ilgili. Türkiye kulüpleri Cumhuriyetin aydınlanma pratikleriyle doğrudan ilişkilidir. Demokratik katılım mekanizmalarının Anadolu’ya yayılması, gençlerin spora katılması ve bu sayede demokratik kamusal alanın oluşması; sonraki yıllarda Türk sağının sermaye birikimiyle birlikte kulüplere “çökmesi,” sırasıyla ülkücülerin, Fethullahçıların ve AKP’lilerin bütün bir alana tırnak geçirmeleri. Bütün bunlar kulüpler camiasının geçirdiği bir dizi süreç oldu. Gençlerbirliği ise bu progresif adımları ve tarihsel kırılmaları başka bir eksende yaşadı. Ankara’nın kuzeyinde yer alan kent burjuvazisi İstanbul kulüplerine, oradaki ticari ve siyasi bağlantılara, dahası İstanbul burjuvazisine erişemediği ölçüde Gençlerbirliği’ni bir araç haline getirmeyi istedi. Büyük ölçüde de başarılı oldular. Bu sayede dokunmak istediklerine rahatlıkla dokundular.
İyi insanlar kazanmayı hak eder mi?
William Grano, 1947’de “Ankara şehriyle ünlü bir soğuktur” demişti. Bu önerme sadece Altındağ ve Çankaya arasındaki kent için doğruydu. Kentin coğrafi konumu sadece bu iki dağın yamaçlarını soğuk tutardı. Ankara’da kışın tribünden kaçmanın, güneş açınca tribünü doldurmanın arkasında da bu önerme yatar zaten. Gençlerbirliği tribünleri çoğunlukla sokakta örgütlü, partilere üye kalabalıkları toplar. 1 Mayıs’ta gördüğünüz yüzleri Gençlerbirliği tribünlerinde de görürsünüz. Siyasal spekturumun solunda kalan örgütlüler, Kırmızı Kara, Taş Mektep, Metin Çulhaoğlu’nun dostları, Şule Ç’ler, kongre listelerinde kontenjanı olan “liberal sapma” Tanıl Bora’nın arkadaşları.
İstanbulluların “zaten Gençlerbirliği maçları hep zorlu geçmiştir” önermesindeki, en üst ligin orta sıraları; stadyumu olmayan kentin sempatizanı çok, taraftarı yok takımı çevresine çoğunlukla ama azalan şekilde iyi insanları toplar. Ama bu iyi insanlar kazanmayı hak eder mi sorusu cevapsız kalmıştır. Uzaktan bakınca her şey güzeldir çünkü.
Ankaragücü taraftarları, Gençlerbirliği’yle bir karşıtlık oluşturabilmek için uzun süredir mücadele ediyor. Buna küfürler etmek de dahil. Başarının buradan geleceğine dair temel bir tezleri olduğu var sayımıyla sınıfsal pozisyonlarını belirlemek, dahası bunu bir alt kültür olarak konumlama arzularının olduğu görülüyor. Eğer iyi insanlar kazanmayı hak ediyorsa buraya kulak vermek gerekiyor. Belki Ankaragüçlüler haklıdır.
Yorumlar (0)