Başlık seni yanıltmasın, saat 10:04’de ya da 10.10’da bir randevumuz yoktu. Birbirini tekrarlayan, artık bir bütün olarak kendi başına bir anlamı olan semiyotik bir çağrışımdan bahsediyorum aslında. Tıpkı “1977”in kanlı Taksim Meydanını, “1985”in ya da “F.451”in kara ütopyaları, “9:11”in 11 Eylül ikiz kuleler saldırısını, “17-25 Aralık”ın paraların sıfırlanmasını, “20 Temmuz”un Suruç katliamını çağrıştırması gibi.
Ankara Katliamı, #AnkaraKatliamı, #10AE. Adına ne dersen de; 10 Ekim 2015 günü saat 10:04’de birbiri ardına patlayan bombalarla en az 97 insanımız katledildi, yüzlercesi yaralandı. Hem de bile isteye, göz göre göre...
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla 10 Ekim 2015 Cumartesi Ankara’da yapılması planlanan “Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi”nin, belki de bu toprakların görüp görebileceği en büyük katliamına sahne olduğunu birlikte gördük.
Mitinge davet toplantısında söz alan DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, “Sarayın saltanatına ve 35 günlük bebekten 70 yaşındaki insanımıza kadar yaşama hakkını ortadan kaldıran, kardeş kanı akıtan savaş politikalarına karşı Emek-Barış ve Demokrasi demek için Ankara’da olacağız. 10 Ekim Türkiye’nin aydınlık geleceğinin habercisi olan büyük bir buluşma olacak” derken elbette 10.10-10:04’ü aklına bile getirmemişti.
"... miting tertip komitesine Emniyet güçlerince yakın saldırı tehlikesine dair herhangi bir bildirimde bulunulmamış ve bilgi de verilmemişti"
İnsan Hakları Derneği’nin yayınlandığı ön gözlem raporuna göre miting tertip komitesi Ankara Valiliği’ne başvurarak gerekli izinleri almış ve mitingin ne şekilde yapılacağını valiliğe bildirmişti. Bildirime göre, Ankara ve Ankara dışından katılacak göstericiler merkez Tren Garı önünde toplanıp kortej oluşturacak ve saat 10:00’da Sıhhiye Meydanına doğru yürüyüşe geçecekti. Göstericilerin tamamı Sıhhiye Meydanına vardığında da miting başlayacaktı. Miting katılımcılarının Ankara Garı’nda toplanıp yürüyüşe başlayacağı saat olan 10:00’a kadar miting tertip komitesine Emniyet güçlerince yakın saldırı tehlikesine dair herhangi bir bildirimde bulunulmamış ve bilgi de verilmemişti. Miting günü büyük bir coşku ve heyecan vardı.
Ne mi oldu? 10:03’de normal(!) olan hayatımız 10:04’de ters yüz oldu. İki ayrı noktada birbiri ardına patlayan bombalarla Ankara Gar’ı önünde büyük bir katliam gerçekleşti. Ordadaydım, sen de oradaydın.
Patlamanın gerçekleştiği olay yerinde bulunan bir grup avukat, ileride hukuk örgütlerince 10 Ekim İhlal Raporu olarak da yayınlanacak raporun dayanağı olan İlk İhlal Raporu’nu patlamadan saatler sonra kamuoyu ile paylaştı. Raporda yer verilen tespitler oldukça dikkat çekici dikkat ettin mi? Rapor; hukuk dışı, yargısız infaz gibi şüpheli ölümlerde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca uyulması gereken asgari prensiplerin Minnesota Protokolü’nde düzenlendiği belirtilerek AİHM'nin “Jordan prensipleri “ olarak da kabul edilen Jordan/İngiltere (2001) kararındaki bağımsız soruşturmacılar tarafından makul bir sürede ve kamuoyuna açık bir kovuşturma sürecinin yürütülmesinin önemine vurgu yapan ve acil tedbirlerin alınmasını isteyen bir “uyarı” niteliğinde.
Raporda yer verilen ilk ihlaller; takip eden birkaç gün içerisinde soruşturma dosyasına (buraya dikkat) şüpheliler ! müdafilerinin erişimine kısıtlılık getiren, ancak uygulamada bu kararı mağdur/müşteki müdafileri için de uygulamaya dayanak alınan 2. Sulh Ceza Hakimliği kararı ve nihayet soruşturma ile ilgili “”her türlü haber, röportaj, eleştiri vb”” yayınların yapılmasının yasaklanmasına ilişkin 6. Sulh Ceza Hakimliği kararı gösteriyor ki bu soruşturma da daha önceki soruşturmalardan bir farkı olmayacak ve kamuoyunun ilgisinin azaldığı bir anda hukuk gündeminden düşürülecek...
İlk ihlal raporunda ve kamuoyunda paylaşılan bilgiler patlamanın ardından patlamaların gerçekleştiği yerin koruma altına alınmaması, olay yeri inceleme ekipleri ve Savcı’nın olay yerine derhal intikal etmemesi (O.İ.B. 1,5 saat; Başsaavcı vekilinin 2,5 saat sonra olay yerine gelerek Savcıların görevlendirileceğini ifade etmesi), olay yerinde bulunan halkın güvenliğine dair hiçbir önlemin alınmadığı gibi, gaz ve tazyikli su ile insanlara saldırıldığının görülmesine şaşırmamak lazım. Bu durumun olağan bir durum olduğunu söyleyebilir misin?
Olay yeri inceleme işlemleri sırasında delillerin kaybolmasının önlenmesi, derinlemesine soruşturma yürütülmesinin güvence altına alınması amacıyla hazır bulunmak isteyen avukatların olay yerinden uzaklaştırılması ve bu denli geniş bir etki alanı bulunan alanda sadece 3 avukatın hazır olmasına izin verilmesi sence ne anlama geliyor? Bir düşün...
Kimliklendirme için zorunlu doku örnekleri, eşya ve suçun aydınlatılması
için gereken fiziksel deliller inceleme dışı bırakılması, delillerin güvenliğinin sağlanmamaması olay yerinde birçok insanın delillerin üzerine basarak gezdiğinin görülmesi, cenaze araçlarının da benzer şekilde olay yerine delillerin üzerinden geçip cenazelere yaklaşarak hareket ettiklerinin görülmesi bu soruşturmanın baştan sakat yürütüldüğünü göstermiyor mu dersin?
Çağdaş Hukukçular Derneği’nin olay günü yaptığı suç duyurusunda dikkat çektiği “soruşturma işlemlerinin merkezi olarak savcılık birimi tarafından yönetilmesi, soruşturmanın kolluk görevlilerinin hâkimiyetine verilmemesinin önemli olduğu, kolluğun saldırıya katkısı ve saldırıda işbirliği olacağı ihtimali de dikkate alınarak, yapan ile soruşturanın aynı kişi olmamasının önüne geçilmeye çalışılması gerektiği, yine soruşturmada görev alan savcılık görevlileri ve kolluk mensuplarına muhtemel etkilerin önlemesi konusunda önlem alınması çağrısı”nın bu iklimde ne kadar önemli olduğunu görmemek; “olay yeri ve çevresinde, olay yerine çıkan yollar ve ana yollar ile ara yolların tespiti ile 30 km. çaplı bir alan belirlenerek bu alanda bulunan; MOBESE kayıtları ile kamu kurum ve özel işletmelerin tüm görüntü kayıtlarının toplanması, kayıt toplanırken tüm kamera açılarının ve kameraların kaydının alındığından emin olunması, kolluk tarafından kayıt toplanması sırasında bir eleme yapılmamasının sağlanması, toplanan kaydın elde edildiği, bilgisayar sisteminin ne olduğuna ilişkin bilgi (Bilgisayar adı, hard disk kodu gibi) ile birlikte bu kaydın toplanması ve kayıt aslının alınan kütükte bırakılması ve silinmemesi için tedbir alınması, mitingin izlenmesi için Valilik/kolluk bünyesinde kurulan izleme merkezince anlık olarak izlendiği, kolluk görevlilerince ve taşıtlarınca (araba – TOMA -Helikopter v.b.) elde edilen görüntüler toplanması; bu kayıtların derhal kolluk ve idare elinden alınarak güvenlik altına alınması ve kopyaları üzerinden soruşturma işlemi yürütülmesi, sosyal medya ve basın ile internet ortamında bulunan görüntülerin toplanması için organizasyon yapılması, işlemin sıkı olarak denetlenmesi ve görüntüler için gereken hallerde hâkim kararı alınarak işlem yapılması; kayıt toplanmasına ilişkin kolluk organizasyonun savcılık tarafından yapılması, bu sağlanamıyorsa anlık olarak takip edilmesi, farklı kolluk birimlerinin (Jandarma ve Polis) delil toplanması sırasında beraber tim oluşturarak kullanılması; kayıt toplanması sırasında, tüm binaların (kamu kurumları da unutulmadan) giriş çıkış yerleri (alternatif çıkışları ve yangın çıkışları da dâhil) görüntü elde edilmesinde dikkat edilmesi” çağrısına ne kadar uyulduğu sorusunu sormamak mümkün mü?
Ben söyleyeyim. Kısıtlılık ve yasak kararı nedeni ile bilmiyorum! Ben bilmiyorsam, olay; 6 Sulh Ceza Hakimliği’nin kararında geçen ifadelerle haberi, röportajı, eleştirisi vb her türlü bilginin sana erişimini engelleyerek karartılıyorsa sen de bilmiyorsun, bundan sonra da bil(e)meyeceksin.
Böyle bir iklimde, hükümetin İŞİD ile 180 derece değil 360 derece fark olduğunu söylemesinin bir dil sürçmesi olduğu düşünebilir misin?
Ben düşünmeye çalıştıkça aklıma Bulutsuzluk Özlemi’nin “aklımı tutamadım kafatasımda, uçtu uçtu...” dizeleri geliyor ve tüm gücümle “Acil Demokrasi” diye haykırmak istiyorum.
Yorumlar (0)