AFETLER VE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ

AFETLER VE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ KADIN KOALİSYONU AFET KOORDİNASYON AĞI NEDEN KURULDU?

Kahramanmaraş merkezli depremde kaybettiğimiz canlarımız Hatice Can ve Kibar Daşcı Özdemir’in anılarına saygıyla…

Farkında olsak da olmasak da, hepimizin günlük yaşamını kolaylaştıran ya da kendimizi daha iyi ve güvende hissetmemizi sağlayan alışkanlıklarımız ve günlük rutinlerimiz vardır. Pek çoğumuz ertesi sabah işe, okula ya da her nereye gideceksek oraya gecikmemek için alarm kurarız yatmadan önce. Evlerimizde neyin nerede olduğu, neyin nasıl kullanılacağı bilgisi kolaylaştırır yaşamlarımızı. Sokağımızdaki durağın yerini, neyi hangi dükkanda bulacağımızı da biliriz yaklaşık olarak.

Kadınlar olarak sokağımızın, mahallemizin hatta şehrimizin güvenli ve güvensiz yerlerini de biliriz ve bu bilgi bizler için hayati önemdedir. Bütün bu bilgi ve deneyimler, zamanla, yaşadığımız mekanla da bağımızı kurar ve güçlendirir. Artık, planlarımız da, sosyalleşmelerimiz de bu bilgiden bağımsız değildir. Bundan sonra beklenmedik bir zamanda bizim dışımızda gerçekleşen her değişim bir krizin nedeni olacaktır. Bu nedenle, 6 Şubat sabaha karşı gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremin yol açtığı büyük krizin çok önemli bir boyutu da, özellikle bölgede yaşayanlar açısından bu bağın zedelenmesidir.

Yaşadığımız bu süreç bir yandan “Travma, Yas, Üzüntü, Çaresizlik ve Öfke” olurken, bir yandan da “Güç, Dayanışma ve Birliktelik” olarak geri döndü bizlere. Başka türlü, bu acıyla yaşayabilmemiz mümkün değildi.

Kadın Koalisyonu, 2000 yılından bu yana eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesi veren kadınların, kadın örgütlerinin bir araya geldiği bir yapı. Depremin olduğu gün Kadın Koalisyonu olarak, yaklaşık 150 bileşenimizle hızla bir araya geldik. Hem bileşenlerimizin hem de bu sürecin yarattığı yıkım karşısında harekete geçen gönüllülerin katılımı ile bir Afet Koordinasyon Ağı kurduk.

Bu koordinasyon ağı ile; yaşanan olumsuzluklardan en fazla etkilenen kesimin kadınlar, çocuklar, LGBTİ+’lar ve eşitsiz koşullarda yaşayan diğer gruplar olacağı deneyiminden hareketle, bu süreçte; kaynaklarla ihtiyaç sahipleri arasında köprü kurmayı, hak ihlalleri ile mücadele etmeyi ve kadın örgütlerinin afet yönetiminin her aşamasında etkin olarak yer almasını sağlamayı amaçladık.

Halihazırda varolan toplumsal cinsiyet eşitsizliği; deprem sonrasında yapılan yardımlara erişimde yaşanan zorluk ve engellerle, strese bağlı birçok kadın ve kız çocuğunun deprem sonrası regl olması ve hijyen ürünlerine erişememeleriyle, tuvalete erişimde yaşanan sorunlar nedeniyle üreme sağlığı hastalıklarının başlamasıyla, barınma ve gıda gibi temel ihtiyaçların karşılanması sürecinde kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik yapılan çeşitli şiddet ve istismarlarla kendisini daha da fazla hissettirdi. Bu kapsamda, Afet Koordinasyon Ağı olarak operasyon ve savunuculuk olmak üzere iki ana çalışma grubu oluşturduk. Acil müdahale ve uzun erimli olmak üzere iki iş planı hazırladık ve depremin ikinci gününden itibaren bu ağda bir araya gelen kadın örgütlerinin gönüllüleri olarak sahada çalışmaya başladık. Depremden doğrudan etkilenen 10 ilin her biri için sorumlular belirledik ve bu sorumlular, illerinde yaklaşık 40 kişilik saha ekiplerini oluşturdular. Operasyon grubumuz, bu ekipler aracılığı ile edindiği bilgilere dayanarak kendi çalışma planını çıkardı. Her il için; hangi kurum ve kuruluşun ne yaptığını, sahada nelere ihtiyaç duyulduğunu ve hak ihlallerini gösteren bir haritalama çalışması yaptılar. İlk etapta hak ihlallerinden ziyade ihtiyaçlar öne çıktı. Bu sebeple öncelikle bu açığı kapatmaya yönelik bir çalışma yürüttük. Yaşanan kaos ortamı içinde, ihtiyaçlara ve desteklere yönelik aktarılan bilgilerin teyit edilerek buluşturulması konusunda ancak sahadaki örgütlülüğümüzle üstesinden gelebildiğimiz oldukça yoğun bir emek harcadık. Bir taraftan da bu sürece aktif katılan kadınların yaşadıkları ikincil travmaları gözetecek destekleri hayata geçirmeye başladık.

Her geçen gün yaşanan felaketin yeni bir boyutu ve çarpan etkileri ile karşılaşıyoruz. Hak ihlallerine yönelik, özellikle taciz ve tecavüz tehditleri ve mültecilere yönelik artan ırkçı saldırılara karşı önlemler geliştirmeye çalışıyoruz. Bir taraftan akut sorunlara odaklanırken bir taraftan da geliştirdiğimiz işbirliklerini de mobilize edecek şekilde uzun erimli bir yol haritası oluşturuyoruz. Bu anlamda afetin yaşandığı illerde belediyeler ve özel sektör işbirliğinde “kadın yaşam merkezleri” kurmak için çalışmalarımızı başlattık. Bu merkezlerle depremden etkilenen kadınların, çocukların ve tüm eşit olmayan koşullarda yaşayan grupların, güvenli bir biçimde bir araya gelip hakları konusunda bilgi edinebileceği, ihtiyaca göre ilgili kurum ve kuruluşlarına yönlendirmelerinin yapılabileceği, çamaşırhane, banyo, mutfak gibi günlük ihtiyaçlara cevap veren alanları ile, psiko-sosyal desteğin ve grup çalışmaların yürütülebileceği, oyun odaları içeren sosyalleşme mekanlarının hayata geçirilmesini hedefliyoruz.

İlerleyen günlerde ortaya çıkan ihtiyaçlar sonucunda çalışma alanımızı 10 ilden daha geniş bir ölçeğe, depremden etkilenenlerin göç etmek durumunda kaldıkları illere de taşıyarak bu illerde çıkan ihtiyaçlara yönelik ekipler oluşturmaya başladık. Bu illerden biri de en çok göç alan illerden biri olan Ankara’ydı. Bu kapsamda; Deprem Bölgelerinden Ankara’ya Gelenler için Destek Hizmetleri Rehberi hazırladık. Güncelliğini ve doğruluğunu teyit ederek, belirli aralıklarla güncellediğimiz bu rehberde; barınma, gıda-giyim-eşya ve hijyen ürünleri, nakit para, istihdam, psikolojik destek&sağlık, eğitim&burs, çocuklar için, hukuki destek ve kayıplara ulaşma başlıklarına yer verdik. İçerik olarak kamu kurum ve kuruluşları tarafından sağlanan hizmetlerin yanı sıra sivil toplum örgütleri ve özel sektörün sağladığı desteklere de yer verdik.

Depremin ilk gününden itibaren açıkça gördük ki, ev yıkılsa, hayat altüst olsa da ev içindeki yaşama dair her türlü ihtiyacı karşılamak büyük ölçüde kadınların sorumluluğu olmaya devam ediyor. Hem deprem bölgesinde bağlantıda olduğumuz kadınlardan edindiğimiz izlenimler hem de Ankara’ya gelen ailelerde gözlemlediğimiz şu ki, bu koşullarda da ev içinde kadınların bakım hizmetlerini yerine getirmesi beklenmekte. Barınma olanaklarının sınırlı olması ya da büyük ailelerde yaşanan kayıplar gibi nedenlerle, Ankara’ya gelen afetzedeler, çoğunlukla, kalabalık gruplar halinde barınabilmekte. Bu koşullarda da evin yemeğinin hazırlanması, temizlik, çamaşırların yıkanması gibi ev içi işler kadınlar tarafından yerine getirilmekte.

Deprem sonrasında Ankara’ya gelen kadınlar bir yandan, yazının başında söz ettiğimiz, bilindik yaşam alanının aniden yok olmasının şokuyla başa çıkmaya çalışırken, öte yandan da son derece sınırlı olanaklarla evdekilerin bakım ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğunu üstlenmekte. Bu nedenle, ilk haftalarda kadınlar, mecbur kalmadıkça bizlere kişisel ihtiyaçlarını bildirmiyorlardı. Zaman geçtikçe, ilk günlerde gelmiş olanlar açısından, hem hayat biraz daha yerleşik hale geldiği hem de karşılıklı ilişkilerimiz geliştiği için, kendi ihtiyaçlarını da dile getirmeye başladılar.

45. güne geldiğimizde artık bu ihtiyaçlar sadece giysi, gıda, ev gereçleri gibi şeyler olmaktan çıkmaya başladı. Evlerini, işlerini, yakınlarını kaybetmiş ve hiç planlamadıkları halde yaşadığı şehirleri değiştirmek zorunda kalmış olan bu kadınlar, yavaş yavaş sosyalleşme ihtiyaçlarını dile getirmeye başladılar. Kurumlarda kalanlar sabahtan akşama kadar hiçbir şey yapmadan oturmaktan sıkıldıklarını belirtirken, evlerde olanlar ise şehri bilmedikleri ve gelen giden kimseleri olmadığı için sıkıldıklarını söylüyorlar. Bu nedenle, kadınlar, küçük gruplar halinde, sohbet etmek için bir araya gelmeye ya da uygun zamanı olanlar ev bulma ve yerleşme sürecinde destek olduğu ailelere ziyarete gitmeye başladı. Bu görüşmeler kadınlar arasındaki ilişkileri geliştirdiği için artık daha fazla kişisel ihtiyaç dile getirilmeye başlandı. Bunun yanında, Ankara’da yaşayan yakınlarının yanına gelenler ya da Ankara’da bir yakını olanlar çok daha kolay uyum sağlayabiliyorlar. Ayrıca, birkaç kadın da Ankara’ya gelip yerleşme işlerini tamamladıktan sonra iş bulup çalışmaya başladı.

Yas tutma, kayıplarını defnetme, keder, öfke ve sevinç gibi duygularını ifade etme gelenekleri, kültürleri ve yöntemleri birbirlerinden çok farklı olan kadınlar bu süreçte kadın dayanışmasının ortak bilgisi ve diliyle yan yana durmaya ve hayatı yeniden örmeye çalışıyorlar. Ancak ne yaparsak yapalım geçmişini, sevdiklerini, işini, tüm birikimini enkaz altında kaybetmiş insanlar için hayat eskisi gibi olmayacak. Bu acıyı yaşayan ve şahit olan hiçkimse eskisi gibi olamayacak. Bu nedenledir ki belediyelere, bakanlıklara, müteahhitlere ve tüm sorumlulara görevlerini hatırlatmak ve denetlemek boynumuzun borcu. Bu nedenledir ki yeniden inşa edilecek kentlerin tasarlanmasında kadınlar ve kız çocuklarının hakları başta olmak üzere, tüm yurttaşların haklarını hatırlatmak için rehber hazırlığımız ve katılımcı, güvenli ve sağlıklı kentler hazırlanmasına destek olmak konusunda çalışmalarımız devam etmektedir.

Yazar İlknur Üstün & Lütfiye Kelleci Birer & Gülin Özdemir Eroğlu
  • Paylaş

POPÜLER İÇERİK