Trump’ın 2. dönem başkanlığı Amerikan iç siyasetini yerel gündeminden koparıp küresel siyasetin bir konusu haline getirdi. Ulusal basın bültenleri bile Amerikan iç siyasetindeki gelişmelere yer veriyor. Kasım 2024 seçimleri Amerikan toplumunun bölünmüş hatta cepheleşmiş olduğunu gösteriyor. Trump’ın korumacılığı andıran vaatleri, gümrük vergilerini attırması, güvenlik kurumlarını yeniden şekillendireceğini söylemesi hatta 6 Ocak 2021 tarihinde destekçilerinin kongreyi basması Amerikan kurumsal siyasetine ve değerler sistemine bir saldırı olarak görülüyor. Bu durumun tarihsel köklerine bakarken, Trump’un kendi şahsi/kişisel özelliklerini aşan ve izolasyonculuğun bir varyantı olan Jaksoncu ekolün içinden geldiğini önceki yazımızda belirtmiştik. Şimdi Amerikan siyasi tarihine ve Trump’a olan tepkilere anlam verebilmek adına geçmişe olan yolculuğumuza devam ediyoruz.
Amerikan başkanlarının çoğu kendi dönemleri ile anılan bir doktrin ile anılıyorlar ve bu sayede kendilerine özgü bir yer ediniyorlar. Reagen doktrini, Eisenhower doktrini, Monroe doktrini, Truman doktrini, Carter doktrini gibi kavramsallaştırmalar aslında sistemik bir öğretiden çok Amerikan başkanlarının tarihin belli bir döneminde kendi adları ile anılan politikalardır. Bu başkanlar arasında iki dönem (1953-1961) Cumhuriyetçi partiden seçilen ve göreve gelmeden önce 5 yıldızlı bir general olan Dwight Eisenhower’ın veda konuşması (farewell speech-1961) Amerikan değerler sistemini anlamak açısından dikkate değerdir. Amerikan başkanlarının koltuğu yeni başkana devretmeden önce yaptıkları geleneksel konuşmada Eisenhower, SSCB ile yapılan silahlanma yarışının, askeri-sınai kompleksi güçlendirdiğini ve bu durumun demokrasiye tehdit oluşturduğunu, sivil yönetimin bu endüstri üzerinde denetimi kaybedebileceğine dikkat çeken ifadeleri Amerikan kurumsal siyasetinin ve kurucu değerlerinin korunması üzerine başkanlık düzeyinde yapılan önemli bir vurgudur. General olarak görev başındayken Pentagon’un bütçesini düzenli olarak kısan Eisenhower, kaynakların barınma, sağlık ve okullaşmaya harcanması gerektiğine vurgu yapmıştır (Bowman, NPR,2011). Öncelikle bu konuşma, alt sınıfların/yoksulların politize olabileceği ve Amerikan kurumsal siyasetine alternatif oluşturabilmesi üzerinden bakılmalı çünkü sözde komünizm tehdidi ve Kore savaşı (1950-1953) Eisenhower döneminin ana gündemiydi.
"ABD’nin kurucu babaları, yargıyı dış etkilerden korumak için başkanlara böyle bir yetki vermedi. Bir federal yargıcı görevden almak ile bir başkanı görevden almak aynı şekilde gerçekleşiyor. Yargıçlara yönelik bu koruma çok net. ABD tarihinde yalızca 8 federal yargıç bu şekilde görevden alındı. Bu yüzden federal yargıçlar istedikleri sürece görev yapar, görevleri genellikle emekli olmak istediklerinde veya öldüklerinde sonlanır."
Ayrıca, Amerikan anayasasının ruhu kabul edilen ‘federalizm’ gerçeğine karşı yürütme yetkisini elinde tutan - Latin Amerika tarzı - güçlü, otoriter, merkezi devlet ve başkanlık, askerileşmiş bir garnizon devleti, Amerikan kurumsal siyasetini tehdit edebilir kaygısı bulunuyor. Eisenhower, 1952’de Kore savaşını bitireceğini vaat etmesi sayesinde başkan seçilmişti. Amerikan halkı savaşın bitmesini istiyordu ve Eisenhower savaşı 1953 yılında bitirdi (Neale,2004). Dolayısıyla bu tarihi konuşma bizlere Amerikan kurucu değerleri ve bunun üzerinde yükselen kurumsal siyaset ile ilgili kaygıların belirtilmesi açısından önemli. Trump vakası bizlere bahsi geçen yerleşik kurumsal siyaseti yani yürütme, yasama ve yargı arasındaki güçler (checks and balances) dengesini ne kadar zorlayacağı mesajını veriyor. Mahkemeler Trump’ın her istediğini yapmasına izin vermeyecektir. Amerika’nın federal sistemi eyaletlere ve kentlere önemli yetkiler veriyor. Son dönemine üçlü bir zaferle başlayan başkanlar iki yıl sonra Temsilciler Meclisi’nin kontrolünü kaybediyor. Trump’ın neler başarabileceğini tüm bu koşulların karşılıklı etkileşimi şekillendirecek (Prideaux,2025). ABD’de federal yargıçların göreve başlaması başkanın ataması ve Senato’nun onayıyla gerçekleşir. Örneğin Donald Trump’ın ilk dönem başkanlığında Twitter’da ‘sözde yargıç’ dediği yargıç James Robart, 2004 yılında George W.Bush tarafından göreve atanmıştı. Fakat Trump’ın yargıçları görevden alma yetkisi yok. Çünkü ABD’nin kurucu babaları, yargıyı dış etkilerden korumak için başkanlara böyle bir yetki vermedi. Bir federal yargıcı görevden almak ile bir başkanı görevden almak aynı şekilde gerçekleşiyor. Yargıçlara yönelik bu koruma çok net. ABD tarihinde yalızca 8 federal yargıç bu şekilde görevden alındı. Bu yüzden federal yargıçlar istedikleri sürece görev yapar, görevleri genellikle emekli olmak istediklerinde veya öldüklerinde sonlanır.[1] Bu bağlamda 2.Trump dönemi kurumlarla çatışan bir başkanlığın işaretlerini verirken akıllara şu soru geliyor:
Bir yargıç seçilmiş bir başkana denk olabilir mi?
KAYNAKÇA:
Neale, J. (2004) ‘Amerikan Savaşı Vietnam 1960-1975’ (s.67) çev: D.Tarkan, İstanbul: Metis Yayınları
Prideaux, John (2025) ‘Maga Gündeminin İnandırıcılık Cetveli’ The Economist - The World Ahead 2025 s.9 Turkuvaz: İstanbul
İnternet Kaynakları:
Bowman, T. (2011) ‘Ike’s Warning Of Military Expansion, 50 Years Later’ https://www.npr.org/2011/01/17/132942244/ikes-warning-of-military-expansion-50-years-later, 11.7.2022 Erişim tarihi
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-38892792 02.07.2017
[1] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-38892792
Yorumlar (0)