Bunları sırayla anlatmadan önce belirtmeliyim ki, bu yeni bilgilerin bir kısmı, bilimsel makaleler olarak VEKAM yayını bir kitap ve bir derginin içinde yer alıyor. Diğer dergi ve kitap da Kebikeç tarafından yayımlanmış ve buradaki bilgiler, daha çok antropolojik nitelikte, anlatılar, anılar ya da belgelere dayanan öznel açıklamalar biçiminde. Yayımların hepsi de o kadar ilginç ve o kadar zenginleştirici, düşünce kışkırtıcı nitelikte ki, bunları nasıl küçük bir yazıda anlaşılabilir hale getirebileceğimi, bilemiyorum. Diğer bir deyişle, aniden çok temiz bir havayla karşılaşmış birinin sarhoşluğu gibi bir durumla karşı karşıyayım. En iyisi, sırasıyla anlatmaya çalışmak:
Önce Sof kitabı. Sof, Ankara için önemli bir madde aslında tıpkı Ankara keçisi gibi... Kent için ender rastlanan, olağanüstü bir durum ve avantaj yaratıyor ki, bugüne kadar, bu kadar az araştırılmış olması oldukça şaşırtıcı. Gerçi, 2003 yılında Ankara Ticaret Odası tarafından yayımlanmış Erman Tamur’un Ankara Keçisi ve Ankara’da Tiftik Dokumacılığı adlı, gerçekten bir coğrafyacı titizliği ile yazılmış kitabı vardı ama yayımlanmış bütün kitaplarda/makalelerde, sof dokumacılığı önemle anlatılmakta olsa da, özgün araştırma ve makale sayısı oldukça azdı. Ankara müzelerinde de sof, kendine pek fazla yer bulabilmiş değildi. Artık bu konuda yeni bir kaynağa sahibiz. Kitap daha önce Solfasol’da tanıtılmış olan sergiye paralel bir biçimde hazırlanmış ve aynı zamanda sergi kataloğunu da içeriyor. Kitabın tam olarak künyesi şöyle:
İçindeki makalelerin başlıklarını iletebiliyorum sadece. • Bir Sergi Hazırlanırken: Filiz Yenişehirlioğlu, • Tarihi Dokumak: Bir Kentin Gizemli Sergisi Sof ve Ankara Keçisinin 600 Yıllık Serüveninin İzinde: Gözde Çerçioğlu Yüksel • Anadolu’da Dokunma Devrimi Neolitik Çağdan Demir Çağına Yünün Tarihi ve Maddi Değeri: Çiğdem Maner • Anadolu Yaylalarını Süsleyen Nadide Mahluk: Ankara Keçisi: Bengi Çınar Kul • Ankara Keçisi Yetiştiriciliği ve Ankara Tiftik Sanayi Tarihine Genel Bir Bakış: Erman Tamur • Ankara Keçisinin Fransa ve Güney Afrika’daki Serüveni: Frederic Hitzel • Koyunun Olmadığı Yerde Keçiye Abdurrahman Çelebi Derler, Ankara Eyaleti’nde Tiftik Keçisi Ekonomisinin Zaman Uzamsal Analiz Denemesi (1889-1905): Semih Çelik • Rijkmeuseum Ankara Manzarası, Bir Resmin Hikayesi: Feyza Akder • Ankara Sofu Boyamacılığında Kullanılan Doğal Boya Kaynakları TCF DATU • Ankara Keçisi ve Tiftik Arz Zinciri: A. Halis Akder • Ankara Keçisi Ülke Ziraatını Nasıl Temsil Etti? Tablo Pul ve Banknotlarda Ankara Keçisi: Feyza Akder • Anki: Sadık Karamustafa • Tarihi Dokumak: Bir Kentin Gizemi Sof • Sözlük • Sergi ve katalog kaynakçası Görüldüğü gibi, kitap daha çok, sofun ve tiftiğin ve dolaylı olarak da sof kumaşının ekonomik boyutu ile ilgili makaleler içeriyor, ama ne yazık ki bu ekonomik bilgiler, sergide de olduğu gibi, kentle pek fazla ilişkilendirilmiyor. Kenti en fazla anlatan, daha çok fiziki mekanlar ve toplumsal işlevler/durum üzerinden tartışan makale, Feyza Akder tarafından yazılmış olan “Rijkmeuseum Ankara Manzarası, Bir Resmin Hikayesi” başlıklı makale. Diğerlerinin başlıklarını da yukarıda görüyorsunuz. Ankara Araştırmaları Dergisi [6 (2) Aralık 2018] ise, VEKAM’ın yaptığı diğer yayın. Derginin altıncı yılının ikinci sayısı, birçok ilginç makaleyi içeriyor. Derginin içindekilerin, yine ancak başlıklarını iletebiliyorum:
- Juliopolis Antropolojik Araştırmaları, İlk Çalışmalar: Büyükkarakaya-Alpagut-Çubukçu ve Cavalli
- Ankara Metropoliten Alanında Bilgi Yoğun İş Hizmetleri Faaliyetlerinin Lokasyon Tercihleri: M. T. Şahin-M. Yılmaz-Ç. Varol
- Nostaljiyi Yeniden Yaratmak, Ankara’nın Kale, Hamamönü ve Hamamarkası Mahallelerinde Kent Kültürü: Petek Onur
- Kültürel Bellek Kurumlarında Dijitalleşme, Ankara’daki 17 Kurumunu Uygulamalarının Analizi: Tolga Çakmak
- 1920’lerde Ankara’nın Konut Mimarisi, Yeni Bir Başkentin Yerleşim Bölgelerinde Konut Tipleri: D. A. Horasanlı-T. E. Altan
- Erken Soğuk Savaş Döneminde Türk Amerikan Yakınlaşmasının Ankara Kent Kültürüne Etkileri: Semih Gökaltay
- Kaybolan bir Mimari Miras, Ankara Belediye Dairesi: Emre Kolay Makalelerin birçoğu, kent içini mekansal olarak doğrudan ilgilendiren konularda. Bunun dışında kalan iki makaleden biri, Ankara’daki Kültürel Bellek Kurumlarında Dijitalleşme başlıklı olan Tolga Çakmak makalesi, diğeri de, Ankara’nın çevresinde yer alan ve Ankara’nın Roma dönemini anlamak bakımından önemli, ancak, bugüne kadar üzerinde fazla yayım yapılmamış olan Juliopolis kazısı ile ilgili, dört yazarlı makale.
Dergide, kent gezginleri için, ilgi çekici olabilecek iki makale var: Ankaralıların belki önünden geçerken her zaman merak ettikleri bazı binalar, apartmanlar ve konutlarla ilgili olan Deniz Avcı Horasanlı ile T. Elvan Altan makalesi. Diğeri ise “restorasyonu” yapılan Hamamönü-Hamamarkası ve Kaleiçi’nde son 10 yılda geliştirilen “nostalji” mekanlarındaki kent kültürü üzerine yazılmış, Petek Onur makalesi. İlk makalede, hem kentin eski mahallelerinde (Ulus ve çevresi), hem de Yenişehir’deki yeni ve eski ev tipleri, yani, tek evler, apartmanlar, mevcut geleneksel evler, bağ evleri ve eski biçimde yapılmış yeni evler ele alınıyor. Kebikeç Dergisi’nin son sayısında ise [Kebikeç İnsanbilimleri İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi, sayı 46/2018, Doğal Felaketler Dosya 2] 2017 yılından beri, Turan Tanyer’in derginin son sayfalarında yayınlamaya başladığı ve şimdiye kadar 58 madde başlığı yayımladığı daha önceki sayımızda duyurulan Ankara Ansiklopedisi devam ediyor (s. 443-462). Bu sayıda yer alan madde başlıklarıyla sayı, 69’a ulaşıyor:
- Ankara Demirspor Kulübü
- Hale Sinema Salonu
- Hayati Bey Apartmanı
- Hikmet Şevki
- Maarif Vekaleti Yayınevi
- Mektepliler Pazarı
- Posta Caddesi (şiir)
- Tabakhane Cinayeti
- Tarık Edip Kitapevi
Tercüme Bürosu
Daha önceki tanıtım yazısındaki dörtlü sınıflamayı kullanmaya devam edecek olursak, Hikmet Şevki (aslında Tabakhane Cinayeti maddesinde açıklanıyor), “kişiler” kategorisinde, Maarif Vekaleti Yayınevi maddesi ve Tercüme Bürosu, hatta Yüzbaşıoğlu Apartmanı maddeleri (sonuncusu mekanla ilgili olmakla birlikte) aynı öykünün devamı gibi ve 1940’lı yıllarda Ankara’nın heyecan dolu bir biçimde filizlenen entelektüel havasının oluşmasıyla ilgili gelişmeleri, hatta Türkiye’nin, dünya kültürel birikimiyle tanışmasını ve sel gibi gelen bir çabayla, doğu ve batı dünyasının kültürüyle buluşmasını anlatıyor. Hale Sineması, 1920’li yıllarda Yenişehir’de (Sıhhiye) açılmış bir sinemayı tanıtıyor, ne yazık ki çok kısa sürmüş.
Mektepliler Pazarı, Tarık Edip Kitapevi ve Posta Caddesi şiiri de, hem mekanlardan, hem de bu mekanların kentin kültürüne ilişkin işlevleri ve katkılarından bahsediyor. Ankara Demirspor Kulübü ise, spor çabalarının 1930’lu yıllardan itibaren örgütlenmesi bakımından, ilginç bilgiler sunuyor; sonuç olarak işçilerin ve devlet memurlarının sporcusu olduğu bir kulüp. Turan Tanyer, daha önceki sayılarda olduğu gibi, bu maddelerle de, bambaşka ve sivil bir Ankara resminin, gözümüzün önünde parça parça tamamlanması beklenen, eksikleri yerine yerleştirdiğimiz bir bilmeceyi çözermişçesine, heyecan duymamızı sağlıyor. Erman Tamur’un son kitabı gerçekte bir aile hikayesi. Zaten kitabın alt başlığı da, bunu söylüyor: Duyduklarım, Araştırıp Öğrendiklerim ve Bizzat Yaşadıklarımla Ailemin Hikayesi. Erman Tamur’u daha önceden, Ankara üzerine yazdığı iki kitaptan (Ankara Keçisi ve Ankara Tiftik Dokumacılığı/2003 ve Suda Suretimiz Çıkıyor Ankara Dereleri Üzerine Tarihi ve Güncel Bilgiler/2012) ve Ankara ile ilgili çeşitli yazılarından ve makalelerden tanıyoruz. Kitap gerçekten bir aile öyküsü. Hiçbir edebiyat türüne yakınlaşma çabası gösterilmeden, olduğu gibi ve sadece bir dille anlatılmış bir öykü bu. Ailenin öyküsü olduğu için, kitap, “Oltu’dan Çıktık Yola”, “Koçhisarlı Müstakimzadeler” ve Öğretmen Ailesinin KöyKasaba Dolaşması” bölümleriyle başlıyor. Sonra aile, Ankara’ya geliyor.
Bu öyküyü ilginç yapan, 1950’li yıllarda Ankara’ya tayini yapılan bir öğretmenin, yani orta sınıftan bir aydın ailesinin, o yıllarda, kent çeperlerinde, kentin büyük bir olasılıkla bütün halkının ortalama gelir (ya da yoksulluk) düzeyinde, gecekondulu olmaksızın, ama okul nedeniyle gecekonduyla ilişkilenen bir ailenin, gündelik yaşamından sahneler içermesi. 1950’li yıllardaki kenar semtler Cebeci-Demirlibahçe, gecekondu mahalleleri Yenidoğan, Aktaş ve oradaki okullar, eğitimin gecekondulu çocuklar için nasıl bir dünya oluşturduğu ve onları nasıl geliştirdiği, daha sonra Maltepe’deki dayı evi… Ankara’nın 1950’li yıllardaki evleri, sokakları, çocukların oyun yerleri-bahçeler, ilkokullar ve bisiklet üzerine eskizler… Ayrıca ev içinden ve yaşamın, hayatta kalma-kente tutunma mücadelesinin, adım adım geliştirilerek sürdürülmesinin, samimi bir öyküsü…
Yorumlar (0)