Sanırım lise yıllarıydı, Kızılay taraflarında bir bakkala girdiğimde, dükkânın kenarında duran üç kişinin kendi aralarında konuştuğu dil kulağıma ilişmişti. Birbirlerine neşeli bir şekilde bir şeyler anlatıyorlar ve arada gülüyorlardı. Önce çekindiysem de, dillere olan merakım sonra ağır basmış ve hangi dili konuştuklarını sorduğumda, “Şıhbızınca” konuştukları cevabını almıştım. “Şıhbızınca nedir” diye içimden bir soru geçmişti ama tekrar sormaya cesaret edememiştim. Dil ve etnisite gibi konuların rahat konuşulmadığı yıllardı, bunun da etkisi vardı kesin. Yıllar sonra, Şıhbızın dilinin Sorani Kürtçesi olduğunu ve Türkiye’de birkaç yerde ve ağırlıkla da Ankara’nın Haymana ilçesinde konuşulduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım. 16. ve 17. asırda, Irak’ın kuzey bölgesinden gelip yerleşmişler ve dillerini de bugüne kadar koruyarak gelmişlerdi. Polatlı ve Şereflikoçhisarlı Kürtlerin “biz bunların dilinden bir şey anlamayız” diye geçiştirdikleri Sorani Kürtçesi, Ankara’nın geniş bozkırlarının verdiği yalıtım sayesinde bugüne kadar geldi.
Harita’ya bakıldığında, Ankara ilinde konuşulan birçok dil olabileceği pek akla gelmiyor. Sıkça sokakta duyduğumuz, hafif komik ve kulağa değişik kaçan Ankara ağzı, Ankara’ya yerleşmiş ve çoğunluğu oluşturan Türkmenlerin temel şivesi. Anadolu’nun birçok şivesinde bulunan ama resmi Türkçe’de yer almayan, “n” ve “g” seslerinin kaynaşmış biçimi olan (ŋ)
Türkçe’den sonra, Ankara ilinde en yaygın dil, Kırmancı Kürtçesidir. Kürtçe, Ankara’nın kuzeyindeki ilçelerde hemen hiç yoktur ama Gölbaşı, Polatlı, Bala ve Şereflikoçhisar ilçelerinin birçok köyünde halen konuşulmaktadır. Osmanlı zamanında, Orta Anadolu bölgesinde yerleşen Kürtlerin yerleşim nedenleri hakkında çeşitli söylenceler vardır. Bazıları, Osmanlı İmparatorluğu zamanında yerleştirildiklerini, bazıları da atalarının kendi seçimleri ile bu bölgeleye yerleştiklerini söylerler. Polatlı ve Gölbaşındaki Kürtler, dedelerinin Adıyaman ve Urfa bölgesinden geldikleri ve bugüne kadar ev dili olarak konuşulan Kürtçe’nin en çok Adıyaman ve Urfa’daki Kürtçeye benzediğini söylerler. Kürt yerleşimleri, Ankara ilinin güneyinde de devam eder. Konya’nın Yunak, Cihanbeyli gibi ilçelerinde Kürtçe halen yaygın olarak konuşulmaktadır.
Gene aynı bölgede, yani Tuz Gölü’ne doğru yaklaşıldıkça engebeli arazisi düzleşen Ankara bozkırlarında, Türk dillerinden sayılan ama Türkçe olarak geçiştiremeyeceğimiz Tatar ve Nogay Tatarları köyleri de bulunmaktadır. Tatarlar ve Nogaylar, 19. asır boyunca süren Osmanlı-Rus savaşlarından sonra buraya yerleşmişlerdir. Nogay diline göre, Anadolu Türkçesinde daha yakın olan Tatarca, özellikle de Bala ve Gölbaşı’nın bazı köylerinde halen konuşuluyor. Anadolu Türkçesine daha uzak ve anlaşılması daha zor olan Nogay Tatarcası da, ağırlıkla Ankara’nın güneyinde yer alan Bezirhane ve Ahiboz taraflarında halen yaşamaktadır.
Çerkes dilleri de, Tatarlar ve Nogayların geldiği zamanlarda Ankara bölgesine geldi. Çerkes dilleri deyince, uzun olmayan bir parantez açmak istiyorum. Kendilerini Adiğe olarak tanımlayan Çerkes boylarının birbirlerinden oldukça farklılık gösterebilen çeşitli şiveleri vardır. Bazı Çerkes şiveleri (örneğin Şapsıh ve Abzeh) birbirlerine yakındır ama örneğin Kabartey şivesi, adı geçen bu iki şiveden daha uzaktır. 1864 yılında zirveye ulaşan ve sonraki yıllarda da azalarak devam eden Çerkes göçü sonrasında, Ankara’nın Gölbaşı ve Haymana bölgesinde yaklaşık on kadar köy kurdular ve köye yerleştiler. Hatta bunlardan Hacımurat köyünde, Kuzey Kafkasya’dan geldikleri için Çerkes olarak adlandırılan ama bir HintAvrupa dili konuşan az sayıda Oset de yaşamaktadır.
Gözlerimizi Ankara kırsalından Ankara’ya çevirirsek, gayrimüslim ve dilleri ile karşılaşıyoruz. Mübadele zamanına kadar Haymana’da Rumlar da yaşıyordu. Hatta Aşağı Ayrancı adını, o zamanlar çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan Rumlardan almıştır. Ama 1924 yılındaki mübadeleden sonra bu bölgede hiç Rum kalmadığı için Rumcayı Ankara’da konuşulan dillerden sayamıyoruz. Diğer yandan, sayıca çok az da olsa, Ankara’da halen Ermeniler yaşamaktadır. Toplum baskısı, milliyetçilik ve siyasi islam yüzünden, kimliklerini bugüne kadar saklamak zorunda kalan Ankara Ermenilerinin çoğu, genel Ermeni nüfusun aksine Katolik’tir. 16. ve 17. asırda Ankara’da boy gösteren Batılı tüccarların da etkisi ile Katolik mezhebine geçen Ermeni cemaatinden az sayıda çekirdek bir nüfus kaldı. Çok az sayıdaki Ermeni tarafından konuşulan Ermenice’nin Ankara’da konuşulan şivesi, Bert Vaux gibi Armenologlar tarafından araştırılmıştır.
Ermeniler gibi, Ankara’da çok az sayıda kalan Yahudilerin Türkiye’de temel olarak kullandıkları Ladino dili, sadece belli yaşın üzerinde bir avuç kişi tarafından bilinmektedir. 15. asrın sonunda, ağırlıkla da İzmir, Selanik ve İstanbul’a gelen Safarid Yahudilerinin dili, zaman içinde Anadolu’ya yayıldı. Şu anda ise, birçok kesimde olduğu gibi, genç nesil Türkçe konuşmaktadır.
Her ne kadar Orta Anadolu, her türlü kavim gelip geçtiği ve yerleştiği bir coğrafya olsa da, izolasyona olanak veren bir bölge idi. Hafif engebeli, bazı bölgeleri dümdüz ve dağlık olan bu kurak bölge, bir Kelt dili olan Galatçayı en az MS 6. asra kadar, yaklaşık 8 asır, kendi bünyesinde tuttu. İstilaların olmadığı zamanlarda bu geniş platolar, düzlükler ve ovalar zinciri, insanlarını bir şekilde sarıp sarmalıyordu. Ama zaman içinde açılan yollar, radyo, televizyon ve eğitimin geldiği 20. asır, bu dillerin asimilasyon sürecini hızlandırdı. Şehirde bu çarkların daha keskin şekilde işlemesi ile başka şehirlere ve ülkeye süregiden göçler ve tabii ki 1915 katliamı, Ermeni ve Yahudilerin dillerinin Ankara’dan hemen hemen tamamen silinmesi ile sonuçlandı. Ama hayat bu ve hayatta aslolan tek şey değişimdir. Bir zamanlar modern Türkiye’nin sembollerinden olan Çankaya semtinde şimdi Gürcüce, Arapça, Rusça, Tagalog dili (Filipin’de konuşulan dil) kulaklarımıza geliyor. Hoş geldiler.
Yorumlar (0)